11. Bölüm: Royal Ball

243 17 2
                                    

Leydi Alexandra

Elisabeth gittiğinden beri bana iki tane mektup göndermişti. Üstelik birini Christian'la birlikte göndermişti. Christian da bu bahaneyle bizim köşkümüze uğramıştı. Hemen elinden mektubu kaptığım gibi bir teşekkür bile etmeden içeri girmiştim. Neden böyle davrandığımı bile bilmiyordum. Christian da bu halime şaşırmıştı ama bir şey demeyip köşkten ayrılmıştı. Yine de kasabada kalıp eski aşkını arıyordu.

Elisabeth ilk mektubunda saray hayatından bahsediyor ve yeni dedikodulardan bahsediyordu. Dedikoduların arasında Christian da vardı ve herkesin bu gizemli sörü merak ettiğini söylüyordu. Ona kısa bir cevap yazıp Christian'ın burada bulunma sebebini anlattım. Mektup eline kısa bir süre içinde geçmişti ve bana yeni bir mektup göndermişti.

Bu mektup elime geçtiğinde ablam Isabella'yla beraber salonda oturuyorduk. Mektubun ilk satırlarında yine saray hayatından bahsediyordu. Mekubun sonlarına doğru bizi saraydaki baloya davet ediyor ve son olarak orada bulunmamızın gerçekten çok önemli olduğunu, kesinlikle gelmemiz gerektiğini çünkü çok büyük bir süprizi olduğunu haber veriyordu. Son olarak bizi çok özlediğini de belirtmişti. Isabella'ya dönüp durumu anlattım. Balo bir hafta sonraydı.

Leydi Elisabeth

Zaman şelaleden akan su gibiydi. Hızla geçti. Balo için yapılan tüm hazırlıklar bitti. Bu süre içinde saraydaki bütün kızlar  en güzel olmak için hazırlanıyordu. Prensin bana yaptığı evlilik teklifinden prenses ve kral dışında kimsenin haberi yoktu. Nişanlandığımz da baloda açıklanacaktı. Çok heyecanlıydım. Harry'le neredeyse hiç görüşemiyorduk. Onu özlemiştim. Ben balo danslarına çalışırken o da abisiyle ilgileniyordu.

Bütün bunlar bugün son buluyordu. Nişanlandığımız haberi tüm saray halkına yayıldıktan sonra istediğimiz gibi dolaşabilecek, görüşebilecektik. Evliliğimizin de yakın bir zamanda yapılması planlanmıştı. Çok mutluydum. Bütün gün etrafa gülücükler saçıp duruyordum. Prenses bana manalı manalı baktığında kafamı aşağı eğiyor ve kızarıyordum. Tüm bir haftam böylece geçmişti. Yine prensesin yanında oturuyordum. Nedimeler prensesi hazırlayıp, hazırlanmak üzere gitmişlerdi. Ben de az sonra çıkacaktım.

Odama geldiğimde prensesin benim için özel olarak seçtiği elbiseyi yatağıma serdim ve bir kaç saniye hayranlıkla ona baktım. Üstüme giydiğimde genç güzel bir saraylıydım. Işıldayan bir prenses gibi. Saçlarıma da inci işli İngiliz tarzı başlığımı geçirdim. Son kez aynaya bakıp gülümsedim. Dışarı çıkıp heyecanla balonun düzenlendiği salona doğru yürüdüm.

Leydi Alexandra

Yola çıkmamıza az bir zaman kalmıştı. Thérèse de son anda geleceğini haber verdiğinde son hazırlıkları yapıyorduk. Bize gelmiş ve nefes nefese bizzat kraldan gelen bir mektup olduğunu söylüyordu. Elindeki zarfı da sağa sola doğru sallıyordu. Mektup kraldan Thérèse'ye gelmişti. İçine balo davetiyesini de koymuş ve gelmesini bekleyeceğini yazmıştı. Thérèse'yi baloda görmek istiyordu.

Birlikte atlara binip saray yolunu tuttuk. Christian da bize eşlik ediyordu. Yol boyunca atını yanımda sürmüştü. Ablamlar da bizim önümüzde konuşa konuşa atlarını sürüyorlardı. Dük Sebastian ve ablam Katherine de en önde atlarını sürüyorlardı. Bana da yanımdaki baş belası kalmıştı. Saray yolu boyunca yanımda gelmiş arada bir kaç laf etmiştik. Bana eski aşkından bahsedip durmuştu. Josephine'in erkek hali gibiydi.

Sonunda saraya geldiğimizde daha önce hiç böyle bir yapıyla karşılaşmadığımı fark ettim. Öyle gösterişli, öyle büyük, öyle muhteşemdi ki... Yavaşça atlarımızı ahırların olduğu tarafa sürdük. Onları bir görevliye teslim edip büyük kapılardan içeriye girdik. Christian elimi koluna koymam için kolunu bana doğru uzattı. İstemeye istemeye koluna girdim ve devasa kapılardan balo salonuna girdik.

Herşey muhteşem görünüyordu. Altın kadehler masaların üzerinde parlıyordu. Çeşit çeşit yiyecekler tabaklara konmuştu. Hayatımda hiç görmediğim yemekler sergileniyordu. Christian bu şaşkın halime güldü. Ben de koluna hafifçe vurup, ona en sert bakışlarımdan birini gönderdim. O yine de gülüp benim duyamayacağımı farz ettiği ses tonuyla "Hiç değişmemişsin." dedi. Bu ne anlama geliyordu? Ne demek hiç değişmemişsin. Onunla tanışalı zaten ne kadar olmuştu ki?

 Ona dönüp anlamayan bakışlarla baktım. "Ne demek hiç değişmemişsin? Neler oluyor Christian?" "Sana herşeyi açıklayacağım ama-" "Ama ne?" Tam o sırada Kral içeriye girdi ve herkes reverans konumuna geçti. Kral bütün cazibesiyle önümüzde duruyordu. Prens ve Prenses de onun yanında yerlerini almışlardı. Kral kısa bir konuşma yapıp tahtına oturunca biz de oturmuştuk.

Christian'ı bir anlığına unutmuş bu gösterişli dünyayı izliyordum. Salonun ortasındaki geniş alanda dans eden çiftleri ve kralı süzen bir kaç süslü genç kızı. Christian'ı elimden tutup beni dans edenlerin arasına çekerken hatırlamıştım. Beni dans edenlerin arasına çekip dans etmeye başlamıştı. Gözlerimin içine bakıp bir şeyler anlamaya çalışır gibi bir hali vardı. Bir kaç günde ne değişmişti anlayamamıştım.

Sonunda pes edermiş gibi gözlerini kapayıp derin bir nefes aldı. Ağzından çıkan kelimelerle olduğum yerde kalmıştım. "Sen 'o'sun." Gözlerini beklentiyle bana diktiğinde gözümden bir damla yaş aktı. Aceleyle onu sildim. Akılıma gelen Josephine'in yüzü beni umutsuzluğa sürüklemeye yetmişti. Onunla olamazdım. Herşeye rağmen, hatta ondan hoşlanmama rağmen, o kız olmama rağmen en iyi arkadaşıma ihanet edemezdim. "Yapamam." Arkamı döndüm ve balo salonunun uzak bir köşesine ilerledim. Ne arkamı döndüm ne de sesine cevap verdim.

Herşey bir anda olup bitmişti. O gerçek aşkını bulmuş, aynı zamanda sonsuza kadar kaybetmişti. Bense daha yeni yeni alışmaya başladığım bu adama neler hissettiğimi bile bilmeden arkadaşıma ihanet ederken bulmuştum. Belki onunla olarak değil ama içimde bir yerlerde, kalbimdeki sızlama onun sadece bir adam olmadığını kanıtlıyordu, en azından benim için. İlk aşkım kollarımın arasından uçup gitmişti. Akılım ve kalbim farklı şeyler söylüyordu. Josephine'e ihanet edemezdim. O Josephine'in aşkıydı ve benim olamazdı, aşk paylaşılamazdı. Kalbim hala Josephine için yas tutarken onu öldüren zehirle kutsanamazdım. Damarlarımda ihanetle cennette yaşayamazdım.

"Aşk dünyanın en tatlı mutluluğu ile en derin acısından yaratılmıştır." -Bailey

Castle Of GlassHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin