15. Bölüm

91 40 3
                                    

Bölüm Adı : Murat Karanlı

Aklıma Ateş'in dedikleri geldi. "Sana tek tavsiyem, o aracın içindeki kişiden ne olursa olsun uzak dur!" Bu adamı nereden tanıyordu? Neden ondan uzak durmamı söyledi? En önemlisi, bu adam kim?

"Pardon, kimsiniz?"

"Ben Murat, Murat Karanlı." Dediğiyle dudaklarım aralandı.

"Ateş Karanlı'yı tanıyor musunuz?" Güldü.

"Kendisi benim oğlum olur." Tamam, şimdi gerçekten fazlasıyla şaşırdım. Neden bana babasından uzak durmamı söyledi ki?

"Arabaya binin, sizinle konuşmam gereken bir konu var." Önce bu konuda kararsız da kalsam, arabanın açık kapısından içeri girip köşeye kaydım. Murat Karanlı da yanıma oturup kapıyı kapattı. İçimi korku kaplarken soran gözlerle baktım.

"Sizi dinliyorum."

"Bak Cansu,"

"Adımı nerden biliyorsunuz?"

"Ben pek çok kişi hakkında pek çok şey bilirim." Ateş'in kime çektiği gibi belli oldu!

"Seni oğlum konusunda uyarmak istiyorum. Daha yeni tanıştığınız için onu tanımıyorsun. Ama o benim on yedi yıldır oğlum. Ve sana diyeceğim ondan uzak dur. Asya ve Savaş'ı da uyardım. Onlar beni dinlemediler. Ve başlarına birçok kez bela aldılar. Seninde onlar gibi olmanı istemiyorum. Ateş'ten uzak dur, kendi iyiliğin için. Belli etmesende geleceğini önemsiyorsun."

"İşin ilginç yanı, o da benim sizden uzak durmamı söyledi."

"Asya ve Savaş'a yaptığım konuşmayı sana da yapıcağımı biliyordu. Ondan uzaklaşmanı istemiyor."

"Bu konuda pek emin değilim." dedim mırıltıyla.
"Dediklerinizi düşünceğim." deyip arabadan indim.

Eve gelince kendimi yatağıma attım. Düşüncelerim sayesinde bir türlü uyuyamıyordum. Sabah alarmın sesiyle yataktan kalktım. Hazırlanıp mutfağa gittim.

"Cansu sen hangi ara uyandın ya?" diye pijamalarıyla gözünü ovuşturan Dolunay'a baktım.

"Erkenden okula gitmem lazım."

"Niye?"

"Boşver." deyip dilim ekmeğe sürdüğüm fıstık ezmesini ısırdım. Botlarımı giyip evden çıktım. Okula vardığımda ilk iş Ateş'i aradım. Okulun arka tarafında Savaş ve Asya'yla konuşuyordu.

"Ateş! Biraz gelir misin?" diye bağırdım. Yanlarından ayrılıp yanıma geldi.

"N'oldu?" Lafı dolandırmayı hiç sevmediğimden konuya bodozlama giriş yaptım.

"Dün babanla konuştum."

"Ne?! Sen ciddi misin? Sana bir şey yaptı mı?"

"Gayet ciddiyim. Ayrıca bana neden bir şey yapsın ki?"

"Sana ne dedi?"

"Senden uzak durmamı söyledi." Sıkıntıyla nefesini verdi.

"Yine neyin peşinde bu adam?"

"Neler oluyor?"

"Bak Cansu, o adamla bir daha sakın konuşma. Seni bu konuda uyarmıştım." Sıkıntıyla nefesini verip elini saçlarının arasından geçirdi. "Bir daha sakın o adamla konuşma. Seninle konuşmak istediğini söylerse kabul etme. Tamam mı?"

"Neden?!"

"Sen sadece benim dediğimi yap."

"O senden uzak durmamı söylüyor, sen ondan... kafam çok karıştı. Artık ikimizden biri bana somut bir şeyler söylesin. Ya sen söyle ya o."

"Herşeyi anlatıcağım, ama zamanı gelince."

"Ben hangimize inanacağımı bilmiyorum." Kollarımdan tutup yüzünü benimkine yaklaştırdı.

"Bana inanma, bana güven." Kafamı salladım. Ondan ayrılıp derin bir nefes aldım. Sınıfa geçip kafamı sıraya koydum. Düşünmeye, olasılıkları değerlendirmeye başladım. Yanıma biri oturunca kafamı kaldırdım.

"Dökül!" Dolunay'a herşeyi anlattım. O, Murat Karanlı'nın dediklerine inanmamı önerdi. Ateşlerin pek tekin tipler olmadığını, haklı olabileceğini söyledi.

Son teneffüs bahçedeki kamelyada otururken yanımıza Ateşler geldi.

"Selam."

"Selam."

"Bu edebiyat ödevini biraz konuşabilir miyiz?" Kafamızı onaylar şekilde salladık. Ateş gelip yanıma oturdu. Kulağıma eğilip "Bugün bize gel de bu şiir işini halledelim." dedi. Sanırım Demir'in evine gitme fikrinden hoşlanmayacağını tahmin ediliyordu ki fısıltıyla konuşmuştu.

"Murat Karanlı ile karşılaşma ihtimalim?"

"Yüzde sıfır. Onun evi Bostanlı'da."

"Siz ayrı evlerde mi kalıyorsunuz."

"Aslında iki yıl öncesine kadar beraber yaşıyorduk. Sonra evden ayrıldı. İş yerine yakın bir ev aldı. Benim okuluma yakın diye ben burda kalıyorum."

"Anladım." Ah Ateş ah! Bir bilsen beni günlerce takip ettiğini. O zaman böyle konuşmazdın.

Çıkışta beraber eve gittik. Salona girip koltuğa oturdum. Ateş de yanıma oturdu.

"Başla bakalım." Sesli bir şekilde nefesimi verip şiiri okumaya başladım.

"Durakta üç kişi
Adam, kadın ve çocuk

Adamın elleri ceplerinde
Kadın çocuğun elini tutmuş

Adam hüzünlü
Hüzünlü şarkılar gibi hüzünlü

Kadın güzel
Güzel anılar gibi güzel

Çocuk
Güzel anılar gibi hüzünlü
Hüzünlü şarkılar gibi güzel."

"Güzeldi."
" Sıra sende." Şiiri bana dönerek okumaya başladı.

"İki kalp arasındaki en kısa yol:
Birbirine uzanmış ve zaman zaman
Ancak parmak uçlarıyla değebilen
İki kol.

Merdivenlerin oraya koşuyorum,
Beklemek gövde gösterisi zamanın;
Çok erken gelmişim seni bulamıyorum,
Bir şeyin provası yapılıyor sanki.

Kuşlar toplanmışlar göçüyorlar
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni."

Bir süre gözlerime baktı, hiç gözlerini kırpmadan.

"Güzel şiirmiş."

"Şiiri güzel yapan okuyan kişidir."

"Bence senin adını Ateş yerine Ego Boy yapalım. Seninle daha özdeşir."

"O zaman senin adını da değiştirelim."

"Ne gibi?"
"Kezban gibi. Seninle daha özdeşir." Yanımdaki yastığı alıp vurmaya başladım. O da yastık alıp bana vurmaya başladı.

"Ya Ateş! Vurma! Kime diyorum?! Sen görürsün kezbanı!" deyip kafasına sert bir darbe geçirdim.

"Cansu öyle bir vurdun ki beynimin büyüdüğünü hissettim."

"Ay bir şey olmaz. Zaten kuş beyinliydin." dediklerime kahkahalarla gülmeye başladım. Kafama yediğim darbeyle inledim.

"Senin gibi beyinsiz olmaktan iyidir." Gözlerimi kısarak Ateş'e baktım. Alayla gülümserken yanağında çıkan gamzesine baktım. Kendimi tutamayarak gamzesini ısırdım. Acıyla inlediğini duyduğumda geri çekildim.

"Ne yapıyorsun kızım ya?" dedi gamzesinin üstüne elini koyarken. Elini çekip ısırdığım gamzesini öptüm. Kaşları alnına fırlamış dudakları şaşkınlıkla aralamıştı. Gerçi yaptığıma en az ben de onun kadar şaşkındım.

Vote ve yorumlarınızı eksik etmeyin!

Umutsuz VakaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin