bu hikaye burada bitti. sona bir not yazdım. asla okumak zorunda değilsiniz. ama beni tanımıyorsunuz. size içimi dökmek daha kolay oldu. (not düzenlendi. tamamını okuyanlardan özür dilerim.)
--
3 yıl sonra
--
Mümkün olan bütün gerçeklikler içinde bir insan hayatının daha fazla ne kadar boka batabileceğini düşünmek göğsümü sızlatıyordu. Aptal bir hastanenin, karanlık köşesindeki bir bankta, yapayalnız ve umutsuzdum. Benim için her şey bitmişti, hatta sanırım yolun sonunda bile olabilirdim. Oysa böyle olmayacaktı, değil mi? Bir Tanrı vardı ve o hep bizi korurdu. Neden bir kez olsun bile bana yardım etmemişti?
Kollarımı göğsümde birleştirip gözlerimi kapattım ve Talihsiz Serüvenler Dizisi'nden farksız hayatımı düşünmeye başladım. Mutlu geçirilmiş bir çocukluk ve sahip olunan sıcak bir yuva. Sonra yersiz bir tesadüfle ailemin gerçek ailem olmadığını öğrendim. Asla görüşmeyi düşünmüyordum elbette ama gerçek ailemi bilmek istemiştim. Annemin doğumda öldüğü ve babamın beni terk ettiği gerçeğiyle yüzleşmek bu hikayenin en acı parçasıydı. Babamla görüşmedim, nerede olduğunu hep bildiğim halde, bir kez bile onu affetmeyi düşünmedim.
Alışılmış acıyı takip eden, iyileştirici derecede güzel gençlik yıllarımı düşündüm. Lisedeydim, heyecanlıydım ve mutluydum. İyileşme sürecindeki en etkili ilacım aklımı başımdan alan lise aşkımdı tabi. Herkesin lisede yaşadığı rüya gibi bir macerası oluyor. İlk aşk, ilk öpücük, ilk teslimiyet ve BAM! Elbette bok çukuruna batacaktım, iyileşecek kadar şanslı değildim. Genç ve aptaldım, hamile kaldım. İlk duyulduğunda çok çaresizmiş gibi geliyor ama hayır, hiçbir şey beklediğim gibi gitmedi. Önce ailem, sonra biricik aşkım yanımdaydı. Çocuğumu doğurabilirdim, genç bir anne olabilirdim. Kulağa çok heyecanlı geliyor değil mi? İlk aylarda her şey planlı gitmişti, düğün hazırlıklarına başlamış, bebek alışverişi yapıyorduk. Söylemiştim, iyileşecek kadar şanslı değildim ve tabi yine bunu da başka bir felaket takip etti.
Bebeğimi düşürdüm.
Şanssız hayatımın getirilerini kabul edip, yaşamaya devam ettim. Üniversiteye başladım, ailemin yanından taşındım ve kendi ayaklarımın üzerinde durmanın gücüyle biraz daha iyileştim. Çok uzun bir süre başıma iyi ya da kötü hiçbir şey gelmedi. Hiçbir şey.
Harry ile tanışana kadar.
Aptal bir reklam filminin setinde, gözlerini üzerimden hiç çekmediği o güne kadar. Ben oradan oraya koştururken beni izlediği o güne kadar. Nereden mi biliyorum? İnsanın asla gözlerini ayıramayacağı bir güzelliği vardı da, oradan. Yani, tabi, hala çok güzel.
Beni ikna etmesi uzun sürmemişti. Ona kapılmak çok uzun zamanımı almamıştı. Sonra nasıl olduysa başardık, saklandık ama hep yan yanaydık. Bir şekilde başardı, beni korudu, hayatındaki çirkin insanlardan uzak tuttu. En nihayetinde beni hep bir felaket beklerdi değil mi?
Başka bir kadın için terk edildim. Sonrası zaten malum. Onu affetmek hiç zor olmadı. Birini öyle güzel sevdiğinizde dünya duruyormuş. Önemsizleşmiştim, özlemiştim. Ne yaparsa yapsın onu affederdim.
Yeni, güzel bir macera daha başlıyordu. Birden bire ortaya çıkan bir kadın ve Harry Styles'ın evlilik telaşı. Diğerleri kadar hoş geliyor kulağa. Her zaman olduğu gibi, her şey peri masalı gibi başladı.
Şimdiyse, bitirmek üzere olduğum evliliğimle ve saatler öncesinde ölümüne tanık olduğum öz babamın acısıyla beraber, bu bankta oturuyordum.
Evliliğimiz, evet. Sanırım bundan bahsetmeyi unuttum. İlk bir yıl, her gün birbirimizi yeni bulmuş gibi heyecanlıydık. Sonu gelmeyen tatiller, harika sürprizler, romantikliğin zirvesindeki anlarla geçen koskoca bir yıl geçirdik beraber. Heyecanımız hiç eksilmeden, duyunca imkansız gibi geliyor ama tek bir kavga bile etmeden, hatta tartışmadan koca bir yıl geçirdik. Birbirini çok sevince, sevgin kusurları örtüyordu. Her şey, çocuk yapmaya karar verene kadar güzel gitti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
harry styles one shots
Fanfictionbu, harry styles içerikli, küçük bir karalama defteridir. kişiler, olaylar ve kurumlar tamamen hayal ürünür. gerçekle hiçbir alakası yoktur.