Multi = Deniz
Yanmak.
Alev alev olmak, tutuşmak.
Hepsini aynı anda nasıl kaldırabiliyordu, teni tenime değdiğinde heyecandan kırılacak gibi olan güçsüz bedenim?
Ben ona karşı bu kadar savunmasızken, o her zaman ki siperleri arkasında oldukça umursamazdı. Duvarları vardı, yıkılmayan, aşılamayan, geçilemeyen duvarları.
Benim ise hedeflerim vardı o duvarları,
Yıkmak.
Aşmak,
Geçmek.
Hani insan bazı şeylerin olmayacağını, imkansız olduğu için yapamayacağını bile bile heveslenir, heyecanlanır ya Hah! İşte benimki de tam olarak bundan ibaretti. Hiç bir zaman geçemeyecektim onun ötesine, giremeyecektim onun alanına ve geçemeyecektim kalkanlarından. Ama emin olduğum şeyler de vardı.
Ateş Vural hiçbir zaman heves veya heyecan olamazdı. Ancak heyecan ve heves diye bildiğimiz eylemler insan ömrünün sonuna kadar sürmüyorsa.
Yatağıma otururken, soğuk bakışları o çok sevdiğim kusursuz denecek kadar mükkemel yüzünden silinerek yerini zafer gülümsemesine bıraktı.
Kısılan gözleri, kendini her yerden belli edebilecek çukurlarda yanaklarındaki yerini alırken hayran olduğum yüzü haddinden fazla güzel görünüyordu. , Tılsımlı birşeymiş gibi beni tamamen etkisi altına aldı. Boynumda olan ellerimi dikat çekmemek için önce boynumda biraz gezdirerek ensemde durdurup tırnaklarımı geçirdim. Uzun olan tırnaklarımın verdiği acıyla irkilerek manzaranın tesirinden kurtuldum ve hemen arkamı dönerek dolabıma doğru ilerledim.
Dolabımın alt çekmecesinden sarı bir pike alırken, nefeslerimi düzene koymaya çalıştım. Yerinden fırlayacakmış gibi atan kalbimin üstüne sağ elimi getirerek bastırdım. Yavaşlayacağını temmeni ederek. Derin bir nefes daha alarak yatağımın tam karşında yerde duran, sarı, mavi, turuncu ve yeşil olan oturmalık minderleri sığabileceğim şekilde birleştirmeye başladım.
Kafamı çaktırmadan hafifçe Ateş'e doğru çevirirken göz göze geldik. Yüzü eski soğuk halini almış, ve kaşları çatılmış bir şekilde ne yaptığımı anlamaya çalışıyordu. İstemeyerekte olsa bakışlarını es geçerek yatacağım yeri ayarlamaya devam ettim.
Soğuk bakışları yine içimi yakarken, kendimi suçluyordum. Ona bu kadar yakınken ondan kaçmak ne kadar doğruydu ki? Sürtük iç sesimi susturarak kendimi tebrik ettim. Onunla aynı yatakta yatacak değildim ya. Daha neler! Sadece odam da yatmasına müsaade edebilirdim. Onu da nasıl yaptıysam artık.
Düzelltiğim minderlerime otururken,bu sefer o ayağa kalktı. Ve ben de onu süzmeye başladım. Ne yapacaktı ki?
Üstündeki siyah yün ceketi indirmeye başladı. Ceketi çıkarınca vücuduyla bütünleşmiş olan lacivert kazağının alt kısımlarından tutup yukarı doğru geçerken şah eser gibi duran iri kasları belirdi. Dudaklarım 'o' şeklini aldı istemsizce. Nasıl bu kadar harika olunuyordu? Bir ara ders almalıydım Ateş'ten..
Ateş Vural karşımda yarı çıplak bir şekilde dururken ağzımdan küçük çaplı bir çığlık kaçtı ve ellerimle yüzümü kapattım, ne yapıyordu ya bu? Soyunuyordu resmen tam karşımda ve benim odam da. Yanaklarım yanarken aklıma annem geldi. Bu manzarayı görse kalpten giderdi kadıncağız. Gecenin bu saatinde odama erkek attığımı düşünürdü heralde, zaten binevi öyle yapmamış mıydım? Ne diyordum ben ya? Düşündüklerimden utanırken,
"Oha ya babanın evi değil bura. Bir genç kızın odasındasın ya!" diye çemkirdim.
"İzlerken öyle demiyordun." sesinden güldüğünü anlamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlık Aşkım
RomantizmBir Ateş düşünün. En iyi siz tanıyorsunuz, sizi yakacağını da en iyi siz biliyorsunuz. Ama geri dönmeyi asla düşünmüyorsunuz. "İnsan yanacağını bile bile kendini Ateş'e atar mı? Ben attım işte."