11.Bölüm
-Mutluluğu arama o zaten içinde. Gülümse! Bize en çok mutlu olmak yakışıyor.-
Gözlerime girmeye çalışan gün ışıklarını engelleyen hayallerim, beni mutlu etmek dercesine gözlerimin önüne getiriyor tebessümünü.
Sanki ateşten bir tebessüm gibi yakıp geçti beni.
Duyduğum en güzel melodi gibiydi kahkahası.
Dudaklarında sıcaklık hala dudaklarımda, kalbim hala o burada gibi atıyor.
Oysa o sabah her şey o kadar farklıydı ki. Adını severek aldığım romanımda karakterde ki kız ve babası arasında ki ilişkiyi hayran hayran okurken babasının ölümünü okuduğumda bir ok mıhlandı kalbime.
O da bırakmıştı kızını.
Kız onun arkasından harap olurken babasını yokluğu geçmişi sermişti gözlerimin önüne. Birden o gün geldi aklıma ellerimin titrediğini hissettiğimde krizin gelmemesi için kalktığım gibi koşarak kapıdan çıkmıştım.
Kendimi huzurlu hissettiğim maviliklere doğru koştum.
Sahile geldiğimde başım dönüyordu ve gözlerimden akan yaşlar yüzünden etrafımı gömüyordum.
İlerde simit satan adama yaklaşıp su ve peçete almıştım.
Dün gece konuşma provalarımı yapmıştım ve onunla da yetinmeyip kemanım ile şarkı söylemiştim. Kekelemiyordum sadece sesim biraz çatallaşmıştı ve bu benim için çok iyi bir şeydi.
Hala eskisi gibi konuşuyordum.
Boğazımda ki acı tadı götürmesi için suyu içmeye başladığımda gözlerimden akacak olan yaşları silmek içinde peçete alıp kayalıklarıma doğru gidip oturdum.
Hala titriyordum. Kriz geçirecek gibi hissediyordum. Baş dönmelerim başlamıştı ki. Her yer birden huzur kokmaya başladı.
Babamı hatırlatmıyordu bu koku. Bu koku daha masumdu sadece, sigara kokusu olmadan çikolata kokusuydu.
Gözlerim yanımda ki hareket oluşan yere kaydığında titremem geçmişti ama kalbim maraton koşmuş gibi atmaya başlamıştı.
O deniz mavisi gözler ve deniz arasında kalmıştım. O kadar güzel gözleri vardı ki.
Gözlerimi yanımdaki maviliklerden çekip denize çevirdim.Hayal görüyordum belki de. Bilinçaltımın oyunlarıydı hep bunlar.
Bakışlarımı hissettirmeden yanıma baktığımda kaşı ve dudağı kanıyordu. Ne yapacağımı kestiremediğim saniyelerde yanımdan kalkmaya çalıştığında kalbim kaybetme korkusu ile ele geçirdi ellerimi. Ellerim onun bileklerinde aldı yerlerini. Ne yapacağımı düşünürken yaralarına takıldı gözlerim.
Canı çok yanıyor muydu acaba?
Bana merakla bakan mavi gözleri umursamamaya çalışarak yanımda duran peçeteyi alıp su ile ıslattım. Her yaklaştığımda kalbim daha çok atmaya başlıyordu.
Ellerim kaşına ulaştığında canımı yaktığıma dair hiçbir kırıntı yoktu yüzünde. Yavaşça hareket ettirip tüm yaralarının üzerinde gezdirip temizledim yaralarını.
Sıra dudağına geldiğinde sıcak geldi birden hava.Ozon tabakası delindi de güneş ışınları direk yansımaya mı başladı birden?
Ellerimin altında duran dudaklar birden kıvrılmaya başladığında kızarıklığımı gördüm mavi gözlerde. Onun fark ettiğini de gördüğümde rengim daha çok kırmızılaşırken o dünyada ki en harika müzik sesi geldi birden kulaklarıma.
Hani bir an vardır her şey yavaşlar nefesiniz kesilir o anlardan birisindeydim şuan.Benim güldüğümde bana yaptıkları aklıma geldiğinde elimde ki peçeteyi denize doğru fırlatıp. Ateşten tebessümüne yakınlaştım.
Dudaklarım kaşlarında ki yaraya geldiğinde ufacık buse kondurdum bütün yaralarına.
Dudaklarına gelmeden önce onun bana yaptığını hatırlayıp kulağına eğildim. Boğazımda ki ağrıyı yok sayarak harekete geçirdim ses tellerimi. Onun bana dediği gibi bende ona diyordum ve bende ona yapıyordum bana yaptığı her şeyin aynısını.
“Bana gülümsememeniz gerekirdi bayım.”
Dudaklarımdan dökülen kelimeler onu şaşırtmışken dudaklarımı dudaklarına değdirdim. Kalp atışım daha çok hızlanırken bu sefer gerçekleri söylemek için eğildim kulağına. Tüm gerçekleri döküldü dudaklarımdan.
“Özür dilerim. Yaşadığımı hissetmem için kalbimin attığını bilmem gerekiyor”
Kalp atışlarım eşliğinde ayağa kalktığımda sakinleşmek için koşmaya başladım. Kalbim böyle atmaya devam ederse etrafında oluşturduğu yaraların acıyacağını biliyordum. Belki de hiç kapanmayıp hep kanayacağını da biliyordum.
Korkuyordum artık.
Şimdi kaybedecek kadar narin ve kıymetli bir duygum vardı. Ümit. Ümidim olmazsa hayata nasıl bakacağım acaba. Peki ya umudumu kaybedersem?
Kalbimin sahiplendiği mavi gözleri kaybetmekten de korkuyordum. Ciğerlerime çikolata kokusu çekememekten korkuyordum. Hala da korkuyorum. Kaybetme korkusunu asla aşamayacağımı hissediyordum.
Sahip olmadığım kişiyi de kaybetmek istemiyordum.
Telefonumun mesaj sesi ile dünden sıyrılmıştım. Masanın üzerinde ki telefona ulaştığımda numara kayıtlı değildi.
Gönderen:05********
Okula gelmen gerekiyor. Acil.
Mesajın kimden geldiği belli olmadığı için silme tuşuna gidiyordum ki tekrar bir mesaj daha geldi.
Gönderen:05********
Gerçekten okula bir uğraman gerekiyor sana ihtiyacım var. –Can Uygar.
Mesajı defalarca okuyarak karar vermeye çalışıyordum. Can bana pizza ısmarlamıştı bir pizza diliminin kırk yıl hatır vardır demişler. Aslında böyle değildi galiba ama içimden bir his gitmemi söylüyordu.
Hislerimizi dinleyerek hareket etmek doğru bir şey miydi?
Evden nasıl çıkacağımı bilmiyordum. Yarım saat sonra piyona kursum başlıyordu. Üstümde ki kıyafetlerden kurtulmak için dolabımın başına geldiğimde askılıkta duran siyah elbisemi alıp üzerine geçirdim.
Merdivenleri yavaş adımlar ile indiğimde evde ki sessizlik ruhumu daraltmıştı.
Oysa ben sessizliğimden kurtulmuştum.
Kimseye görünmeden dışarı çıkmak istediğimden adımlarımı kapıya yaklaştırmıştım ki, arkamdan gelen topuklu ayakkabılarının tıkırtısı ile olduğum yerde kaldım. Arkamı döndüğümde annem bana bakıyordu. Kollarını göğsüne koyarak kaşları çatık şekilde bana bakmaya başladı.
“Nereye?”
Çantamı aramaya başladığımda neden anneme konuşmadığımı bilmiyordum. Sanırım o beni dinleyecek değil gibiydi.
Çantamdan kâğıdı mı çıkarttığımda ‘piyona dersime’ yazıp anneme gösterdim.
Annemin kaşları normal şekillerini alırken kollarını çözdü.
“Okula gidiyorsun Piyona öğretmenin değişti. Okulda ki hocan, bundan sonra o sana ders verecek.”
Yanlış duyup duymadığımı anlamak için annemin yüzüne dikkatlice baktım.
Bu kadın şaka yapıyor değil mi? Önce yok gitme etme diyor kızıyor sonra gelip okula gidiyorsun diyor. Sinirlerim yerimde durmazken daha fazla bu evde durmak istemiyordum. Gerçekten sessizlik boğuyordu beni.
Ayakkabılarımı giyip dışarı çıktığımda kapıda bekleyen Audi Q7’nin açık kapısından içeriye girdim. Kafamı cama yaslayıp yine sessizlikte boğulmaya başladım.
Dakikalar birbirini kovalarken okulun önüne yaklaşmaya başladığında arabayı durdurup indim. Yürüyerek okula girdiğimde okulu hiç özlemediğimi fark ettim.
Adımlarımı hızlandırarak içeri girdiğimde Can koşarak bana yaklaşmaya başladı. Birden bana gelip sarıldığında öylece kaldım hiçbir tepki veremedim. Can tepki vermediğimi fark etmemiş ki hala beni sıkıyordu.
Bu çocuk gerçekten odunun teki, Beni zorla bıraktığında yüzünden hiç eksilmeye gülümsemesini bağışladı yine bana.
“Neredesin sen? Kaç gündür okulda yoksun seni merak ettim.”
‘Seni merak ettim’ bu cümleyi bana o kadar yabancı gelmişti ki birden.
Cidden bugüne kadar kim merak etmişti ki beni?
Hiç kimsenin umurumda değildim. Çığlıklarımı içime gömdüğüm için kimse fark etmemişti beni karanlıkta. Ve bedenim, kalbim karanlıkta çürümüştü.
Ben düşüncelere kaybolmuşken Can yüzünü birden ciddileştirip konuşmaya başladı.
“Bak şimdi biz arkadaşız ve arkadaşlar birbirine yardım ederler değil mi? bizde arkadaş olduğumuza göre dolaylı yoldan bana yardım etmen gerekiyor. Bana yardım edecek misin?”
Daha konunun ne olduğunu anlamadan kafamı olumsuz yönde hareket ettirdiğimde Can’ın gözleri dolmaya başladı.
Şaşırmış bir şekilde ona bakıyorken elini gözüne götürüp gözlerini ovuşturdu. Burnunu bir gürültü şekilde çektiğinde ağzından garip garip sesler çıkartmaya başladı.
Ben hala transa geçmiş şekilde ona bakarken komik geldi birden gözüme dudaklarım kıvrıldı usulca. Can’ın bakışları donduğunda gözünde ki yaşlarda durmuş burnunu da çekmeyi bırakmış şekilde bu sefer o bana bakıyordu.
Gülüşümü daha çok derinleştirip elimi omzuna koyacağım sırada anında geri adım attı.
“O gülümseyen meleğin arkasındaki superwomen’ı okula ilk geldiğinde gördüm ben. Şimdi gülümsemeni Evet olarak algılayabilir miyim? Lütfen bak ben âşık bir insanım ve sevdiğim kızda bu yarışa katılacak. Üniversite okuyor ben iki sene sınıfta kalmasam bende onla aynı sınıfta olurdum ama olamadım. Ben o kızdan hoşlanıyorum yardım et. Bu yarışı kazanırsak başka hiçbir şey istemeyeceğim. Ayrıca çaktırma, sana alttan, alttan hayat hikâyemi anlattım.”
Neden bilmiyorum ama gülümseyip elimi omzuna koyup sıktım.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Defter Arasında
ChickLit"Katilin Katili Olmaz" Diye fısıldadı adam hayatını mahvedeceği kadına. Sevdiğini anlattı sonra. Kadın ise hiç sorgulamadan inandı. İnanmaya ihtiyacı vardı. Hayata tutunmak için bir sebebe ihtiyaçı vardı kadının. Kadın bir gemi, Adam bir kaptan...