Masadaki meyvesuyumdan yudum alırken dikkatim telefonumdaydı. Bir çağrı, ya da bir mesaj. Herhangi biri olabilirdi, bekliyordum. Soner'den birkaç gündür haber alamıyordum. Okula gelmiyordu. Furkan'ı okulda gördüğümde Soner'i sormuştum ama beni geçiştirerek başından savmıştı. Bilgi vermemeleri üzerine emir almışlardı büyük ihtimalle. Yaşıyor muydu bunu bile bilmiyordum. Ne attığım mesajlara cevap vermiş ne de çağrılarıma dönmüştü.
"Ne düşünüyorsun kara kara bakalım?"
Annem çayını dudaklarına götürürken gözleri benim üzerimde halimi inceliyordu. Düşüncelerimden sıyrılırken kafamı iki yana salladım. "Hiçbir şey. Son sınavlar yordu sadece."
"Bir akşam dışarı çıkarız," deyip gülümsediğinde ben de gülümsedim. Seviyordum bu kadını ya.
Onaylar anlamda kafamı salladım ve başka bir soruyla karşılaşmamak için hevesli görünmeye çalıştım. "Olur."
"Şey diyecektim sana," dediğinde yüzüne bakmayı sürdürdüm. "Benim karakoldan çıkmama yardımcı olan arkadaşın... Soner miydi?"
"Soner." diyerek onayladım. İsmini doğru söyleyip söylemediği konusunda emin olamamıştı. "Ne oldu?"
"Çocuğa ayıp oldu biraz. Bir akşam yemeğe çağırmanı istiyorum."
Boğazımı temizleme isteğini zor bastırdım. Aslında bunu çok isterdim ama Soner gelir miydi tam emin değildim. "Gerek yok, anne," dedim istekli görünmemeye çalışırken. "Geleceğini sanmıyorum zaten."
"Neden?" diye sorduğunda omuz silktim. "Aranız mı bozuk?"
Kafamı iki yana salladım. "Hayır. Sadece... Böyle şeyleri pek sevmez."
Çayından bir yudum daha alırken bana bakmayı sürdürüyordu. "Olsun, sen yinede bir söyle."
Tamam dercesine kafa salladım. Telefonum çalmaya başladığında kalbimi kulaklarımda hissederken Soner olması için içimden birkaç dua mırıldandım. Telefonu heyecanla elime alırken dudaklarımı dişliyordum.
Yelda arıyor...
İçimdeki duygular bir anda sönerken hayal kırıklığı bedenimi sarmaladı. Cidden Soner'in yaşadığından şüphe etmeye başlamıştım. Beni sürekli arayıp soran bir insan değildi ama arayı hiçbir zaman bu kadar açmamıştık.
Telefonu açıp kulağıma götürdüm. "Efendim canım?"
"Dışarı çıkabilir misin bugün kuzu?"
Gözlerimi anneme çevirdiğimde beni anlamıştı. Gülümseyerek kafasını salladı. "Aldım izini," diyerek gülümsedim.
"Ya canım Nihal ablam be! Selamımı söyle." Güldüğünü duydum. "O zaman seni almaya geleyim. Birlikte bir yere geçeriz."
"Söylerim." Ben de güldüm. "Tamam o zaman ben hazırlanayım. Haberleşiriz."
"Tamam yavrum, öptüm."
"Ben de."
Telefonu kapatıp ayaklandığımda,"Selamı var," deyip gülümsedim. Aynı şekilde annemden de selam aldıktan sonra hazırlanmak için odama çıktım.
Dolabımı açarak hızla kotumu ve kahverengi kazağımı alarak üzerime geçirdim. Hafif bir makyaj yaptıktan sonra saçlarımı da at kuyruğu yaparak aynada son bir kez görüntüme baktım. Yüzüm toparlamaya başlamıştı. Bir süre yorgunluktan çökmüş bir yüzle gezmek zorunda kalmıştım ama artık iyi durumdaydım.
Telefonuma mesaj sesi geldiğinde Yelda'dan olduğunu biliyordum.
"On dakikaya oradayım kuzum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güneşin Gölgesi
ActionDüzenlenmiş bir oyun. Kurulan planlar. Kurtarılması gereken bir aile. Ödenmesi gereken bir bedel. Yolunda gitmeyen şeyler. Yıkılan kurallar. Ve,en önemlisi...Hissedilmemesi gereken duygular.