Güneş'in Gölgesi'nin hayran kaldığım yeni kapağının tasarımı,aynı zamanda Papatya'mızın da kapağını tasarlayan, lethenaid 'e aittir.Bu güzel tasarımı için çok çok teşekkür ediyor ve yanaklarından öpüyorum:**
(Oy ve yorumlarınızı bekliyorum canlar...)
Söylediği şey karşısında yanaklarımda yüksek derecede sıcaklık hissederken vücudum yanaklarımın zıttı olarak buz kesmişti.Tenimin beyaz olmasından nefret ediyordum! Yanaklarım en ufak bir şey de kızarıyordu-ki bu bana göre ufak bir şey değildi-ve tenim beyaz olduğu için yanaklarımda oluşan kırmızılık kendini kolayca belli edebiliyordu.Boğazımı temizleyerek yavaşça önümdeki saçımı kulağımın arkasına sıkıştırırken çekingen bakışlarla Soner'i izliyordum.
Yüzündeki dalga geçercesine olan ifade eşliğinde koltuğa oturup,tam anlamıyla,yayılmıştı.Eliyle bize de koltukları göstererek,''Rahat olun.Sizinmiş gibi.''dedi.
Yüzündeki dalga geçen ifade ve sesindeki dalga tınısı sinirlerimi bozmaya ve beni korkutmaya başlamıştı.Sağ göstermişti ve şimdi sol vurursa bu benim için büyük bir hayal kırıklığı olurdu.Okulda sert ama bir yandan da ilgiliyken,şu anda o tavırlarından eser yoktu.
Ben,''Böyle iyiyim.''diye mırıldanırken Yelda,''Benim ayaklarım acıyor.''diyerek Soner'in yanındaki tek kişilik deri koltuğa oturmuştu.Soner omuz silkerken mekanın kapısından içeriye giren Furkan ve Çağlar'ı görmemle vücudum titremişti.Ah,onlarda mı burada olacaktı? Bu,durumu fazlasıyla zorlaştırırdı.
Furkan köşedeki küçük odunlardan eline alıp konteynıra ilerlerken;Çağlar Soner'in yanına oturarak bir süre telefonuyla ilgilendi.
İçerisi fazlasıyla sıcaktı ama buz kesmiş bedenim eski sıcaklığına henüz dönmemiş ve bir yandan da beni üşütmeye başlamıştı.Genellikle fazla üzgün olduğumda ya da korktuğumda böyle oluyordu.Kendimi dünyadan soyutlaştırıp zihnimin içindeki düşüncelerle savaşır ve bedenimi iradesiz bırakarak üşümeme sebep olurdum.Kendimi soyutlamayı genellikle korktuğumda değil, üzgün olduğumda yapardım ve şuan bedenim iradesine sahipti.Sadece,zihnimin içinde kargaşa yaşayan düşüncelerim üşümemi sağlıyordu.
''Söyle bakalım bize bağırarak zengin piçleri deme cesareti bulmuş yürek yiyen porselen bebek.Bizden tam olarak ne istiyorsun?'' Soner'in sesindeki dalga tınısının silinmiş olması zihnimin içindeki düşüncelerin biraz da olsa hafiflemesine sebep olurken,sessizce bir nefes verdim.
Kalçalarıma kadar inen ince pembe hırkamın etekleriyle oynarken,''Siz...Çevreniz olması gerekenden daha da geniş.''diyerek duraksadım ve cılız bir sesle devam ettim.''Annemi karakoldan çıkaracak ve kardeşimi bulabilecek kadar...''
Furkan konteynırın yanından ayrılarak diğer çift kişilik koltuğa ilerledi ve bedenini koltuğa iyice yaydıktan sonra eliyle alnını kaşıdı.Gözlerimi Furkan'dan çekerek tekrar Soner'e döndüğümde,''Annen neden içeride?''diye sordu.''C...Cinayet.''dedim yine cılız bir sesle.
Furkan dalga geçercesine sırıtıp kafasını iki yana salladıktan sonra,''Katil kızlarının ilgimizi çekmediğini okulda söylediğimizi hatırlıyorum.''diyerek içimdeki sinir kıvılcımlarını harekete geçirmişti.
Okuldaki gibi,''Annem bir şey yapmadı!''diye bağırdım,aslında bu seferki bağırmaktan çok sesimi yükseltmekti.
''Peki annen bir şey yapmadıysa neden içeride?''diye sordu Çağlar tek kaşını kaldırarak.
Elimi saçlarımdan geçirip bir nefes aldıktan sonra,''Hiçbir suçu yok.''dedim.''Yani...Suçu olmadığını biliyorum ama görgü tanığı olmadığı için bırakmayacaklarını söylüyorlar.Yakında cezaevine sevkedilecek.'' Ağzımdan çıkan her kelime dudağımda bıçak yarası bırakıyordu,annemin suçsuz yere karakolda tutulması fazla adaletsizdi.Annemin bir şey yapmadığını biliyordum,yapmazdı.Böcek öldürmeye bile korkan birisi bir insanı nasıl öldürebilirdi ki? Gerçekten yapmazdı...Yapmamıştı da.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güneşin Gölgesi
ActionDüzenlenmiş bir oyun. Kurulan planlar. Kurtarılması gereken bir aile. Ödenmesi gereken bir bedel. Yolunda gitmeyen şeyler. Yıkılan kurallar. Ve,en önemlisi...Hissedilmemesi gereken duygular.