Yutkundum.
Söylediği cümle karşısında yapabildiğim tek şey yutkunmak olmuştu. Ne yapabilirdim ki zaten.
'Sen benimsin Deniz, sana benden başkası dokunamaz, eğer dokunursa o adamı öldürmemem için bir mucize olması gerek. Ve sana mucizelere inanmadığımı söylemiştim.' demişti tam olarak. Aklıma da hayret ediyordum aslında. Nasıl beceriyordu her hareketini, her cümlesini ezberlemeyi.
Kullandığı cümleleri analiz etmeye başladım beynimde.
Senin değilim Ateş. Seni karşılığı olmayan, karşılığın asla olmayacağını bildiğim halde seviyorum ama senin değilim. Sen sevmiyorsun ki beni, sevmezsin de zaten. Ben de istemem bana senden başkasının dokunmasını, ama sana herkes dokunurken bunu uzaktan izlemeyi kaldıramam. Mucizelere inanmıyorsun ama ben mucizelere bağladım herşeyi. Senin beni sevmen gibi..
Ateş yanımdan ayrılarak gidip Eren'in kulağına bişeyler söylemeye başladı. Bu esnada Cem koşar adımlarla yanıma geldi.
"İyimisin? Bahçedeydim, oradakilerden öğrendim olanları." diye nefes almadan konuşunca içimden gelen sırıtmayı zor da olsa engelledim. Benim yüzümden olunanlara bakılırsa gülmem saçma olurdu.
Çağatay ve Melis'te yanıma gelip iyi olup olmadığımı sordular. Onları da iyi olduğuma ikna ederken, yerde kanlar içinde yatan adamın hiçte iyi olmadığını görünce içimi kaplayan suçluluk duygusuyla gözlerim tekrardan dolmuştu.
Benim yüzümden mahvolmuş bir parti, bir adam, ve yine benim yüzümden kavga eden sevdiğim.
"Parti devam ediyor, sıkıntı yok arkadaşlar." diyerek ellerini çırptı Çağatay. Bunu duyanlar meraklarını gideremedikleri için somurtarak önlerine dönüp partiye devam ederken Ateş sinirli bir şekilde bahçeye doğru ilerledi.
"Bu burda bitmez Ateş Vural. Yanlış yaptın" diye inleyen sese döndük hep beraber. Eren tam yanına gidip adamı susturacakken,
"Ben her zaman buradayım Melih Demir. Yanlış dediğin şey seni dövmemse eğer bu yanlışı diğer doğrularıma değişmem." dedi ve göz kırpıp, hafif sırıtarak bahçeye çıktı. Sesi sakin ama uyarıcı bir tondaydı.
Sesiyle resmen dans ediyordu. Ona istediği tonu verip her şekilde mükemmeleştiriyordu.
O bu kadar havalı, güçlü, yakışıklı ve cesur hareketleri kızlara iç çektirirken onları umursamamaya çalıştım.
"Ben bir Ateş'e bakayım." dediğimde Çağatay, Melis, ve Cem yine imâlı bir şekilde sırıtıyorlardı.
Eren ise yanında kendisine benzeyen, en az badigart kadar yapılı olan 3 arkadaşıyla yerde yatan adamı dışarı taşıyorlardı.
"Git tabi git, özlemişsindir." diyen Çağatay'ların pis sırıtışına karşılık, dil çıkararak ben de bahçeye çıktım.
Geniş bahçeyi hızlı bir şekilde gözden geçirirken, Ateş ortalıkta görünmüyordu. Çağatay'a ait olduğunu öğrendiğim bu ev bir kişiye göre, hatta bir aileye bile fazla büyüktü. Merdivenlerin olduğu kısmın hemen yanında bulunan aralıktan çıkan dumana doğru ilerledim. O dumanın Ateş'in sigarasına ait olabileceğini düşünürken.
Aralığa yaklaştığımda haklı çıkan hislerimi tebrik ederek, duvara yaslanmış fazla havalı bir biçimde sigarasını içen Ateş'in önüne geçtim. Ne yapacağımı ölçermişçesine tek kaşını kaldırıp beni düşmeye başladı. Mahçup olduğum için direkt gözlerimi kaçırarak ayakkabılarıma baktım.
"Özür dilerim." dedim sesimin çıktığından bile emin değilken.
"Niçin?"
"Benim yüzümden kavga ettin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlık Aşkım
RomanceBir Ateş düşünün. En iyi siz tanıyorsunuz, sizi yakacağını da en iyi siz biliyorsunuz. Ama geri dönmeyi asla düşünmüyorsunuz. "İnsan yanacağını bile bile kendini Ateş'e atar mı? Ben attım işte."