melankoli,bir

2.3K 83 18
                                    

playlist: OKUMAYA BAŞLAMADAN ÖNCE EN ALTTAKİ DIŞ BAĞLANTI SEÇENEĞİNE TIKLAYIN ya da  https://open.spotify.com/user/nebirasisevim/playlist/49EG0j08Lua3TZNIgQaVqn

ummhh, deneysel bir şeyler yaptım. gerçekten hiç içmedim, her bir satırını yazarken ayıktım. muhtemelen birkaç bölüm sürecek bir hikaye olacak. diğerlerinden biraz farklı ilerleyecek, bu yüzden biraz sıkılabilirsiniz. uh, umarım sıkılmazsınız. biraz cesarete ihtiyacım var. eğer gerçekten olur da sıkılmazsanız, şu beğendiğiniz yerlere satır arası yorumlar bırakır mısınız? teşekkürler. bir de hikayenin çok büyük ihtimalle bir playlist'i olacak ama bir an önce yayınlayıp reaksiyonu görme heyecanıyla bu bölüme ekleyemedim. umarım, seversiniz.

--

Bütün dikkatini yazdığına verdiğini çatık kaşlarından anladığım Helen'ı süzdüm. Bir insan mum ışığında nasıl yazabilirdi ki? Burnu neredeyse kağıda değecekti. İnce boynundaki kemikler acımaya başlamamış mıydı?

"Evini hiç görmedim."

Boş bulunup cümleye dönüşen bir ses çıkardığımda bir anlığına da olsa onu rahatsız etme düşüncesiyle irkildim. Ama Helen bunu çok da umursamış gibi değildi. Kim bilir, belki de şu ana kadar çoktan yazdığı kelimelerin dünyasına gömülmüştü. Kim bilir ne zaman çıkacaktı, değil mi?

Helen, garipti. Onun için küçük bir kız çocuğu, ya da kadın tanımı yapamazdım. Aslında, düşününce, Helen için bir cinsiyet ayrımı bile yapamazdım belki. Sadece, güzeldi işte. Sonuçta, bir erkek de güzel olabilirdi, bir ağaç da, bir biblo da... Helen güzel yaratılmış bir insandı. Güzel ve sade.

Küçük bir yüzü ve keskin hatları olmasına rağmen, iri, kahverengi gözlere annelik ediyordu. Çıkık elmacık kemikleri de olmasaydı eğer, yüzünde dikkat çekici başka bir unsur yoktu. İnce dudakları, çirkin ya da güzel sayılmayacak burnu ve üzerinde de biraz çili vardı. Saçları da normaldi. Omuzlarına değecek kadar uzun ve her gün gördüğümüz kahverengi saçlardandı işte, sürekli kulaklarının arkasında dururlardı. Vücudu uzun değildi, kısa da değildi. Ne fazla kilosu var diyebilirdim, ne de ince güzel bir fiziğe sahip olduğundan bahsedebilirdim. Dikkatli gözlemleyebildiğim kadarıyla, ince bir beli vardı ama. Bir de köprücük kemikleri belirgindi, hepsi bu. Yani Helen, normaldi. Aslında, normal ve garip.

"Evimi görmek mi istiyorsun Harry?"

Onu tekrar kafamda kendime anlatışımın dalgınlığını, ince sesi böldü. Bir soru sormuştu ama o kadar da soru sorar gibi değildi. Cevabını almak istiyor muydu, bundan bile emin değildim. Belki cevabımı duymak istiyordu ama, umurunda olacak mıydı ki? Vereceğim cevap Helen için önemli bir bilgi niteliği taşır mıydı? Sanmam.

Helen garip miydi, yoksa cesur muydu? İşte, yine bu ikileme düşmüştüm. Aslında, onu cesur sınıfına koyacak nitelikleri, ona ben vermiş ve kendi kafamda bir şeyler yaratmıştım. Helen'ı koruyordum, saklıyordum. Bunu asla kişisel olarak istememişti. En azından dile getirmemişti. Ama konuşulduğunda anlaşılabilecek kadar garipti. Bir dünyası vardı ve her ne kadar kim olduğumu umursamıyor gibi görünse de, adını benim hayatımda, benden başka bir kişi bile bilse arkasına bakmadan gidermiş gibi hissediyordum. Gitmesinden korktuğumdan mı yoksa onda her zaman merak edecek bir şeyler bulduğumdan mı, bilmiyordum ama onu koruyordum.

"Bilmem, istemiyor da olabilirim. Sadece evini hiç görmediğim gerçeği birden aklıma geliverdi."

Sesim mantıklı bir cümleye dönüşür dönüşmez, kendi kendime güldüm. Aslında gülmedim tabi, içimden, gülmüş gibi yaptım. Helen'a benziyordum. Kurduğum cümle, tıpkı onun kurduğu cümlelere benzemişti. Helen'la hiçbir ortak noktam yoktu. Acayiplikten falan değil ama o sürekli yazar, net olmayan cümleler kurar, kitaplardan alıntı yapar, boşluğa dalıp bir süre başka bir anı yaşadıktan sonra, geri dönüp hiç o vakit geçmemiş gibi benimle sohbet etmeye devam ederdi. Kulağa delice geliyor, biliyorum ama evet durum böyleydi. Böyle olmak için hiçbir zahmet göstermeden böyle biriydi.

harry styles one shotsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin