5. Bölüm

5K 508 58
                                    





Dışarıda çok sakin, ince ince bir yağmur yağıyordu. Pencereden bakmasaydı yağmurun yağdığını fark etmezdi bile. Cama vuran minik damlalar sessiz ve usulca pervazlara doğru kayıyor, sokak lambasından parlayan ışığı kırıp turuncu şuleler halinde Emre'nin okuduğu kitaba döküyordu. Gözleri yazıyı seçememeye başlayınca kafasını kaldırdı ve güneşin çoktan batmış olduğunu fark etti. Kitabının kapağını özenle kapatıp, masanın üzerine bıraktı. Mücella... Ne kadar zarif bir anlatım, diye geçirdi içinden. Yazarın kalemine hayran kalmış, en basit ve sıradan şeyleri döktüğü cümle kalıplarına vurulmuştu. Kitabın kapağına bakarken neden daha önce okumadığını düşünüyordu. Küçük kitapçı dükkanında bu kitabın aynısından en az on tane hatta yazarının diğer kitaplarından bir raf dolusu vardı. Vaktinin bu zaman olduğunu düşünüp yerinden kalktı ve dükkanı kapatmak için son işlerini halletmeye koyuldu. Dükkanın dışına koyduğu kitap sepetlerini içeri taşırken, Mücella'yı ilk Hatice'nin elinde görüp hemen okumaya başladığını hatırladı. Dükkanı, Hatice'nin öğretmenlik yaptığı okula çok yakın olduğu için Hatice sık sık oraya kitap almak için uğrardı. En son geldiğinde Mücella'yı almıştı. Emre'de bu sayede Hatice'nin okuduğu kitapları takip edebiliyor bazen de ona kitap öneriyordu.

Elini hızlanan kalbinin ve ateş basan yanaklarının üzerine koydu. Belki yarın kitap almaya gelirdi.

Dükkanı kilitleyerek otobüsü kaçırmamak için durağa hızlı adımlarla yürümeye başladı. Yağmur saçlarının arasına giriyor, yüzünü fark edemeyeceği bir yavaşlıkla ıslatıyordu. Mücella'yı ceketinin içine koyup onu ıslanmak korudu. Şemsiyesi dükkanın içinde kalmıştı. Islanmayı umursadığı yoktu ama hasta olup evde kalmak ve dükkana gidememek fikrinden hoşlanmadı; adımlarına biraz daha hız verdi. Ama bu da başka türlü hastalanmasına sebep olabilirdi. Nitekim kalbi hızlanmıştı bile. En iyi çözümün dükkana geri dönüp şemsiyesini almak olduğuna karar verip zaten çok uzaklaşmadığı dükkanına doğru yürümeye başladı. Sokak lambalarının sarı ve turuncu ışıklarının altından geçiyor, yağan yapmurun saçlarını ıslatmasına izin veriyordu. Belki yarın sabah grip olmuş bir şekilde yataktan kalkabilirdi. Heralde küçük bir grip beni öldürmez diye umut etti. Çünkü Hatice Mücella'yı alalı neredeyse bir hafta olmuştu, kitabı bitirdiğinden ve yarın yeni kitap almak için geleceğinden neredeyse emindi.

Alnına düşen bir tutam ıslak sarı saçı parmaklarıyla geriye doğru tararken otobüsü çoktan kaçırdığını düşündü. Dükkana varınca bir dahaki otobüsün kalkma saatine bakmayı kafasına not etti. Büyük ihtimalle akşam yemeğine geç kalacaktı. Ev arkadaşı Yasin'e otobüsü kaçırdığını mesaj atmalıydı ama önce dükkanının içine girmeliydi. Hafif yağdığı için aldanmıştı, adeta sırılsıklam olmuştu.

Dükkanına vardığında kapısında bir karaltı olduğunu ve minik adımlarla uzaklaştığını fark etti. Kalbi göğüs kafesini döverken bu kişinin bol eşarbından ve elindeki küçük dikdörtgen çantadan Hatice olduğunu anladı. Kocaman iki adımda dükkanın girişine varıp, Hatice daha fazla uzaklaşmadan ona seslendi. "Hatice!"

Karaltı durup, arkasına baktı ve az önce girmeye çalıştığı kitapçının önünde Emre'yi gördü. Gülümseyip, "Selamün aleykum." dedi.

"Aleykum selam. Kitaplara mı bakacaktın?" diye sordu anahtarını deliğe yerleştirmeye çalışırken. "Evet, bugün okuldan geç çıktım, aslında daha erken gelecektim. Bu kadar erken kapattığını bilmiyordum." dedi Hatice kısık bir sesle.

Emre kapıyı nihayet açıp içeri girdi-ellerinin titremesi onu baya zorlamıştı- ve içeriyi aydınlattı. "Ben de şemsiyemi unutmuşum, geri döndüm." Konuşurken yere bakıyor, kalbinin sesinin onun tarafından duyulmaması için dua ediyordu.

AŞK-I VUSLATHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin