~ ON DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ~
Multi--> Okbay ile Karan (Karan'ın kitaptaki kişiliğinin bu fotoğrafla alakası yoktur bdbdhdjfj
Ruhum boğulmuştu.
Boğulmaya devam ediyordu ama boğulmuştu. Şöyle ki boğulacak daha fazla yeri kalmamıştı. Ne tarafından tutarsan tut nefessiz bir ruhla karşılaşıyordun.
Hücreye sahip olsaydı ruh, kesinlikle tüm hücrelerinde hissediyor olurdu bu boğulmuşluğu.
Karşı konulmaz iki el tarafından boğulurmuşcasına boğulmuyordu üstelik. Kelimelerle tarifi olmayacak bir şekilde boğuluyordu. Anlatırdım belki zorla da olsa ama anlayan çok çıkmazdı. Yaşamayan anlayamazdı kısacası.
'Kardeşlerin yaşıyor' ne demekti? Sanırım bir şakaydı. Kesinlikle biri benimle alay ediyordu. Şuan çıkıp 'şaka yaptım.' derse gram kızmayacaktım. Gülüp geçecektim. Benim ellerimle toprağa verdiğim insanlara yaşıyor demek saçmalığın daniskası değil de neydi?
"Zeynep. İyi misin?" dedi Karan.
İyi miydim sahi? Sanmıyorum. Bu... Bu çok fazlaydı benim için. Monoton köy hayatıma dönmek için, mutlu olduğum nadir zamanları yaşamak için canımdan bile vazgeçmeye hazırdım resmen. O kadar boğuk bir ruha, abandone olmuş bir kafaya sahiptim ki kendi benliğim bencillik yapıp terk etmişti beni.
"Bilmiyorum." dedim Karan'ın soru sorduğunu hatırlayıp güç bela cevap vererek.
"Anlıyorum." deyip sustu Karan.
Anlamıyordu. Anlayamazdı. Bir insanın bir şeyi anlaması için o şeyi yaşaması gerekiyordu. Yaşamadan anlaşılmazdı bazı şeyler, zor şeyler, kötü şeyler, hayat ve ölüm.
Ve aniden aklımda yankılanan bir ses. "O da ölümü tattı."
Aklımda yankılanan sesi susturan bir yankı daha geldi ardından. "Gerçekten beni anlıyordu."
Düştüm. En tepeden değil ama ondan daha çok acıttı ruhumu bu düşüş. Onun beni anlıyor olma düşüncesi bile içimde bir yerlerin matem tutmasına sebep olmuştu. Onun da canı yanmış mıydı benim gibi?
Ah! Ne diyordum ben. Acilen kendime gelip bu, bu lanet zarftan çıkan kağıtta yazanları düşünmem gerekiyordu. Hızlıca gözlerimi zarftan çekip kafamı kaldırarak Karan'a baktım.
"Karan."
"Zeynep."
Aynı anda dudaklarımızdan isimlerimizin dökülmesiyle ilgilenemeyecek kadar yorgun bir ruh halindeydim. Belki unutmazsam ileride düşünürdüm bunu. Gerçi muhtemelen de unutmayacaktım. Ama konumuz bu değildi.
"Bu ne demek oluyor Karan?" dedim soru soran ve yorgun olduğunu düşündüğüm bakışlarımı yüzünde tutarken.
"Bilmiyorum. Her şey çok üst üste geldi ama sen bunu düşünme ben halledeceğim." demesiyle 'ciddi misin?' bakışları atmaya çalıştım. Hayır yani cidden o düşünme dedi diye ben tamamen unuttum şuan. Bende diyordum ki niye düşünüyorum zaten. Kendi kendimle kavga edeceğime bunları seslendirmem gerektiğini farkedip tam konuşacakken
"Desem de bir şeyi değiştirmeyecek. Kafandan atamayacak 24 saatin 25'inde bunu düşüneceksin. O yüzden demedim say." demesiyle bu sefer de uzaylı görmüş gibi Karan'a baktım.
"Bakma öyle eğlenceli adamımdır aslında." dedi.
Dedi ve ben bozulan, gerilen, yok olan sinirlerimle beraber bir kahkaha attım. Uzaylı görmüş gibi bakma sırasını kendimden ona devretmiştim sanırım. Kendimi biraz toparladığımda -gülmeyi kestiğimde- konuşmaya başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAR'IŞIK
Teen FictionNe kar olabildin ne de ışık.. Ya ikisiydin ya da karışık.. .............. Karanlıkta karlar altında ölmekte olan bir genç kız ve o an onun ışığı olan bir genç. Sonra.. Sonrası hep kar'ışık...