Kafamdaki düşüncelerin içerisinden soru işaretleri süzülüp zihnime yapışıyor ve zihnimi adeta emiyordu.Bazı şeylere cidden anlam veremiyordum.
Soner kişiliğine ihanet edip bana sahip çıkıyordu.Yemekhanede Çağatay söylediği şeyi yapmaya kalksa kılını bile kıpırdatmaması gerekirdi,çünkü gerçek Soner Yalçın buydu.Soner sadece değer verdiği kişileri korurdu ve beni koruması tam anlamıyla saçmalıktı.Bana değer vermesine imkan yoktu.Zaten Furkanlara umurunda olmadığımı açıkça dile getirmişti.Dün gece benimle ilgilenmesi ve hasta olduğum için koltukta uyumama izin vermemesi...Hayır,Soner Yalçın bunları asla yapmazdı.Bir şeyler vardı.Benden gizli bir şeyler dönüyordu.
Sorular beni içine hapsedip kurtulmama izin vermezken,yanlışlıkla,sert bir şekilde birine çarpmıştım.Olduğum yerde sendelerken elimi istemsizce başıma götürdüm,başımda birileri çekiçle başıma vuruyormuş gibi bir zonklama oluşurken,''Özür dilerim,''gibi bir şeyler mırıldanarak çarptığım kişiye dahi bakmadan kendimi toparlayıp yürümeye devam ettim.Kafam yerinde değildi ve durup uzun uzunaya özür dileyecek değildim.
Sorular kafamın içinde padişahlık kurma çalışmalarına devam ederken sınıfımın olduğu kata ulaşıp lavaboya girdim.Musluğu açmak için elimi uzattığım sırada gözlerim aynadaki aksime kaymıştı.Şişmiş mavi gözlerimin etrafındaki kırmızı benekler yüz buruşturucu cinstendi.Görüntüm kesinlikle berbatlığın vücut bulmuş haliydi.Bu zamana kadar hiç kapatıcı kullanmamıştım ama şu anda kullanmayı gerçekten istiyordum.Hoş,kullansam da bu berbat görüntüm kaybolamazdı ki.
Gözlerimi aynadaki görüntümden kaçırıp suyu açtım ve suyu elime doldurup yüzüme çarpıttım.Soğuk su yüzümle birkaç kez buluşup beni biraz da olsa kendime getirdiğinde iç çekip havlu peçeteyle yüzümü kuruladım.
Lavabodan çıktıktan sonra koridorun sonunda kalan 11/G sınıfına ilerledim.Sınıfa girerken herkes bana değişik bakışlar atıyordu.Üzerimdeki bakışları yoksayarak sıramda yerimi aldıktan sonra kolumu sıraya koyup kafamı da koluma gömdüm.
Hissizleşmek istiyordum.Hiçbir şey düşünmemek,yaşadıklarım karşısında hiçbir şey hissetmemek ve tepki vermemek.Duygu şalterlerimi indirebilmek ve bir daha hiç açmamak istiyordum.Duygularımızı kapatabilsek her şey çok daha kolay olmaz mıydı?
Sırada hareketlilik hissettiğimde kafamı sıradan kaldırdım.Yelda sıraya yerleşirken,''İlk ders Matematik mi olur ya?''diye söyleniyordu.Yüzündeki ifade ve sesinde yatan tondan az önceki olayları hatırlatıp beni üzmek istemediği açıkça belliydi.Bu oyununu bozmayıp kafamı sallayarak ona destek verdim.O sırada çalan öğretmen zili yüzümü buruşturmama sebep olmuştu.Ah ama bu sesten nefret ediyordum! Derse giriş ve öğretmen zili kadar tiksindirici bir şey yoktu.
Zeynep hoca içeriye girdiğinde,her zamanki gibi yoklama alma zahmetine girişmeyip günaydın selamlaşmasından sonra direkt tahtaya yöneldi.Elindeki tahta kalemiyle tahtayı doldururken gözlerimi devirdim.Tahtayı saniyeler içinde doldurma konusunda Guinness Rekorlar Kitabına hiç zorlanmadan girebilirdi.Bence bunu bir denemeliydi.
Boş kalmış son alana da iki tane soru yazdıktan sonra öğretmen masasına ilerledi.''Beş dakikanız var.'' Bıkkınlıkla nefes verirken insanız biz,diye bağırmak istedim.O kadar soruyu beş dakika içinde çözmek ne kadar zor bir şeydi,haberi var mıydı?
Tahtadaki soruları hiç özenmediğim yazımla hızla defterime geçirirken sınıfın kapısı tıklatıldı.Kapının açılma sesini duyduğumda yorgun bakışlarımı kapıya çevirdim.Kumral bir çocuk Zeynep hocaya ilerleyerek elindeki a4 kağıdını uzattı.''Hocam,yeni öğrenciyim.'' Zeynep hoca kafasıyla onayladıktan sonra yan sırada benim hizamı göstererek oturmasını işaret etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güneşin Gölgesi
AksiDüzenlenmiş bir oyun. Kurulan planlar. Kurtarılması gereken bir aile. Ödenmesi gereken bir bedel. Yolunda gitmeyen şeyler. Yıkılan kurallar. Ve,en önemlisi...Hissedilmemesi gereken duygular.