2. Bölüm: Wedding Ceremony

614 30 8
                                    

Merhabaaaa! Umarım yeni hikayemi beğenmişsinizdir. Bu bölüm diğerine göre daha uzun ve bence daha güzel. Bu bölüm için özellikle çok uğraştım. Uzun araştırmalar sonucu yazdım. Eski İngiliz düğün geleneklerini bulmak benim için çok eğlenceliydi. Umarım bölümü okurken siz de eğlenirsiniz. Bir de bu bölümde The Vow filminden bir alıntı var şimdi burada söylemeyeyim izleyenler zaten bilirler. Neyse sizi çok seviyorum, iyi okumalar! :*

Leydi Katherine

Sabah erken saatlerde uyandım. Güneş henüz doğarken perdenin aralığından sızan hafif ışık demeti bile güneşli bir gün olacağının habercisiydi. Yine de içerisi serindi, hafifçe titredim. Esneyerek, yatağımdan son kez yalnız kalkmanın verdiği bir çeşit anlatılmaz his karmaşasıyla yeni güne merhaba dedim. İlginç bir duyguydu, daha önce hiç tatmadığım.

Pencerenin önüne geçip güneşin odayı tamamen aydınlatmasını sağlamak için perdeleri açtım. Güneş ovaların, sevimli bahçelerin ardından neşeyle yükseliyordu. Sarı pırıltıları yüzüme vurdukça bugünün heyecanı her yerimi sarıyordu. Sevdiğim adamla ömür boyu mutlu olma hayalim sonunda gerçekleşiyor. Keyifle gülümsedim. Sonra aklıma gelen bir düşünceyle gülümsemem söndü. Bir yandan annemler de burada olsaydı demden duramıyorum. Onları çok özlüyorum. Annem beni gelinliğimle görmesini isterdim, o da isterdi. Ama sonra annemin en mutlu günümde böyle somurtmamı istemeyeceğini fark ettim. Ağır ağır kafamı salladım. Ne olursa olsun böyle bir günde mutlu olmamı dilerdi. Buruk bir gülümsemeyle beni duyacaklarını farz ederek onları çok sevdiğimi fısıldadım.

Huzurla temiz havayı ciğerlerime doldurdum. Pencerenin başından ayrılıp tuvalet masama oturdum. Aynada yüzüme şöyle bir baktım ve gülümsedim. Gerçekten çok heyecanlıydım. Yavaşça tabureden kalkıp üzerime günlük bir elbise geçirdim. Gelinliğime bir bakış atıp kapıya yöneldim. Sessizce kapıyı açtım ve aşağıya indim.

Aşağıya indiğimde zaten herkesin benden önce kalkmış olduğunu gördüm. Hafif bir şaşkınlık sonrası kendime gelip mutfağa girdim. Burası da cıvıl cıvıldı ve herkes koşuşturma içerisindeydi. Kimseden çıt çıkmıyordu ama herkes kendi işinin ne olduğunu iyi biliyor ve ona göre hareket ediyordu. Her zaman ki bir işi yapıyorlarmış gibi rahat ve hızlıydılar. Beni gören bir kaç hizmetçi önümde reverans yaptı. Sophia yanıma geldi ve tekrar önümde küçük bir reverans yapıp neden burada olduğumu sordu. Gelen bu ilgin soru karşısında kafam karışmıştı. "Aslında buraya kahvaltı etmek için gelmiştim." "Odanızda beklemeniz gerekirdi leydim." Şaşınlıkla sordum. "Neden?" "Bu bir düğün geleniği leydim. Gelin olan kız o sabah yatağında yatar ve kahvaktısının gelmesini bekler. Sonra yine odasında temizlik işlemlerini yapar ve gelinliğini giyene kadar odasından çıkmaz." "Benim bundan haberim yoktu. Peki şimdi odama geri mi dönmeliyim?" Hafifçe kafasını salladı.

Ne ilginç adetler var. Gelin düğün günü odasından çıkmazmış. Ne kadar saçma! Söylene söylene odama girdim. Yatağıma yatıp kahvaltımın gelmesini bekledim. Sabahları uyanınca bir şeyler yameliydim. Bünyem bu kadar geç kahvaltı etmeye alışık değildi ve karnımdan guruldama sesleri yükseliyordu. Sonunda kapım hafifçe tıklandı ve içeriye kahvaltı tepsisiyle Isabella girdi. Diğer kardeşlerim de sırasıyla odaya doldu. Thérèse ve Josephine de içeri girdiğinde odanın kapısı kapanmıştı. Anlamayarak odadakilere baktım. Altarafı bir kahvaltı getirilecekti. Bri hizmetçi getirse olmazmıydı? Bu soruyu onlara da sorduğumda ayıplayan bakışları üzerimde gezindi. Bu da bir tür adetmiş. Bunları ne zaman öğrenmiş bunlar? Benim niye haberim yok? Kafamı daha fazla fuzuli adetlerle yormayarak getirilen kahvaltı tepsisini üzerime çektim ve yemeye başladım. Yatakta kahvaltı da başka oluyormuş!

Kahvaltım bittiğinde elimdeki boş tepsiyi tekrar Isabella aldı ve kapının önünde duran hizmetçiye verdi. Yataktan kalktım ve getirmiş oldukları içi suyla dolu büyük gümüş kasenin önüne geldim. Ellerimi içine daldırıp suyla yüzümü temizledim sonra da odamdaki banyoya giderek önceden doldurulmuş küvete girip yıkandım. Odaya tekrar girdiğimde hala gitmemişlerdi. Aynanın önüne geçtim ve Thérèse korsemin iplerini bağladı sonra da onların yardımıyla gelinliğimi giydim. Beni tuvalet masama oturttular. Elisabeth dün gece sardığım bigudileri çıkartırken Alexandra da eline aldığı pudrayı yüzüme yayıyordu. Arada bir saçımın çekilmesiyle ağzımdan iniltiye benzer sesler çıkarıyorum. Alexandra pudrayla işini bitirince gözlerime sürme çekti. Ardından gül kurusu rengindeki rujumu dudaklarımda gezdirdi. Dudaklarımı birbirine bastırıp hafifçe birbirlerine sürtüp rujun dağılmasını sağladım. Bu sırada Elisabeth de saçlarımla olan işini bitirmek üzereydi. Buklelerimin önüme düşmesini sağlayarak tam olarak topuz biçiminde olmasa da düzenli bir şekilde arkama toplamıştı. Aynada bir kez daha kendime baktım ve yasemin kokulu parfümümü sürdüm. Beşi de tatmin olmuş bir şekilde beni izliyordu. Aslında bana yarattıkları bir eser gibi baktıklarını bile söyleye bilirim.

Castle Of GlassHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin