Hoşlanmak mı?Yok daha neler!

112 22 12
                                    

Gördüğüm manzara karşısında gözüne far tutulmuş tavşan gibi olduğum yerde kala kalsam da kendime gelmem çok zaman almamıştı.Hayır anlamıyorum dün geceden beri aralarında ki samimiyet nasıl bu kadar ileriye gitmişti.Bu suratsızın bizim salonumuzda ve bizim yemek masamızda yemek yiyecek kadar hemde.Daha fazla karşımda ağzı kulaklarında insan topluluğuna tahammülüm yoktu ve bende ağır adımlarla salonu geri geri terk ettim.Yüzümde ki sahte gülücükler herkesi tatmin etmeye yetmişti.Zaten kimin umrundaydım ki.Bütün gün sesim çıkmadı bir Allah'ın kulu gelip bakmadı bile. Şimdi hiç bir şey yokmuş gibi oturamazdım onlarla hele ki suratsız oradayken.

Salonun kapısını kapayıp bir saniye, fazla değil bekleyip merdivenlere doğru döndüğümde evin asıl sahibi olduğunu düşündüğüm hatta bizden önce bu evde yaşadığına inandığım Fatoş teyzem ile burun buruna geldim.O an ölmek ve bayılmak arasında gidip geldiğime yemin edebilirdim.Anlamıyordum bu kadın nasıl her seferinde benim aklımı başımdan almayı başarıyordu ki.Allah'tan elinde ki tepsiyi üzerime boca etmemişti.Eee.. yılların verdiği tecrübe.

''Uyy önüne baksana kuzum dökülecekti ne varsa!''

Fatoş teyzem her konuştuğunda nereli olduğu konusunda hep bir terddüte ve yanılsamaya düşüyordum.Benim bildiğim has İzmirliydi ama konuşmaya başladığında Karadenizli olduğunu düşünüyordum.Karşımda duran tombul ve bir o kadar sevimli kadın beni her seferinde şaşırtıyordu.

"Sen nereye gidiyorsun bakayım,yemek yemeyecekmisin?Herkes içeride misafirde var hadi gir sende içeriye."

"Yok ben almayayım Fatoş'um size afiyet olsun.Benim işlerim var biraz yukarıda."

"Vallahi babanın tepesinin tasını attırırsın benden söylemesi kuzum."

Fatoş teyzenin son söylediği cümleleri duyduğum sırada ben çoktan merdiven başına gelmiştim.Tabi bu cümleye cevap vermeden terk etmeyecektim olay yerini.

"Onun zaten tepesinin tası hep atık!"

Son cümlelerimi söyleyip merdivenleri çıkmak üzereydim ki daha üçüncü basamakta annemin sesi ile olduğum yere çivi gibi çakılmıştım.

"Hayal derhal yemek masasına dönüyorsun!Misafirimize ayıp ettiğinin farkındamısın sen!"

Bulunduğum üçüncü basamakta usulca anneme doğru döndüğümde gözlerinden ateş fışkırıyordu sanki.Mavi gözleri kızarmıştı öfkeden ve ben annemi ilk defa bu şekilde görüyordum.Bu manzarada durumun ve uyarısının çok ciddi olduğunu gösteriyordu.Bir süre annem ile göz göze geldikten sonra kaçmak için bahaneler aramaya başladım.Her zaman zehir gibi çalışan aklım bugün sanki durmuştu.
Fakat çok düşünmeme gerek kalmadan sevgili annem çözümü sunmuştu bana.

"Hemen odana dönüp hızlıca üzerini değiştirip yeniden dönüyorsun yemek masasına!"

Onayladığımı gösteren baş işaretimle yavaşça anneme arkamı dönüp yine yavaş adımlarla merdivenleri çıkmaya başladım.

"Hemen!"

Yavaş hareketlerle Zaman kazanmaya çalıştığımı Can'ım annem anlamıştı ve o sert sesi ile benim hareketlerime hız kazandırmıştı.Hızlı adımlarla bir çırpıda çıktığım merdivenleri aynı zamanda arkama bakmadan çıkmıştım.
Odama girdiğimde ise soluk soluğa kalmıştım.Merdivenleri çıktığım hızla odama girdiğimde kapıyıda öfkeyle kapayıp arkadında nefesimi düzene sokmaya çalıştım.
Sinirden elim ayağım titriyordu adeta ve annemin bu yaptığı daha da sinirime dokunmuştu.
Eğer inatçı bir kuz isem bunun tek müsebbibi annem ve babam ve onların emri vakileriydi.

Annem ne kadar üzerimi değiştirip aşağıya inmemi beklesede inmeyecektim.O yüzdende hemen bir çözüm bulmalıydım.

Elimi belime koyup bir elim dudağımda dudağımın kenarını ısırırken odanın ortasında çözüm yolu bulmak adına volta atmaya başladım ve çok geçmeden aklımda ki ampul ışıl ışıl olmuştu.

Makyaj aynamın önünde duran telefonumu elime alıp hemen aklımda ki ismi bulup ara tuşuna bastım.Tam beş defa çaldıktan sonra nihayet bir cevap alabilmiştim.

"Bende şimdi seni arayacaktım.Sen dün gece nereye kayboldun öyle?"

"Beni arayacağın beş defa çalıştan sonra açmandan belli Umut'cum."

"Hazırlanıyordum ondan sonra hemen arayacaktım işte."

"Tamam,tamam her neyse.Nereye gidiyorsun,önemli mi işin?"

"Hayırdır ne bu telaş,yok önemli değil.İşlerim var biraz."

"O zaman hemen çıkıp bize geliyorsun."

"Korkutuyordun beni ama anlatsana ne oldu?"

"Gelince anlatırım hemen gel hadi!"

"Tamam,tamam geliyorum."

Telefonu kapattığımda hemen kendimi banyoya attım ve annem odama çıkarsa midemi bozduğumu söyleyecektim.Artık ne kadar inanırsa...Umut geldiğinde ise yine bir bahane ile evden tamamen kaçmayı planlıyordum.

Bir süre banyoda volta attıktan sonra odanın kapısının açılma sesi ile kulağımı kapalı olan banyo kapısına dayadım.İçeriye kimin girdiğini bilmediğimden bir süre beklemeyi tercih ettim.Tabi bu arada gelen kişinin annem olmamasını diliyor yeni manikürlü tırnaklarımı kemiriyordum.

"Hayal,banyoda mısın?"

Duymak istediğim ses kulaklarıma dolduğunda işte bu diyerek mutluluktan yerimde zıplamaya başladım ve tepinme işim bittiğinde hışımla kapıyı açıp Umut'un boynuna sım sıkı sarıldım.

"Kızım dur boğacaksın beni!"

"Boğar mıyım hiç seni ben,sen lazımsın bana!"

"Şimdi daha bir merak ettim bak.İçeri girdiğimde Berna teyzenin de yüzü bir tuhaftı.Misafiriniz olduğunu söyledi."

"Ya ne misafir ama Bora'nın yılışık arkadaşı bay öküz yani Kaan efendi şeref konuğumuz!"

"Ciddi misin?"

"Yok tatlım ayılamadım daha seninle kafa buluyorum."

Umut'un bazen bazı konularda ki anlama problemi beni çileden  çıkarta biliyordu.Hal böyle olunca nasıl avukat oldu orasıda tartışmaya açık bir konu haline geliyordu.

Odaya hakim olan sessizlik Umut'un imalı bakışları ile bozulmuştu.Bakışlarının imasını anlamaya çalışsamda hiçbir anlam çıkararmamıştım ve dayanamayıp bir kaşımı havaya kaldırarak sordu.

"Niye öyle bakıyordun sen bana?"

"Nasıl bakıyorum ki."

"İmalı imalı."

"İmalı bakmamı gerektirecek bir durum mu var ki ortada?"

"Umut Allah aşkına öldür beni yada şu baklayı çıkar ağzından.Zaten yeterince gerginim birde sen germe beni."

Umut'un ağzından çıkacak cümleleri merakla beklemeye başladığımda onun halen sessizliğini bozmadan bana bakması sinirimi iyiden iyiye bozmaya başlamış hatta bu durum bacağımın hızla seyirmesine neden olmaya başlamıştı ki ilk taşını düşürdü eteğinden.

"Sen bu Kaan'a neden bu kadar taktın ki,hayır çocuğun tuhaf olabilecek hiç bir hareketi yok ve ayrıca hem çok yakışıklı hemde başarılı."

"Neden mi birde soruyor musun Umut?Kaza olayını ne çabuk unuttun,ona sinirli ve gıcık olmam için yeterli bir sebep değil mi sence?"

"Kabul et orada hatalı olan ve adamın sabrını zorlayan sendin."

Ayağa kalkıp kendimi aklamak için aklımdan bin tane kelime geçirmeye başladım.Evet kaza da yüzde yüz olmasada hatanın çoğunluğu bendeydi.Ama o öküzünde kabalık etmesine lüzum yoktu.Odanın içinde dolanmaya devam ederken yatağımın üzerinde oturan arkadaşıma göz ucuyla baktığımda halen aynı bakışlar vardı gözlerinde.

"Ne?"

"Sen, sakın bu çocuktan hoşlanıyor olmayasın Hayalcim..."

HAYALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin