4*

541 139 18
                                        


4.bölüm

Uzun yıllar sonra…

- Her şey bir gözyaşı ile geçer miydi?-

Acı hissedilen en hakiki duygudur. Öyle ki senelerdin en hakiki duygu yalnızlık ile birlik olup etrafımı sarmıştı. Prensesin kuleye hapsedilişi gibi hapsetmiştim kendimi babamın karanlığına, senelerce.

Benim limanım onun kalbindeyken sırf ona gitmeyeyim diye gemilerimi batırmıştı giderken. Ben o geminin içindeydim ve battım, mavi karanlık beni içine çekiyo, nefes alamıyorum. Kimse onun gibi kokmuyordu.

Sen gittikten sonra “Ayın yokluğunu güneş, yıldızların yokluğunu bulutlar, gecenin siyahlığının yokluğunu sabahın mavisi doldurur. Her karanlığın yerini bir aydınlık doldurur. Sen git ben aydınlığı bulurum” diyerek teselli etmiştim kendimi ama bulamadım baba, sen gittikten sonra aydınlık yoktu.

Senden sonrası karanlıktı.

Öyle ki senin odanın duvarlarına bakarak geçmiş onca senem karanlıktı, tıpkı senin siyah duvarların gibi. O duvarların üzerindeki aydınlık sen ve o kadınsın baba, tıpkı benim hayatımda ki tek aydınlık hala sen olduğun gibi.
 

Senelerce kimseye bir şey anlatamadım hala. Adını her duyduğumda biraz daha özlüyordum seni. Her şeyden, herkesten uzaklaşmam gerekti seni hatırlamamak için. Kendi köşemde benim hatırladığım kadar kalacaktın aklımda. İnsanlardan uzaklaştıkça kendi derinliğime inip içime kazıyacaktım seni unutmamak için.

“Bir insan kızıyorsa değil, susuyorsa bitmiştir her şey” derler ya, sana gittiğin için hiç kızmadım. Kendimi sessizliğe gömdüm.

21 Eylül.

Yani sen gittiğinden beri konuşacak cesareti bulamadım kendimde, sustum. Suskunluk acımı bitirmedi belki ama özlemimi dindirdi. Senin yerine silahların metaline sarılıyorum artık mesela, senin kokun yerine kurşunun ardından çıkan barutunun kokusu doluyor akciğerlerime. Senin yokluğun değil beni üşüten.

Mermi namludan çıkmadan önce hedef tahtasını seni görüp çekiyorum ya tetiği, içim acıyor. Kalbimde ki seni öldürmek için o kadar çabaladığım için acıyorum kendime. Beni ısıtan bedeni bilinçaltımda yok etmeye çalıştığım için titriyorum.

Senin istediğin gibi güçlü oldum baba. Savunabiliyorum kendimi. Kalbimin atışlarını hala hissetmiyorum. Arada sırada delirip sensizlik krizlerine giriyorum ama geçiyor baba. Azar, azar günlere yayarak unutuyorum seni. Odamda kokun kalmadı artık, duvarda ki resminizi siyah bir bez ile kapattım. Neredeyse her şeyden daha azcık unutmuş olabilirim seni. Sadece kalbimi nasıl kırdığın silinmiyor aklımdan. Giderken ki duygusuzluğun, bana dokunamadığın o günü silemiyorum hafızamdan.

Doğduğum günü ruhumun bedenimi terk ettiği gün yaptığın için affedemiyorum seni. Büründüğüm ruh kirli geliyor bana. Sanki bir katilin kanı sıçramış gibi hissediyorum. Kirli ve duygusuzum artık.

Hani sormuştum ya kalbimin atması beni duygusuz yapar mı beni diye. Yapıyormuş baba.

Tüm duyguları meğer kalbimiz hissediyormuş. Benim kalbim atmıyor, hissedemiyorum, her geçen gün duygusuzlaşıyorum.

Sekiz yaşımda ki gibi değilim.

Sekiz yaşımdan sonra hiçte masum olmadım ben.

Duvarlara bakıp her gün öldürdüm birilerini. Duvarlarda ki siyahlığın altında kaç kişinin kanını akıttım bir bilsen.

Kızın bir katil oldu baba. Öyle ki hayallerinde insanları öldüren bir katildim.

Kedime senelerdir nasıl olduğumu soramıyorum. Sorarsam vereceğim cevaptan korkuyorum. Kendimi koca bir boşluğun içine sıkıştırılmış senin adını haykırırken buluyorum. Boğazım parçalanıp kanarken sesim çıkmıyor gibi hissediyordum. Dudaklarım senin adını söylemeyecek kadar uğursuz olmuş gibi.

Bir Defter ArasındaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin