~ İKİNCİ BÖLÜM ~
"Zeynepp! Zeyneppp!"
"Kalktım baba kalktım." diye bağırıp yataktan fırladım. Karşımda Karan'ı görmemle acı gerçeklerin hepsi bir kor gibi yüreğime düştü. Haliyle yüzüm de düştü.
"Kahvaltı hazır. Gelip de bir şeyler yiyebilecek misin? Yoksa buraya mı getireyim." dedi başını eğerek. Sanırım az önceki söylediklerimden dolayı yüzüme bakmıyordu. Bir kez daha ona minnettar oldum. Ve tabi bir kez daha beni düşünmesi içimde bir yerlerde hareketlilik oluşturdu.
"Sanırım daha iyiyim. Gelebilirim." dedim artık asıl ses tonuna neredeyse dönmüş sesimle ve "Tuvalet nerde?" diye ekledim çekingen bir tavırla. Her ne kadar çekinsem de isteyeceğim şeyi direkt söylerdim. Zaten şu durumda lüzumsuz kibarlığa gerek yoktu.
"Gel." dedi ve bir kapının önünde durunca buranın tuvalet olduğunu anladım.
İçeri girip işlerimi halledip çıktım. Ve kapının önünde hala beklediğini görünce utançtan başımı öne eğdim. Sanırım o da anlamış olacak ki bir şey demeden yürüdü. Ben de peşi sıra onu takip ettim. Salon sandığım bir odaya girdik. Yere açılmış sofrayı ve üstündeki birçok yiyeceği farketmem de fazla zamanımı almamıştı. Bunların büyük bir çoğu tüplü televizyonumuzda izlediğimiz reklamlarda ve dizilerde gördüğüm yiyeceklerdi. Bizim kahvaltımızda annemin yaptığı peynir, ekmek; tarladan topladığımız domates, biber, salatalık olurdu. Ama hepsinden az miktar. Çünkü çoğunu satardık. Geçimimizi böyle sağlamaya çalışırdık, çalışırdı babam.
"Biraz daha böyle bakarsan hayatında hiç böyle bir sofra görmediğini düşüneceğim." dedi.
Sanırım benim hakkımda o kadar da bilgi sahibi değildi.
"Görmedim." dedim omuz silkerek ve sofraya oturdum.
Bir an yüzünde söylediği sözden oluşan bir pişmanlık yaşadığını gördüm ama sık sık özür dileyen birine de benzemiyordu. O yüzden özür dilemesini beklemek gibi bir beklenti içine hiç girmedim.
"Neyse. Hadi otur da ye." dedi cümlesini toparladığını sanarak. Toparlayamamıştı ama bu pek de umursadığım bir şey değildi.
Ailemle her zaman yaptığımız kahvaltıda yediğim şeyleri o zamanki yediğim miktarda yedim ve sofradan kalktım. Daha doğrusu kalkacaktım. Karan beni geri oturtmasaydı.
"Hepsinden ye." dedi itiraz kabul etmeyen sesiyle.
Belki eskiden olsa hevesle yerdim. Ama heveslerimin hep kursağımda kaldığını fark ettiğim günden beri eskiden hevesle yapacağım şeyleri şuan yapmamak için çaba gösteriyordum. Bir nevi kendime eziyet çektirmeye çalıştığım da söylenebilir.
"Sağol ama ben doydum." dedim ve yine kalkacakken geri oturttu.
"Ye!" dedi ilk kez sesini yükselterek.
Küçüklüğümden beri biri bana bağırınca korkar, ağlar ve dediğini istemeyerek de olsa yapardım. Ve yine korkmuştum, ağlamayacaktım bu kez ama sanırım dediğini yapacaktım. Çünkü bir daha bağırırsa eski günleri tekrar hatırlayıp birkaç gün ruh gibi dolaşmak istemiyordum. Gerçi şuan da pek farkım yoktu ama en azından o halimden daha iyi olacağı kesindi.
"T..tamam." dedim. Kekeleyerek ve ağlamaya yakın çıkan ses tonumla.
Bir süre reklamlarda gördüğüm ve içinde sanırım çikolata olan o şeye baktım. Hayır yani teknik olarak geneline sarelle denildiğini biliyordum, cahil değilim. Ama benim yediklerim hep öyle en ucuzu olanlardı. Ve bu nutellaydı. Tadını en merak ettiğimden. Bir kaşık alıp ağzıma götürdüm. Tadı güzeldi. Gerçekten güzel. Biraz da hayatımda sadece birkaç kere yemiş olduğum sucuktan yedim. Ve diğer yiyeceklerin tadına bakmadan kalktım. Bu kez beni geri oturtmadı. Tatmin olmuş olmalıydı. Tuvalete gidip lavaboda ellerimi yıkadım ve tekrardan salona geçtim. O da doymuş olmalıydı ki tepsiyi kaldırıyordu. Ben de sofrayı topladım ve onu takip ederek mutfağa götürdüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAR'IŞIK
ספרות נוערNe kar olabildin ne de ışık.. Ya ikisiydin ya da karışık.. .............. Karanlıkta karlar altında ölmekte olan bir genç kız ve o an onun ışığı olan bir genç. Sonra.. Sonrası hep kar'ışık...