Çaresizlik... Yaşadığım duyguyu ifade edebilen tek kelime.
Yanaklarım buraya hapsedildiğim bir ay boyunca gözlerimden hep işkence görmüştü. Yakıcı gözyaşlarım yanaklarımdan aşağı süzülüyor, tırnaklarım onları silmek istercesine derimi kazıyordu.
"Başaramadım." dedim. Sesim titrek, aciz ve bir o kadar da korku dolu çıkmıştı. "Hiçbirimiz gerçek değiliz!" demişti tekrar ve ben sadece gözlerimi devirmiştim o saniye.
"Neden? Bir rüyanın içinde falan mıyız?" dedim dalga geçercesine. Korkutucu gözleri bana sabitlenmiş, seni öldüreceğim der gibi bakarken gözlerimi kaçırmak zorunda hissettim ve sineme çekildim.
Bir kaç saniye sonra küçük delikten içeri fırlatılan tepsiyle yaratık vahşi bir aslan gibi tepsiye saldırdı. Bu ani saldırıları beni korkutuyordu. Yemek bulamadığı bir gün beni bile yiyeceğinden şüpheleniyordum.
En azından bir yaratık ya da ne olduğunu henüz çözemediğim bir şey tarafından yenmektense açlıktan ölmeyi tercih ederdim. Göz ucuyla ona baktığımda tepside ne var ne yok yemiş gibi görünüyordu.
Ona bakmıyordum ama gözlerini üzerimde hissediyordum. Hiç istemesem bile ona baktım. Beni baştan aşağı süzdü ve o tiksinç tırnaklı elini bana doğru uzattı. Ne yaptığına anlam veremediğim gibi bu karanlık odada elinde ne olduğunu da kestiremiyordum.
Tıslamaya benzer bir ses çıkardığında irkilerek elimi ona doğru uzattım. Parmaklarıma değen kuru şeyle tekrar ürperdim. Bana verdiği şey, buraya düzenli olarak verilen ekmeğe benzer bir yiyecekti.
Şaşkınca elimdeki ekmeğe baktım. Yer yer delinmiş kuru ekmek pek iştah açıcı görünmese bile yemek istiyordum. Yutkundum ve "Teşekkürler." dedim.
Burada kaldığım süre boyunca duygularım zirveye çıkmıştı. En ufak bir şefkat gösterisi bile gözlerimin dolmasına yetmişti. Buradan gitmemem için bacaklarıma tutunup beni engellemişti ama şimdi ekmeğini benimle paylaşıyordu. Ağzıma götürdüğüm ekmeği ısırırken gözyaşlarım ekmeğe damlıyordu.
Uzun süren boş bir zamanın ardından kasıklarımda hissettiğim sancıyla dizlerimi karnıma çektim. Soğuk zemin vücudumun dengesini alt üst etmişti. Burada biraz daha kalırsam pislikten ölmem olasıydı.
Acıdan iki büklüm olmuş bir halde zemine başımı yasladım. Zaman geçmek bilmiyordu, hoş geçse neye yarardı ki... Buradan kurtulabilecek miydim, hadi kurtuldum diyelim hayatım tekrar eski haline nasıl dönecekti?
Asla düzgün bir uyku düzenim olmayacaktı. Kabuslarla uyanacaktım belki de sırılsıklam. Gözyaşlarım istila edecekti her gün gözlerimi... Ne yaşayacağımdan kesinlikle emin olamıyordum.
Ağrı katlanılmaz bir hal aldığında daha fazla dayanamayacağımı düşünerek ölmenin nasıl bir duygu olacağını düşündüm. Tam anlamıyla ölmek istiyordum ama ne yazık ki bazı şeyler istemekle mümkün olmuyordu. Ne kendimi öldürecek cesaretim vardı ne de yaşayacak...
**
Gözlerim aralandığında tuhaf şeyler olduğunu fark etmem uzun zamanımı almadı. Ortalık eskiye nazaran daha aydınlıktı ve duvarların gri yüzeyi görülebiliyordu net bir şekilde.
İçime dolan heyecan ile derin bir nefes aldım. Kalp atışlarım hızlanırken bacağımda hissettiğim baskıyla kaşlarımı çattım. Kafamı bacağıma çevirdiğimde neredeyse küçük dilimi yutacaktım.
Yeşil parlak gözlü yaratık... O... Onun gözleri yeşil değildi... O... Gözlerim korkuyla titrerken o bana merakla bakıyordu. Tırnakları etimi lime lime etmek ister gibi batarken sakin kalmaya çalıştım.
Aslında gözleri yeşil bile değildi. İltihap kapmış bir irise sahipti ve çalı gibi siyah saçları keçe gibi duruyordu. Boğazıma oturan yumruyla yutkunmaya çalışırken derin bir nefes çektim içime.
Karanlık olmasından şikayet ettiğim odaya şükretmeliydim belki de. Onunla orada bir ay boyunca nasıl kalabilmiştim?
Korkuyla bacağımı geriye çektim ve ayağa fırladım. Buradan kaçmanın bir yolu olmalıydı. En azından burada ışık vardı...
Korkuyla gri duvarlara dokundum. Ağlamak istemesem bile ışık olan bir yerde olduğumdan ötürü hissettiğim heyecan ve korku beni tetikliyordu.
Aradan geçen dakikaların ardından hissettiğim heyecan yerini hayal kırıklığına bıraktı ve vücudum bu gitgeller yüzünden halsiz düşerek yere yığıldı. Yaratık bir köşede tıpkı karanlık odada olduğu gibi aşağı yukarı sallanıp kendi kendine mırıldanıyordu.
Daha sonra aklıma kendi vücudumun ne halde olduğu takılınca korkuyla başımı eğdim. Gözlerim titrerken gördüğüm ilk şey bacaklarımın tırnak izleriyle dolu olduğuydu. Beyaz elbisenin altında uzanan bacaklarım yer yer morarmış çürük bir görüntüye sahip olmuştu.
Beyaz geceliğimin artık beyaz olmadığını görüyordum. Bakışlarımı yaratığa çevirdim. Hiç dur durak bilmeyen gözleri sürekli beni izliyordu.
Kelimeler dilimin ucuna geliyor ama bir türlü dışarı çıkamıyordu. En sonunda aldığım derin nefes zihnimde kurduğum cümleyi hayata geçirmişti.
"Adın ne?" Yaratık ifadesiz bir şekilde gözlerime bakarken korkmamak için çaba gösterdim ve tüm cesaretimi toplayıp devam ettim.
"Çünkü ben kendi adımı dahi hatırlamıyorum..."
***
Oy vermeyi unutmayın :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dipsiz Mahzen (Tamamlandı)
FantasyWattys 2018 Kısa Liste :) •°•°•°•°•°•°• "Beş yaşında falan olmalıyım..." dedi önce ve sonra yutkundu. Gözlerini kısa bir an için kaçırsa bile ardından tekrar bana bakarak kararlılığını ispat etmişti. "Ölmenin ne demek olduğ...