14. Bölüm: Sweetheart!

179 14 0
                                    

Leydi Thérèse

Hava serin olmasına rağmen bahçede dolaşmak istemiştim. Yanımda bir kaç kızla birlikte çimlerin üzerine oturmuş muhabbet ediyorduk. Hava kısmen bulutluydu. Klasik Londra havasıydı. Yine de bir çok saraylı bahçede gezintideydi. Bir süre daha orada oyalanıp kızlarla birlikte saraya doğru yürümeye başlamıştık. Sarayın devasa mermer basamaklarına geldiğimizde kulağıma gelen ismimle birlikte kızlardan ayrıldım. Arkama döndüğümde saray görevlisi bir adamın bana bir kağıt uzattığını farkettim. 

Rulo haline getirilen bu küçük sarı saman kağıdını alarak ortadan kayboldum. Bahçenin yalnız kalabileceğim bir köşesine geldiğimde hızla üzerindeki bağı açarak siyah mürekkeple düzgünce yazılmış sözcükleri okumaya başladım.

'Benim biricik sevgilim,

Hasretinle yandığım şu dakikalarda ancak seni yine görebilmenin umuduyla küllerimden yeniden doğuyorum. Öyle ki sevgilim beni masallara inandırdın. Sen hem ateşim oldun hem kalbim, bense küllerimden yeniden seninle doğan efsanevi anka kuşu. Sevgilim, şu an senin yanıma gelmen umuduyla tekrar doğuyorum, arka bahçede seni bekliyorum.'

Kağıdı hemen tekrar katlayıp arka bahçeye doğru hızlı adımlarla yürümeye başladım. Sevgilimin kollarına varmanın heyecanı ile çarpan kalbim ayaklarımın ritmine uyuyordu. Sonunda arka bahçeye vardığımda etrafıma bakındım. Etraftaki ağaçlar ve çiçeklerden başka bir şey göremedim. Acil bir şey olup buradan gittiğini düşünürken arkamdan bir çift el belimi kavradı. Burnunu boyun oyuntumda gezdirdi. Bunu yaparken kıkırdadım. Bunun üzerine o da gülümsedi ve bir kaç kez daha hareketi tekrarladı.

"Sevgilim öyle güzel kokuyorsun ki, bu soğumaya başlayan havada bile ilkbaharın geldiğini düşünüyorum. Beni büyülüyorsun. Gerçeğe değilde senin yarattığın dünyaya inanmaya başlıyorum. Nasıl bir büyü seninki anlayamıyorum." Kıkırdayarak önünde reverans yaptım. "Yine de sevgilim, iki gerçeği değiştiremiyorum. Siz benim kurduğum dünyadada yine benim kralım, yine sevdiğim adamsınız." Ellerimi ellerinin içine aldı. Sıcacıktı. "İşte bu yüzden hiçbir zaman ayrılmayalım istiyorum. Hep birbirimizin dünyası, hep birbirimize ait olalım istiyorum. Benimle gelecek yaz evlenir misin?"

Anlamsız gözlerle ona bakarken hala şaşkınlığımdan kurtulamamıştım. Gözlerimi kırpıştırdım ve tuttuğum nefesi verdim. Işıldayan gözlerlerine baktım. Benden hala bir cevap bekliyordu. Sesimin çıkmasını umarak dudaklarımı araladım. "Evet."

Leydi Alexandra

Herşey çok hızlı gelişmişti. Ne olduğunu bile anlayamadan Christian'la evlenme konumuna gelmiştim. Ne yapacağımı nasıl hareket edeceğimi bilemiyordum. Onun yanında nasıl davranacağımı, nasıl konuşacağımı da. Buyüzden bir kaç gündür onunla karşılaşmamak için sürekli kaçıyordum. Merdivenin başında, kapıdan içeri girerken ya da bahçenin herhangi bir yerinde ne zaman onu görsem ortadan kayboluyordum. Saraylılardan bazıları da bu olayı yadırgamışlar ve bana yaban gülü diyorlardı. Onların gözünde yabani bir güzeldim.

Bu sabah da kalkıp Elisabeth'in yanına gitmek için merdivenleri çıkarken Christian'la karşılaşmamak için etrafıma bakınmıştım. Merdivenleri çıkıp Elisabeth'in odasına doğru dönerken köşeden bir kol belimi kavradı. Christian benim yine her zamanki gibi buradan geçeceğimi biliyor olmalıydı. Beni tuzağa düşürmüştü. İşte şimdi onun esiri olmuştum. Şaşkınlıktan konuşamıyordum. O da bu halim gülümseyip beni kendine daha da yakınlaştırıp yürümeye devam etti.

Elisabeth'in odasının kapısına geldiğimizde ikimiz de ne yapacağımızı bilmiyorduk. kapıya sırtımı dönmüştüm,  o da bana dönüktü. Ben yere bakıp parmaklarımla oynarken büyük elleriyle çenemi kavradı ve gözlerimiz ilk defa buluştu. Öyle güzel, öyle sevgi dolu bakıyordu ki bana. Bir an benim de ona öyle baktığımı fark ettim ve gözlerimi kaçırdım. Buna üzüldüğünü biliyordum, ama ona teslim olmaktan ölesiye korkuyordum.

Gözlerimizi tekrar aynı hizaya getirdi. Belimden tutup beni kendine çekti. Çok yakındık, nefesini üzerimde hissedebiliyor ve ona özel tarçın gibi olan kokusunu duyabiliyordum. Kurumuş dudaklarını yaladı ve söze başlamak için yutkundu. "Alexandra beni ne kadar üzdüğünü göremiyor musun? Neden benden kaçtığını, neden sevgimi reddettiğini bir türlü anlayamıyorum." Bu sözler karşısında nefesimi tutmuş ve konuşamamıştım. O da benden cevap gelmeyeceğini anlayınca devam etti. "Ama eğer beni sevmiyorsan aşkım, meleğim... İşte o zaman krala evlenmek istemediğimizi ve bu kararından vaz geçmelerini dilerim."

Öyle çağresiz, öyle üzgün, perişan görünüyordu ki dayanamadım. Gözümden süzülen bir damla yaşla birlikte bu acı veren aşkı kendi içimde kabullendim. Kalbim aşkla atmaya başlarken dudaklarımdan da bir kaç sözcük dökülüverdi. "Ben seni denizler kadar çok sevdim. Ama aşkım; sonunu göremiyorum, korkuyorum girdaplarında kaybolmaktan, dalgalarında boğulmaktan... Güçsüzüm, seni umutsuzluğumla üzmek istemiyorum. Bu yüzden sürekli kaçıyorum senden. Eğer senin olursam neler olabileceğini tahmin edemiyorum. Josephine'in hatırasıyla nasıl yaşarım bilmiyorum."

"Aşkım, sen yeter ki sev beni seni herşeyin iyi olacağına inandırayım. Çok seveyim seni, izin ver. Öyle sevelim ki birbirimizi sadece kendimize ait bir dünya yaratalım kimsenin olmadığı. O zaman belki sen de mutlu olursun, çok seversin beni. O zaman ben de mutlu olurum, daha çok severim seni." Sözlerini bitirince göz yaşlarımı silip alnıma bir öpücük kondurdu. Yumuşacık, sıcak, güven verici... Sonra da sımsıkı sarıldı bana hiç bırakmayacakmış gibi.

Günler hızla ilerliyordu. Sonunda Christian ile resmi olarak nişanlanmıştık. Parmağımda ona ait yüzüğümle dolaşıyor, herkesin ona ait olduğumu, onun bana ait olduğunu bilmelerini sağlıyordum. Artık ondan kaçmaktan da vaz geçmiştim. Hatta arada bir bahçede buluşuyor ve bir birimizi ne kadar çok sevdiğimizden bahsediyorduk. Bazen gelirken yanında bir gül ve kremalı küçük keklerden getiriyordu. Bazen de elinde bir kağıtla geliyor ve yazdığı şiirleri bana okuyordu.

Onunla vakit geçirmek benim için vaz geçilmez olmuştu. Hatta Elisabeth'in yanından ayrılıp ona kavuşabilmek için sabırsızlanıyordum. Gözüm sürekli ya kapıda ya da camdaydı. Kendi kendime sürekli gülümsemeye başlamıştım. Herşey harika gidiyordu. Düğün hazırlıklarımızın tamamlanmasına az kalmıştı. Zaten bir ay da dolmak üzereydi. Yarın evleniyorduk. Yarın artık sonsuza dek onun oluyordum.

Bugün de Christian'la vakit geçirdikten sonra odama gitmiştim. Hava kararmıştı. Geceliğimi üzerime geçirip saçlarımı çözdüm. İyice açılana kadar da aynanın önüne geçip taradım. İçimde büyük bir sevin ve aynı derecede de heyecan vardı. Yatağıma yattım ve mumu söndürdüm. Yine de uyuyamıyordum. Sonunda yatakta döne döne uyuya kalmışım.

Sabah olduğunda güneşin yüzüme değmesiyle uyandım. İçim kıpır kıpırdı. Hemen bir kızı çağırıp bana sıcak su getirmesini istedim. Sonra da kendime banyoyu hazırlayıp sıcak suda yıkandım. Bu bana iyi gelmişti, biraz olsun yatışmıştım. Banyodan hızla çıkıp kendimi kızların kollarına bıraktım.

Önce yavaş yavş belime dökülen sarı saçlarımı taramışlar sonra da inci tokalarla sıkı bir topuz yapmışlardı. Başka bir kızsa krem rengi gelinliğimi giymem için yardım ediyordu. Krem rengi taftadan gelinliğimi üzerime giydiğimde aynanın karşısına geçtim. Kendimi hiç böyle görmemiştim. Mutluluktan gözlerimin parladığına yemin edebilirdim. Uzun uzun kendimi inceledikten sonra derin bir nefes aldım. Artık kiliseye gitme vakti gelmişti. Kalbim heyecanla kuş gibi çarptı.

Kilisede sunakta birbirimize dönmüş halde yeminlerimizi sunarken de işte böyle heyecanlıydım. Birbirimize en özel sözleri vermiştik. Ağzından dökülen herbir sözcük kalbimi okşuyordu. Onun parmağıma yüzüğü geçirmesiyle, alnımı öpmesi o kadar hızlı olmuştu ki, hiçbir şey anlamamıştım. Artık birbirimize ait olduğumuzu düşünmek içimi ısıtıyordu. Onun karısı olmak, onun benim kocam olması... Christian'a uzun uzun baktım. Sonunda bunu söylemek için ölümü bile göze alabileceğim sözcükleri söyledim. "Seni seviyorum, deniz kadar"

Castle Of GlassHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin