Çoook üzgünüm. Bu bölüm çok gecikti biliyorum ama yaklaşık 2 haftadır bilgisayara giremiyorum. Bazı ailevi sorunlar ve başka sorunlar yaşadım. Yine de bilgisayara ilk geçtiğim an size yeni bir bölüm yazdım. Bundan sonra hızlı bir şekilde bölüm yüklemeye çalışacağım zaten final de yaklaştı. Yine de başka sorunlar olup olmayacağından emin olamadığım için size sö veremiyorum. Umarım bölümü beğenirsiniz, sizi çook seviyorum :* İyi okumalar! :) xx
Leydi Alexandra
Bir kaç ay geçtikten sonra tekrar saraya davet edilmiştik. Elisabeth hamileydi. Ailemize küçük bir birey daha gelmek üzereydi. Saray halkı mutluydu. Bazı kadınlarsa kıskançlıklarında boğuluyordu. Christian ise saraydan ayrıldığımız günden beri peşimi bırakmıyor, üstelik sürekli hoş jestler yapıyordu. Bunlara karşı gelmek oldukça zordu, artık yorulmuştum. Aşkla, onun aşkıyla savaşamıyordum. Üstelik sanırım beni de kendine aşık etmeyi başarmıştı. Şimdi de saraya bizimle beraber geldi. Onunla nasıl başa çıkabileceğimi bilmiyorum.
Elisabeth gayet iyiydi. Ona sanki gerçek bir prensesmiş gibi bakıyorlardı. Her istediği nedimeleri tarafından yerine getiriliyordu. Kendine ait bir çok nedimesi vardı. Therese de kralın isteğiyle onun nedimesi olmuştu. Isabella ile ben de ona yardım ediyorduk. Onun mutluluğu için çabalıyorduk. Elisabeth sanki doğuştan saraylıymış gibi davranıyordu. Saray hayatına çabucak adaptasyon sağlamıştı. Emir vermeyi ve bir şeyler istemeyi çok seviyordu. Bir de ağzından eksik olmayan bir cümlesi vardı. "Bu bebek kesinlikle erkek. Erkek olmalı." Bunu o kadar çok söylüyordu ki herkes bebeğin gerçekten erkek olacağına inanıyordu. Prens oğlu olacağı için havalara uçuyor ve Elisabeth'e hediyeler yağdırıyordu. Tüm saray bu olaylarla meşguldü.
Bense Christian ile oldukça meşguldüm. Sürekli yanıma gelip bana hoş kelimeler söylüyor, komplimanlar yapıyordu. Bazen pahalı hediyeler bile alıyordu. Ona karşı olan direncim her hareketinde biraz daha kırılıyordu. Artık ona karşı daha kibar ve anlayışlı davranıyordum. Aşkın ne demek olduğunu bilmeyen ben yavaş yavaş ona aşık oluyordum. Aşkı onun bakışlarından ve kalbimin çarpışından öğreniyordum. Benim için aşk; Christian'dı. Ama onun olmam imkansız. Belki başka bir yaşamımız olsaydı, işte o zaman seve seve onun olurdum.
Leydi Elisabeth
Herşeyimle yakından ilgilenen nedimelerime tekrar emirler yağdırarak onları odamdan çıkardım. Sürekli başımda olmaları sinirimi bozuyordu. Bana veremliymişim gibi davranıyorlardı. Her hareketimi ölçüp biçiyor ve eleştiriyorlardı. Onların küçük bir kuklası olmuştum. Saray hayatının zorlayıcı oyunlarına göğüs germeye gayret ediyordum. Burada benden çok doğmamış olan çocuğum önemliydi. Doğmamış olnan bir prens. Ya da prens olması beklenen bir bebek, kız olması ihtimalinde bana karşı yargılar doğuracak olnan bir prenses. Bunun için dua ediyorum. Bu bebek prens olmalı. Erkek olmalı.
Bu şatafatın içinde boğulduğumu hissediyorum. Herşey o kadar farkli ki, saray hayatında farklı bir insana dönüştüğümü izleyebiliyorum. Ama bunu durduramıyorum. Sürekli etrafa emirler veren bir yağ tulumuna döndüm. Karnım o kadar büyük ki artık yatağımdan bile kalkamıyorum. Bu durum beni daha asabi bir hale sokuyor ve sürekli bağrınıp duruyorum. Ama nedimelerim ve Harry oldukça sabırlı. Benim aksime bu halime anlayış gösterip hiçbir şikayettte bulunmuyorlar. Harry'e minnettarım. Bu halimle bana komplimanlar yapmaya ve beni neşelendirmeye devam ediyor. Sürekli beni sevdiğini söyleyip öpüyor. Hatta karanlık odaya alındığımdan beri her gece gizlice beni ziyarete geliyor. O her tarafı kapalı odadan sıkıldığım anda yanımda bitiyor ve sıcacık nefesiyle başımı döndürüyor.
Doğumun olmasına çok az bir zaman kaldı. Tüm bu zaman içinde ablalarım sürekli yanımdaydı. Karanlık odada ziyaretime gelip benimle sohbet ediyorlardı. Ablam Alexandra çok sessiz ve mutsuz görünüyordu. Yalnız kaldığımız bir anda sebebini sordum ama cevap vermedi. Ben de ona sonunda zorla söylettim. Derdi aşkmış. Sevgili ablam Alexandra Sör Christian'a fena halde aşık olmuş ve bu durumdan suçluluk duyuyormuş. Ona Kiliseye gitmesini ve bir din büyüğüyle görüşmesini söyledim. Bu sırada da bu konuyu Harry'e açtım. Bana birlikte olmalırında hiçbir sakınca olmadığını hatta bu ay içerisinde onları evlendireceğini söyledi. Alexandra buna asla karşı çıkamazdı çünkü hem sör Christian'a aşık hem de bu bir emir, bir rica ya da teklif değil.
Leydi Alexandra
Elisabeth'in beni yanına çağırmasıyla yaptığım işi bırakıp hemen yanına koştum. Kritik bir dönemdeydi ve biz ablaları olarak her an tetikteydik. Yanında olmadığımız her an diken üstündeydik. Odasına girdiğimde gayet iyi görünüyordu. Derin bir nefes verdim. Koştuğum için de nefes nefese kalmıştım. Yanındaki sandalyeye oturup nefesimi düzene sokmaya çalıştım. Kendime geldiğimde muzip bir tavırla konuşmaya başladı. Arada bir gözlerini kaçırıyordu. Sonunda ağzındaki baklayı çıkardı. "Prens Harry senin sör Christian ile evlenmeni uygun gördü ablacığım."
O anda ne hissedeceğimi bilemedim. En yakın arkadaşıma ihanet etmiş olmanın verdiği o burukluğun yanında sevdiğim adamla evleneceğim için heyecan ve mutluluk vardı içimde. İnanılmaz biçimde ikilemde kalmıştım. Elisabeth bu halimi görmüş olmalı ki bunun bir emir olduğunu hatırlatmakta gecikmedi. Bu bir emirdi ve kesin olarak Christian ile evleniyordum. Aşık olduğum Christian'la.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Castle Of Glass
RomanceNedir aşk denen lanet? Dünyanın var oluşundan bu yana süre gelen bu vahşet nedir? Gülün dikeni, şarabın sarhoşluğu mudur aşk? Acının panzehiri olmakla birlikte acının ta kendisi olmak da nedir? Birbirinden siyah ve beyaz kadar uzak olup bütünleşebil...