2. Bölüm

6.4K 580 38
                                    

Selamün aleyküm arkadaşlar. Umarım beğenirsiniz. Bölümlerin hepsini güncelleyip, sahne çıkartıp ekliyorum. O yüzden okumadan geçmeyin.  :)

Hatice'in en sevdiği şeylerden biri - eğer kış aylarında iseler- sabah namazından sonra uyumayıp kahvaltı zili çalana kadar pencere kenarına çektiği pembe koltuğunda, battaniyelere sarılmış bir şekilde kitap okumaktı. Kitap okurken arada mayıştığı da oluyor, koltuğun üzerinde en tatlı uykusuna dalıyordu.

Kitap okumak da en sevdiği şeylerden bir tanesiydi. Bazı tatil günlerini sadece okumaya ayırıyor, başka hiçbir şeyle ilgilenmek istemiyordu. Çünkü kitapları, yaşadığı bu dayanılmaz yalnız hayattan bir kaçış yolu olarak görüyor, sık sık onların başka dünyalara açılan kapılarından kaçamaklar yapıyordu. Çantasında daima bir kitap bulundurur ve fırsat buldukça okurdu. Hem böyle yaparak öğrencilerinin de okumayı sevmelerini sağlamak istiyordu.

Bir lisede edebiyat öğretmeniydi. Sevdiği bir işi yapıyordu. Her zaman öğretmen olmak istemişti. İnsanlara bir şeyler öğretmeyi seviyor, gelecek neslin inşasında kendisinin de bir payı olduğunu biliyor ve çok dikkatli olması gerektiğini düşünüyordu.

O sabah da namazdan sonra uyumamış, koltuğuna kıvrılmış bir şekilde kitap okuyordu. Nazan Bekiroğlu'nun o zarif ve kalabalıksız kaleminden Mücella'yı eline almıştı. Okuma koltuğunun tepesine doğru uzanan ışığı açmış, en son kaldığı yeri bulmuş ve bütün dikkatiyle okumaya başlamıştı. Yusuf Ziya'nın Suna'ya olan mektubunu okurken ağlayarak kitabının kapağını kapattı ve ıslanan yüzünü sildi. Bunu okulda okumadığı için kendini şanslı sayıyordu. Kitabı pencere kenarına koyup mektubu düşünmeye ve hafif hafif burnunu çekmeye devam etti. O da mektubu okuyan Mücella ile aynı duyguları paylaşıyordu. Okuduğu sayfalardan Yusuf Ziya'nın nasıl yandığını hissetmişti. Adeta keder damlıyordu her satırdan. Eğer utanmasa sesli sesli ağlayacaktı.

Bir süre daha iyice aydınlanan gökyüzüne bakmayı sürdürdü. Kahvaltıya henüz yarım saat vardı. O vakte kadar okul için hazırlanmaya karar verdi. Koltuğundan kalkıp elbise dolabına doğru gitti. Bugün havanın yağmurlu olacağını okumuştu hava durumunda. Giyeceği kıyafetleri dolaptan çıkarıp yatağının üzerine koydu. Çantasının içine ders notlarını, Mücella'yı, kremler gibi ihtiyaç halinde kullanacağı birtakım kozmetik ürünleri, kulaklık ve olmazsa olmazı not defteriniyle kalemini yerleştirdi.

Birden alacaklı gibi çalınan kapıyla yerinden sıçradı. Daha gelin diye seslenmeden bu gürültünün sebebi çoktan kapıyı açmış ve kendini içeri atmıştı.

"Haticeeeee!"

"İrem." dedi Hatice tek kaşını kaldırarak, bu gürültünün amacını öğrenmek istiyordu. Belki de istemiyordu. Her zamanki İrem'di işte.

"Sana çok önemli haberlerim var. Neden hala aşağı inmedin?" diye sordu İrem. "Hadi gel aşağı bir şey anlatacağım sana." kolundan çekiştirmeye başlamıştı.

"Bir dakika." diyerek kolunu onun ellerinden kurtardı. "Daha mantıklı bir sorum var. Sabahın bir vakti ne işin var burada?"

İrem dudak büküp Hatice'ye baktı, "Kalbimi kırıyorsun kuzen."

Hatice ona gözlerini devirip ev içinde giydiği feracesini giyindi ve hızlıca bir şal taktı başına. Bunları yaparken İrem'i dinliyordu.

"Dün Rukiş çağırdı beni. Film falan izleriz dedi ama..."

"Ama uyudu, değil mi?"

"Evet ya. Saat baya geç olmuştu senin yanına da gelemedim. "

"Amcam da burada mı?"

AŞK-I VUSLATHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin