16. Bölüm

88 40 1
                                    

Bölüm Adı : Karar

Edebiyat ödevini teslim ettiğimizden iki gün geçmişti. Sonunda şu aptal ödevden kurtuldum. En son Ateş'e çalışmaya gittiğimde olanları hatırlıyorum. Ve sanırım hatırlamasam daha iyi. 

Sınıfa geçip yerime oturdum. Telefonumu çıkartıp kulaklığımı taktım. Tam 'karışık' tuşuna basacakken bir an durdum. Müzik listemde gezinmeye başladım. Canım hiçbir şey dinlemek istemiyordu. Rock Mafia - The Big Bang açıp dinledim. Tam Demi Lovato - I really don't care başlarken içeri Erdem hoca girdi. Şarkıyı kapatıp kulaklığımı çıkardım. Gömleğimin içinden geçirip ensemden kulağıma taktım. Saçlarımı açıp kulaklığı gizledim. Telefonun sesini kısıp dinlemeye devam ettim.

Bu çok eski bir yöntemdir ama çok işe yarar. Özellikle de sıkıcı derslerde. Mesela bazen telefona kopya ses kaydı atıp bu şekilde dinliyorum. Belki de sınavlarda bu yüzden başarılıyımdır(!)

Erdem hocanın iki saatlik dersinin bitişini söyleyen zil sesi ile kulağımdaki kulaklıkları çıkardım. Bizimkilerle birlikte kantine indik. Kendime karamelli kahve alıp masamıza doğru yürüdük. Masaya yaklaştığımda birilerinin oturduğunu görünce kaşlarımı çattım. Masanın önüne gelip oturan kişilere baktım.

"Selam, otursanıza."

"Selam Ateş de, ben de senin dediğinin tam tersini size söyleyecektim." Kaşlarını çatmış olan Ateş'e bakıp alayla gülümsedim.

"Kalkın."

"O neden?" diye araya giren Asya'ya tek kaşımı kaldırarak baktım.

"Çünkü burası bizim masamız."

"Haklısın, bizim." dedi eliyle diğerlerini göstererek.

"Biz derken ben üçümüzden bahsettim." diyerek üçümüzü onun gibi elimle işaret ettim.

"Bu masa okulun. Sahipleme yetkisini size kim verdi?"

"Birnin bize yetki vermesine gerek yok. Bu okulda, biz burası bizim diyorsam bizimdir. Anladın mı? Okula yeni geldiğiniz için kaç gündür alttan alıyorum ama artık karşınızdaki kişiyi tanıyın. Ben Cansu Kara. Eğer biri benim canımı sıkarsa canını yakarım." Dediklerimin üzerine gözlerini devirdi.

"Peki sen bizi ne kadar tanıyorsun?" dedi. Ardından ayaklarını masaya koyup kollarını göğüsünde bağladı. Kaşlarını kaldırıp alayla gülümsedi.

"Hadi kaldır da görelim." Bacaklarım titremeye başlamıştı. Hızla yanına gidip renkli saçlarından tutup ayağa kaldırdım. Saçlarını bırakmazken yüzünü duvara yapıştırdım.

"Bence kendimi yeterince tanıttım." deyip saçından yere fırlattım. Savaş ve Ateş kalkıp değerli arkadaşlarına yardım ettiler. Savaş'ın oturduğu yere geçip gidişlerini izledim. Ama şundan eminim ki Asya saf ayaklarına yatanlardan. Yani tehlikeli dediğimiz türden. Belli ki bu tür şeyler çok yaşamış. Çünkü onun yerinde başka bir kız olsa çoktan ağlamaya başlamıştı.

Okul çıkışı üçümüz birlikte sohbet ederek eve geldik. Telefonumun çalmasıyla telefonumu elime aldım. Numara kayıtlı değildi. Açtım.

"Alo."

"Alo, Cansu."

"Kimsiniz?"
"Ben Murat, Murat Karanlı."

"Ha tamam. Numaramı nerden biliyorsunuz diye sormuyorum. Sonuçta siz pek çok kişi hakkında pek çok şey bilirsiniz.

"Ahahah, güçlü bir hafızan var Cansu."

"Öyle. Siz ne için aradınız beni?"

"Sana Ateş'ten uzak durmanı söylemiştim, sen ise bunu düşünceğini. Bir karara varabildin mi diye merak ettim."

"Evet, bir karara vardım." 

"Nedir?"

"Yarın okul çıkışı, bizim oradaki parka gelin. Size kararımı söylerim."

"Tamam. Yarın okul çıkışı arabamla parkın orada olacağım."

"Tamam. Görüşürüz."

"Görüşürüz."

Ertesi gün sabah okula gittiğimde yeni gelen üçlünün bana nefretle baktığını gördüm. Bu sadece göz devirip alayla gülümsememe neden olmuştu.

Gün boyu sessiz kalmalarına şaşırırken çıkışta parkın yakınında ki Murat Karanlı'nın arabasını gördüm. Arabaya binip Murat Karanlı'ya döndüm.

"Merhaba Cansu."

"Merhaba."

Vote ve yorumlarınızı eksik etmeyin!

Umutsuz VakaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin