Renkleri yoktu bu şehrin. Duyulan içi boş, kulak tırmalayan şuh kahkahalar daha çok siyaha boyuyordu gecenin karanlığını. İç boğucu bir sıcaklıkta olan hava, müzik sesinin yoğunluğu, insanların abartılı halleri ve gösteriş akan bu ortam sayesinde dayanılmaz bir hal almaya başlamış, genç adamın tek istediği oradan derhal kurtulmak olmuştu. Gömleğinin baştan ilk iki düğmesini açarken, ayaklarıyla sabırsız olduğunu ifade eden bir ritim tutturmuş, sadece 'bir bardak' diye aldığı kadehi altıya çıkarmış, bir yandan da etrafa boş bakan kara gözleriyle bu soytarılığın bir an önce nihayete ermesini annesine anlatmaya çalışmıştı. Ancak uğraşlarının sonucunu alamamış, annesi o pek kibar tavırlarıyla misafirleriyle hoş muhabbetler etmeye devam etmişti.
Feride Hanım her zaman şık, zarif ve asil bir kadındı. Yürüdüğü zaman gölün üzerinde zarif hareketlerle süzülen bir kuğuyu andırır, konuştuğu zaman insanlara mesafeli olan o soğuk ve soylu gülümsemesini takınır ve öyle konuşurdu. Tam yaşının kadınıydı. Kıyafetlerini yaşına göre seçer; zarif, sade ve şık giyinirdi. Çocuklarının içinde Muhammed'in özel bir yeri vardı. Gözünü üstünden ayırmak istemez, her yaptığı şeyi öğrenmek isterdi.
Bu geceyi de kendisi tertiplemiş, Muhammed'in doğum gününü kutlamak amacıyla birkaç tanıdık ve eş dost çağırmıştı. Bu gecenin gerçekleşmesinin asıl amaçlarından biri de oğluyla çok eski arkadaşlarından olan Mehtap Hanımın kızını bir araya getirmekti. Muhammed'e o kadar ısrar ettiği halde kızla bir kere bile ne görüşmüş ne de konuşmuştu. Feride Hanım, onların birbirlerini tanısalar hemen seveceklerini düşünüyordu. Ne de olsa aynı eşraftan ailelerdi. Birbirlerine benzeyen yaşayışları ve hayat görüşlerine sahiptiler. Zaten başka da haricen bir özelliğe gerek yoktu. Kendisi de Kemal Beyle bu yolla evlenmişti. Aileler tanışıyordu ve birbirlerine oldukça uygundular.
Hala masa da tek başına oturup içeceğiyle ilgilenen Muhammed'i görünce, arkadaşıyla yaptığı muhabbeti yarıda kesip oğlunun yanına gitti.
"Muhammed." Diye seslendi. Ama Muhammed o yarısı boşalmış bardağa bakmakla o kadar meşguldü ki annesini duymadı. Feride Hanım elini oğlunun omzuna koyup, sıcak bir sesle tekrar seslendi.
"Muhammed"
"Efendim anne."
"Oğlum neden tek başına oturuyorsun? Misafirlerimize ayıp oluyor ama." Muhammed kafasını tekrar bardağına çevirirken umursamaz bir edayla omuz silkti. "Anne ben sana böyle bir organizasyon yapmaman gerektiğini söylemiştim."
Feride Hanım masadaki sandalyelerden birini çekip zarif bir edayla oturdu ve uzanıp oğlunun ellerini tuttu.
"Peki, tamam. Gelecek sene böyle bir şey yapmayacağım."
Muhammed annesine üstten bir bakış atıp "Geçen sene de böyle demiştin." diyerek kısa bir hatırlatmada bulundu.
"Hiçbir şeyi de unutmaz mısın sen ya" dedi Feride Hanım gülümseyerek. Muhammed de ona bakara gülümsedi. "Ama ben senin amacını biliyorum."
"Neymiş?"
"Şu kızla, neydi adı...Neslihan'la konuşmamı istiyorsun değil mi? Mehtap teyzeyle sürekli birbirinize baktığınızı görüyorum."
"E fena mı ediyorum oğlum. Tam dengimiz olan bir ailenin kızı. Hem çok güzel, akıllı, kültürlü, terbiyeli. Yani görüşmeni istediğim kız öyle sıradan biri değil ki. Bir tanısan inan ki sen de çok seveceksin."
Muhammed yaslandığı sandalyeden doğrulup annesine baktı, "Anne, ben kızın meziyetlerine bir şey demiyorum ki. Sadece ben evliliği düşünmüyorum, bu kadar basit. Neden anlamamakta ısrar ediyorsun?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞK-I VUSLAT
Novela JuvenilEy Gece... Karanlığın en zifirisinde bile hatırlatmaktan kaçtığım kara gözleri misafir edersin zihnimin ona ayrılmış yegane bölgesinde. Bana karanlık bir gelecek vaadedersin gece! Etme. Elim ayağıma dolaşır aklım kalbime takılır ve düşer bir hayal d...