10. Bölüm

133 46 5
                                    

Bölüm Adı : Sanırım bu ikimizin ilk ortak yönü.

Dolunay'la beraber okula girdiğimizde okulun bahçesinde ki kalabalık dikkatimizi çekti. Okulun bahçesinde kalabalığın olduğu yere geldik. Kalabalığı yardığımızda karşımıza Demir ile Onur çıktı. Dudaklarım şaşkınlıkla aralanırken gözlerimi pörtlettim. Bunu ne işi vardı burda? Demir bunu parça pinçik yapmadan gitse bari.

"N'oluyor burda?" diye araya girdim.

"Hiiiç. Arkadaş mezun olduğu okulu özlemiş. Ben de merhaba diyordum." dedi Demir.

"Cidden niye geldin Onur?"

"Üniversite bir kaç evrak istedi almaya geldim. Bu arada nasılsın Cansu?"

"İyi ama senin pek iyi olduğunu sanmıyorum." diye araya Dolunay'a baktım. Alayla gülümsüyordu.

Onur ise onu takmıyormuş gibi yapıyordu. Ama eminim ki hala ona karşı bir şeyler var içinde. Olmasa o gün neden barı terk etsin ki? Neden yanına gelip o cümleleri desin ki? Neden kıskançlık krizlerine girsin ki?

"Aramızda hala kendini değerli zannedenler var galiba. Ama o kişinin unuttuğu şey, ben onunlayken onu aldattım." Dediği şeyle Dolunay yumruğunu sıkıp sinirle aramızdan ayrıldı. Arkasından gitmedim. Çünkü böyle şeyleri -destek olup sarılmayı- genelde Demir yapardı. Ben pek o konular da iyi değilim. Demir Onur'a sinirli bir bakış atıp yanımızdan ayrıldı.

"Bence daha fazla üzme Dolunay'ı. Ayrıldınız siz, bitti. Uzatıp birbirinizi kırmanın alemi yok."

"Bence sen bu lafları kuzenine söyle Cansu."

"Söylesem dinler mi sence?" Kafasını olumsuz anlamda sallayıp o da kalabalıktan ayrıldı.

"Hadi dağılın gençler!" diyerek kalabalığı dağıtım. Sınıfa doğru giderken koridorda Ateş'i gördüm. Kolundan tutup müzik sınıfına soktum. Ardından ben de girip kapıyı kapattım.

"Sana dün geceyle ilgili teşekkür etmek istiyorum. Beni o adamdan kurtarıp eve bıraktığın için." dedim alçak bir ses tonuyla. Utanmıştım.

"Mühim değil. Sizin Melisa Bar'da ne işiniz vardı?"

"Boşver." dedim sıkıntıyla nefesini vererek.

Konuşmamızın bitmesine rağmen o hala sıraya yaslanmış bir şekilde bana bakıyordu. Bu beni delicesine utandırıyordu. Çünkü o gece onun eline fazlasıyla koz vermiştim. Belki beni bununla tehdit edecekti. Ondan bütün okulun önünde özür dilemek şartıyla bunu kimseye demeyeceğini söyleyebilirdi.

"Söylemeyeceğim."

"Ne?"

"O gece olanları kimseye söylemeyeceğim merak etme."

Bunu düşündüğümü nerden anlamıtı ki? Acaba içimi mi okuyabiliyor? Yoksa Ateş

Aramızda rahatsız edici bir sessizlik oluştu. Sessizliği bozup konuştum.
"Neden okuldan atıldınız?"
"Ne alaka?"
"Bilmem, merak ettim." dedim omuz silkerek.
"Bak daha yeniyiz bu okulda. Yakında, beni tanıyınca anlarsın nedenini.   "
"Kavga ettiğiniz için atıldığınızı biliyorum da neden okuldan atıldığınızı bilmiyorum."
"Zamanı gelince öğrenirsin." deyip sınıftan çıktı.

Sınıfa girdiğimde zil daha çalmamıştı. Yerime geçtim. Benden sonra sınıfa Ateş girmemeşti. Diğer derslerin hiçbirine de girmemişti.

Çıkışta okul kapısının orda Ateş'i gördüm. Bu sefer onu gördüğüme garip hissetmiştim. Yüzü gözü kan içinde, dudağı ve kaşı patlamış, gömleği kan içerisindeydi.
"Siz gidin. Ben size yetişirim." diyerek Demir ve Dolunay'dan ayrıldım.

Ateş'in yanına yaklaştım. Hiçbir şey demeden yüzüne baktım. Asya ve Savaş'a başıyla gidin işareti verdi. İkisi yanımızdan ayrılınca bana ne var dercesine baktı.

"Ne oldu sana?"
"Boşver." deyince sinirlensem de sinirimi bastırdım. Elimi dudağının üstündeki patlağa koydum. Yüzünü buruşturunca elimi hızla çektim.
"Bari pansuman yapsaydın."
"Gerek yok." demesiyle gözlerimi dudaklarından çekip sinirle onun mavi gözlerine çevirip sinirli bir bakış attım. Kolundan tutup eczaneye sürüklemeye başladım. Eczaneye girip gerekli malzemeleri alıp çıktım. Çıktığımda yine o arabayı gördüm. 35 EB 255. Eminim ki o arabanın içindeki kişi beni takip ediyor. Yine arabaya dikkatlice baktığımda araba hızla yolda ilerledi.

Dolunay'a Demirlere gitmesi gerektiğiyle ilgili mesaj attım. Sonuçta Dolunay'la yaşadığımı kimsenin öğrenmemesi gerekiyor.

Beraber bizim eve girdik. Salona geçip koltuğa oturduk. Ona döndüm. Yüzüne pansuman yapmaya başladım. Önce tendiriyotlu pamuğu kaşındaki patlağa dokundurdum. Ateş acıyla yüzünü ekşitti.

Pansuman bitince elimdekileri sehpaya koyup arkama yaslandım. Ateş de yaslanıp bana baktı.

"Ne? Niye öyle bakıyorsun?"

"Neden bana pansuman yaptın?"

"Çünkü eğer pansuman yapılmasaydı yüzünde yara izleri kalırdı. Kendimden biliyorum." dedim gülerek.

"Nerde oldu bu?"

"Barda."

"Okul zamanı ne işin vardı barda?"

"Biri acil gelmem için mesaj attı. Ben de gittim."

"Acil gitmen gereken şey kavga mıymış?"

"Olabilir."

"Ailen görürse ne diyeceksin?" Bunu derken kalbim ne kadar acısada umursamamaya çalıştım.

Ateş ise sorduğum soruyla kaşlarını çatarken elini yumruk yaptı.

"Yanlış bir şey mi dedim?"

"Hayır, sadece ailemden konuşmayı sevmem."

"Ben de." dedim sesimin titremesine engel olamayarak.

"Sanırım bu ikimizin ilk ortak yönü." dedi acınacak halimize gülerek. Bende burukça gülümsedim.





Vote ve yorumlarınızı eksik etmeyin!

Umutsuz VakaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin