"Beni neden aydınlık tarafa götürüyorsun? Benden çıkarın ne?"
Şüpheyle sarf ettiğim kelimelerden sonra ortamdaki tek ses odunların çıtırtısıydı. Gözlerim gözlerine kenetlenmiş cevabı vermesini beklerken sabırsızlanmaya başlamıştım.
"Bu bir çıkar değil." dedi önce ama söylediğine kendi bile inanmamış gibiydi. Gözlerimi devirdim ve hala ısınmamış olan ellerimi birbirine sürttüm. "Peki ne?"
"Prenses..." dedi ve derin bir nefes aldı. Sesine yansıyan özlem ve burukluk beni düşündürmüştü. Karanlıkta kaldığım bir ay sonucunda bu sorularıma cevap alamazsam kafayı yemem an meselesiydi.
"Seni dinliyorum." dedim kendimden emin bir sesle. Sonunda temizlenmiş olan ve kurumaya yüz tutmuş saçlarımı geriye doğru attım ve yüzümü tamamen ona döndüm. Çocuğun suratında nedendir anlamadığım tuhaf şeyler gizliydi.
Kahverengi gözlerine yansıyan karmakarışık duyguların sebebi benden kaynaklanıyormuşçasına kendimi suçlu hissetmiştim. "Aydınlık bölge..." dedi. Sesindeki o zorlanır tını soru sormamı engellemek ister gibiydi sanki.
"Oraya ne olmuş?" dedim yine de devamını söylemesini umarak. "Yıkılıyor." Sarf ettiği sözlerden sonra acı çeker bir hal alıp gözlerimin derinlerine baktı. O an içim bir tuhaf olurken tüylerim ürpermişti.
"Neden?" dedim. Ses tonumu olabildiği kadar anlayışlı, yumuşak bir kıvama sokmuştum belki de yanan odunların çıkardığı huzur verici o sesinde ruh halimi dengelemesi konusunda yardımı olmuştu bilemiyordum. Khaw kafasını yanan ateşten çekip bana çevirdiğinde gözlerindeki saf nefret kendini belli ediyordu.
"Çünkü yıllardır prensese sahip değiliz." derken tıslar gibiydi. Benden istediği şey aydınlık bölgenin prensesi olmam mıydı?
"Başka... Benden başka prenses yok mu?" dedim duraklayarak.
En son isteyeceğim şey iki bölgenin arasında sıkışıp kalmak ve bir tercihe zorlanacak olmamdı. Üstelik hala prenses olabileceğimden emin değildim ve buradan kaçmak için çözüm yolu arıyordum. Oysa Khaw beni bu gerçek olmayan dünyadan kurtarmak yerine buraya daha fazla aitleştiriyordu. Bu kesinlikle kabulleneceğim bir durum olamazdı kimsenin çıkar oyuncağı olmayacaktım.
"Hayır tabi ki." dedi hala bana bakmaya devam ederken. Daha sonra da elini omzuna düşen düz saçlarının arasından hızlıca geçirdi.
"Prensesler bir anda gelirler. İhtiyaç duyulduğu zamanlarda... Bir anda burada olurlar. " derken düşünceli bakıyordu. Sanki kafasında oturtamadığı sorunları vardı ve hala çözebilmiş gibi değildi. Söylediği şey ise kulağıma inandırıcı gelmekten çok uzaktı.
"Buraya ait olmadığımı biliyorsun o zaman." dedim bir rahatlama yaşayarak. Bir anda kafasını tekrar bana çevirdi ve gözleri beni öldürmek istercesine baktı. Ürkmüştüm. Zaten ona güvenebileceğimi düşündüren şey de neydi?
"Buraya aitsin. Buraya ait olmayan buraya gelemez." dedi kesin bir tonda. Sesi tam kulağımın dibinden geliyordu. Ona döndüğümde bana haddinden fazla yaklaştığını görerek geriye çekildim. İsteyeceğim en son şeylerden biri de buradaki insanlardan biriyle duygusal şeyler yaşamaktı ve bu olacaksa bile onunla asla olamazdı.
"Her neyse... Peki şimdi ne yapmam gerekiyor?" dedim kabullenmiş gibi göstererek. Bu yanlışı asla kabul etmeyecektim ama bunu onların açıkça bilmesine gerek yoktu. Kimse beni buraya ait olduğuma ikna edemezdi. Aldığım karar ise şuydu; kendinden başka kimseye güvenme...
"Aydınlık bölgenin prensesi olacaksın. Karanlık taraftan önce sana taç takmamız gerekiyor bunun için ise seni saklamamız gerek. Aksi takdirde aydınlık bölgeye gelir halka zulüm eder ve seni götürürler."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dipsiz Mahzen (Tamamlandı)
FantasíaWattys 2018 Kısa Liste :) •°•°•°•°•°•°• "Beş yaşında falan olmalıyım..." dedi önce ve sonra yutkundu. Gözlerini kısa bir an için kaçırsa bile ardından tekrar bana bakarak kararlılığını ispat etmişti. "Ölmenin ne demek olduğ...