Ani değişen ruh halim bende duygu durum bozukluğu oluşturarak göz yaşlarımı serbest bırakmama neden olmuştu. Dudaklarım sevinçli bir haber almış gibi yukarı kıvrılmışken gözlerimden üzüntü ve yenilmekten duyduğum nefret açığa çıkmıştı.
Daha ne olduğunu anlayamadan üzerime uzun siyah bir pelerin atıldı ve kollarımdan tutularak sürüklenmeye başladım. Sesim çıkmıyor, korku bedenimi titretiyordu.
Az önce suyla ıslanan yüzüm şimdi gözyaşlarım ile yıkanırken tekrar o kutuya dönmekten korkuyor ve bayılacak gibi hissediyordum. Büyük bir endişenin kol gezdiği bedenimde ayaklarım beni taşıyamıyordu.
Öyle ki ne arkamda kalmış kurtarıcı çocuğa bakabiliyor ne de yaratığı gözüm görüyordu.
Kalbim bu ağır yükle hızla atmaya devam ederken ıslak saçlarıma değen rüzgar biraz olsun beni rahatlatmış ve düşünmemi sağlamıştı.
Kurtulmak için bir şansım olabilirdi ve ben şu an bunu değerlendirmek zorundaydım.
"Bırakın!" diye bağırdım. Önden giden siyah pelerinli kişi bir anlık durakladığında kolumu tutanlarda durmuştu. Tek bir kelimenin adımlarımızı durduracağını bilseydim daha önceden söylerdim.
Yutkundum ve bana doğru yavaş bir çekimde dönen kişiye diktim gözlerimi. Kalbim yüzünü görecek olmanın verdiği korkuyla atarken midemde hissettiğim kasılmalar bir türlü beni rahat bırakmıyordu.
Bana tamamen döndüğünde nefesim görünmez bir bıçakla kesilmiş gibi aniden durmuş ve gözlerimde istemsiz yaşlar birikmişti.
Bir kaç saniye boyunca yüzümde gezdirdiği siyah irislerinden bir şeyler anlamak neredeyse imkânsızdı. Tuhaf derecede gerçek bir erkek kadar normal bir yüze sahipti ve bu beni nedenini anlamadığım bir şekilde daha da endişeye sürüklemişti.
Elmacık kemikleri belirgin, yanakları çökük ve dudakları ince bir çizgi halinde öylece durmuş beni seyrediyordu. Daha fazla bana bakmasına katlanamaz olduğumda duyduğum hırıltılı sesi kalbimi bir kez daha tetletmişti.
"Devam edin!" Çaresiz kalmayı reddeden bünyem bir kez daha sarsılırken tekrar denedim konuşmayı. Ya şimdi buradan kurtulacaktım ya da hiçbir zaman...
"Beni tekrar oraya götürmeyin!" Çatallanmış sesime bu defa ne tepki verdi ne de yürümesini kesti. Tek yaptığı ağır adımlarla önümde yürümek ve kollarını belli bir ritimde sallamaktı.
"Lütfen." dedim acınası sesimle. Acizlik en nefret ettiğim duyguydu kuşkusuz ve şu an ben o kadar acizdim ki kendimi suçlamak, buraya beni hapseden şeyin kendi ürünüm olduğunu düşünmekteydim.
Uzun süren bir yürüyüşün ardından gördüğüm siyah atlarla durakladık. O bana hiç bakmadan at arabasına bindiğinde soğuktan ya da korkudan titreyen bedenimi sürükleyen adamlar beni de arabaya doğru ittirmişti.
Üzerime attıkları pelerinin yumuşak dokusu beni sararken koltuğa oturmuştum bile. Onunla aynı ortamda bulunmak yine tüylerimi ürpertirken gözlerim at arabasının içindeki kırmızı tuhaf desenli halıda geziniyordu.
At arabasının hareketlenmesiyle beynime üşüşen cesaretle gözlerimi hafifçe kapadım ve ıslak kirpiklerimi elmacık kemiklerimde hissettim.
Yumruklarımı sıkmış ve tırnaklarımı derimde hissetmiştim ama şu an en umursamadığım şey avucumda oluşacak bir kaç izdi.
"Benden ne istiyorsun?" dedim sakin tutmak için çaba gösterdiğim sesimle. Her ne kadar cesaretli bir yükselme göstermiş olsam da sesim titrek ve berbat çıkmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dipsiz Mahzen (Tamamlandı)
FantasyWattys 2018 Kısa Liste :) •°•°•°•°•°•°• "Beş yaşında falan olmalıyım..." dedi önce ve sonra yutkundu. Gözlerini kısa bir an için kaçırsa bile ardından tekrar bana bakarak kararlılığını ispat etmişti. "Ölmenin ne demek olduğ...