Başımda felaket bir ağrı vardı.
Kendimi uykuya sürükleyebilmek için gözlerimi kapalı tutuyordum. Aslında ağlamaktan yanan gözlerim yeterince uykuya meyilliydi ama bir türlü dalamıyordum. Göğüs kafesimde oluşmuş o acı geçmemişti. Soner gözümün önünden gitmiyordu, onunla yaşadıklarım film şeridi gibi gözlerimin önünde sahneleniyordu. Ondan bu zamana kadar hep kurtulmak istemiştim, şimdi isteğime kavuşmuştum ama mutlu değildim. Ona böylece alışmış olmam akıl alır bir şey değildi. O, Soner Yalçın'dı, bense Güneş Parlakkan. İsimlerimiz bile birbirine o kadar uzaktı ki.
En sonunda bıkkınlıkla bir nefes vererek gözlerimi açtım. Keşke bir fotoğrafımız olsaydı, diye geçirdim içimden. Doyasıya yüzüne, ikimize bakabileceğim bir fotoğraf. Ama o zamanda fotoğrafta yanımdayken, gerçekte bir daha olmayacak olmasına yanardım. Belkide yüzyıllarca aynı karede durabilecekken, bir daha yan yana gelemeyecek olmamız büyük bir imtihan olurdu.
Göğüs kafesim daraldığında gözlerimi yavaşça yumdum. Artık sadece uyumak istiyordum. O kadar çökmüş durumdaydım ki. Düşünmemek ve uyumak. Şuan tek ihtiyacım olan şey buydu.
Gözlerimi açtığımda hava aydınlanmıştı. Ne zaman uykuya daldığım konusunda bir fikrim yoktu ama yorgunluktan ağır bir uyku çekmiştim. Komodinin üstünden telefonuma uzandım, saat yediydi. Ah, hazırlanmam gerekiyordu. Ayrıca en büyük merakım bugün okulda Soner'i görüp göremeyeceğimdi. İçimde bir umut ışığı vardı.
Yataktan kalkarak direkt banyoya gittim ve yüzümü yıkadım. Gözlerim iğrenç bir şekilde şişmişti. Gözaltlarım berbat görünüyordu. Makyajla kapatabilirim diyerek üstünde durmadım. Zaten garip bir şekilde umurumda bile değildi. Odama geri döndüğümde okul formamı giydim ve ardından yüzüme biraz pudra sürüp hafif bir göz kalemi ve rimelle tamamdım. Gözlerimin şişliği fazla kapanmamıştı ama eskisi kadar dikkatte çekmiyordu.
Odamın kapısı açıldığında sıçradım, korkmuştum.
"Günaydın fıstığım," diyen anneme gülümseyerek baktım ve aynı şekilde karşılık verdim. "Tost yaptım sana. Soğumadan gel ye."
Kafamı salladım ve,"Geliyorum hemen," dedim. Aslında hiçbir şey yiyesim yoktu ama dün akşam annemden yüzümü zor gizlemiştim ve şimdi de itiraz edersem bir şeylerden şüphelenebilirdi.
Odadan çıktığında bende iç çektim ve kendimi tamamen toparladıktan sonra aşağı indim.
Sandalyeye otururken,"En sevdiğinden," dedi. "Karışık."
Masanın üstünden uzanarak yanağına kocaman bir öpücük kondurdum,"Hatun be." dedim gülerek. Ardından tekrar yerime otururken,"Prenses nerede?"diye sordum.
"Öğretmeni şehir dışına çıkmak zorunda kalmış," dedi. "Okula gidemeyecek bugün. Uyuyor mışıl mışıl."
"Kuzum benim," diyerek gülümserken tostumdan bir ısırık aldım. Evden çıkmam için on dakikam vardı ve biraz acele etmem gerekiyordu.
Annemle biraz sohbet ederek tostumu bitirdikten sonra odamdan çantamı alarak tekrar aşağı indim. Annem kapıya gelmişti. Yanaklarına öpücük kondurarak,"Görüşürüz." dedim.
"İyi dersler canım."
~
Çantamı sıraya koyarken Yelda bana bir şeyler anlatıyordu. En sonunda Batu ismi cümlede geçtiğinde daha da dikkat kesildim. Eski sevgilisi, aynı zamanda ilk aşkıydı. "İnanamıyorum hala, Güneş. Resmen mesaj atıp görüşmek istediğini söyledi."
Kaşlarımı çattım. "Bu çocuk hangi yüzle görüşmek isteyebiliyor?"
Bilmiyorum anlamında omuz silkerken gözleri nemliydi. Batu'nun Yelda'daki yeri çok farklıydı. Batu onun ilk aşkı olduğu gibi aynı zamanda ilk yarasıydı. Aradan bir yıl gibi bir süre geçmişti ve Batu'nun bir anda mesaj atması normal bir şey değildi. Üstelik seni kullandım diye açıkça yüzüne söyleyip ayrılan o'yken.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güneşin Gölgesi
ActionDüzenlenmiş bir oyun. Kurulan planlar. Kurtarılması gereken bir aile. Ödenmesi gereken bir bedel. Yolunda gitmeyen şeyler. Yıkılan kurallar. Ve,en önemlisi...Hissedilmemesi gereken duygular.