Aslında daha uzun olacaktı fakat sizi bekletmek istemedim. Bu bölüm Francisco'nun karısı eylul_lachowski ye ithaf edilmiştir.
Keyifli okumalar :)
Vogel'ın her bir kahkahası zaten Diego'yu sinir etmişken hala buna bir son verememişti. "Kendine gel Vogel!" Vogel zar zor kendine gelerek önündeki bilgisayara döndü, ama yine kahkahası geçmemişti. Gönderilen elektronik postayı gördükçe gülme krizine giriyordu Vogel. Birden sertçe dizüstü bilgisayarın kapağı kapandığında Vogel, arkadaşının ne kadar ciddi olduğunu anlamış ve zorla da olsa kendini durdurmuştu.
Kendine geldiğine emin olunca, "Dostum o kadar düşünüp yazdığın şeyleri silip yalnızca, ' Nasıl gidiyor?' diye mesaj atman gayet komikti bence." Diego başta aval aval Vogel'in suratına baktı.
"Cidden öyle mi?" diye bir soru yöneltti ardında. Fazla geçmeden Diego da güldü. "Komik tabii... Fazlasıyla... Komik... Resmen rezillik.." diye sayıklamaya başladı. O kadar çok şey yazıp yazıp silmişti. Neredeyse sabaha kadar ofisten çıkmamıştı. Fakat sadece nasıl gidiyor? demişti. Ardından ikisi birden gülmeye başlayınca, Lisa içeri girdi.
"Bizde geceleri gündüz edip çalışıyorsunuz sanıyoruz." dedikten sonra, daha sabah topladıkları masanın üzerine bir tomar kağıdı koydu Lisa.
"Sürekli çalışıyoruz zaten, izin ver de dinlenelim." Vogel haklıydı. Çok çalışmışlardı. Daha sabah bir kaç haftadır biriken kağıtları toplamış ve belirli bir düzene sokmuşlardı.
"Dışardan bakınca öyle anlaşılmıyor." Lisa'nın bu kinayeli tavrı ikisininde dikkatini çekmişti. Çünkü Lisa, Gabriel'in ev arkadaşıydı. İster istemez çoğu zamanı birlikte geçirmişlerdi ve Lisa NASA'da çalışıyordu. Haberler, canlı yayınlar ve nicesine bakan yayın departmanının en iyi çalışanlarındandı. En iyi olduğu için çoğu zaman beraber iş yaptıkları da olmuştu.
"Bir sorun mu var Lisa? Neden geldin?" Kağıtları gösterdi, "Kendiniz anlayın daha çok işim var."
.
Koyu renkli bir boşlukta, küçük parlak noktaların arasında; büyük kırmızı ihtiyar noktanın özel RED kamera ile fotoğraflarını uydudan çekmekle meşguldüm. Evet uzaydaki üçüncü günümüzde bana verilen görev buydu. Edgar'ın deyişi ile 'İhtiyar'ın resimlerini bilgisayardan kontrol ediyordum. Oradan bakınca heyecanlı gibi gelebilir fakat aşırı derece yavaş olan bu sistem bir kaç saat sonra bıktırıyordu. Rahat bir beş saatin içinde; aslında pek çok şeyi özlediğimi fark ettim. Mesela... Dondurma? Dünyada iken yaz kış aralıksız yerdim. Şimdi bu durum söz konusu bile değil. Yalnızca dondurma da değil, burada çoğu şey ya konsantre ya da hap şeklinde besinlerdi. Yiyiş zevki yerine burada bizim kaloriye ihtiyacımız olduğundan tadı antibiyotik gibi yiyecekler vardı.
Bu yüzden sadece ben, patates ezmesi ve vitamin hapı kullanıyordum. Birde su. Günlük kalorimi yerinde alıyordum ve en azından patates püresi yiyordum, bu bir vejetaryan için harika!
Ve özlemim sadece, buraya geleli yitirdiğim tatlar (Ah, dondurma! Seni ne kadar özledim bilemezsin. Bu özlemi kesinlikle göz ardı edemeyeceğim!) değildi. Diego Dünyada kalmıştı. Aslında iki gündür pek aklıma gelmemişti fakat dün akşam bana gelen elektronik posta sayesinde onu hatırladım ve kısa süreli bir vicdan azabı yaşadıktan sonra ona iyi olduğumu belirten bir mesaj attım. Hala cevap gelmemişti ve sanırım bunun sebebi; buraya gelmemizin -Daha doğrusu bu uzay programının yapılmasının ana nedeni.- hafif aksaklıklar yaşayıp hata veren bir iletişim uydusuydu. Göndereli neredeyse dört yıl olmuştu ve bu kadar kısa sürede bu kadar çok hata verişi anormal bularak NASA bu sorunla başlayan programda, bir dizi kontrol listesi çıkarmıştı. Üsse en yakın olan arızalı uydu olduğu için en hızlı onun ile haberleşebiliyorduk Dünya'yla. Ve bu oldukça yavaş oluyordu iletişim, söz konusu normal boyutlarda bir elektronik posta olunca. Tabii ben kısa yazmıştım herhalde ondandır diye düşündüm. Zaten tek Dünya ile haberleşen ben değilim burada tam tamına on sekiz adet bilgisayar var ve bunların on dördü aktif halde. Beşi özel bilgisayarlar dışında kalan dokuzu belirli saatlerde bizden bağımsız bir şekilde Dünya'ya rapor göndermekle sorumlu. Tabii birde EXON'u unutmamak gerek.
Astronot olma işi aslında benim çocukluğumda gelen bir arzuydu. Altı yaşındaki bir çocuğun, böyle büyük bir arzusu ciddiye alınmadığı gibi çokta alaya alınacak bir konuydu. Fakat Diego, hiç bir zaman beni ve düşüncelerimi alaya almamıştı. Her zaman desteklemişti. Onu iki günde unutup, sayesinde kavuştuğum işin telaşına kapılmak; bende vicdan azabı yapmıştı şuan. Elimi çeneme yaslayıp etrafı seyrettim. Aynı zamanda çocukluk anılarımı düşünüyordum. Hayatı gargaraya alıp geçirdiğim senelerimden sonra, hayatın ne kadar acımasız olduğunu öğrendiğimde henüz ortaokuldaydım. Hayallerimden ve umutlarımdan çok çabuk vazgeçeceğim sıralarda ablam depresyona girmişti. O da üniversite sınavına hazırlanıyordu. Kazanamadı o sene. Fakat Diego benim için uğraşmıştı, aslında şöyle dönüp bakınca arkama; buralara gelmemi sağlayan tek kişi Digo'ydu.
Otuz iki yıllık hayatım boyunca tek bir şey dışında bütün dileklerim gerçek oldu. Olmayanı ise... Ailemdi. Annem ve babamın, NASA gibi bir yerin astronotu olduğumu görmelerini çok isterdim. İsterdim ki; yirmi sekiz yıl önce 'Ben astronot olacağım!' dediğimde alaya aldığınız kızınızla gurur duyun, demeyi çok isterdim. Şimdi tek ailem, ablam. O da Kanada'da müstakil bir evde eşi ve bir bebeği ile yaşıyor. Hm.. Polyanna olmak gerekirse... En azından beni ailemden alaya alan biri olan ablam hayatta ve... Ona dediklerini yedirebilmiştim! En azından buna sevinebilirdim.
.
Elindeki birbirinden farklı rapor ve görselleri inceledi Diego. Vogel koltuğunda oturmuş şakaklarını ovarken, "Bir gelişme yok gibi. Bunları zaten biliyorduk. Sence Diego." dedi Vogal. Diego bir tomar kağıtla cebelleşiyordu ve başka bir zaman olsa bu komik hali ile yine dalga geçerdi Vogel. Fakat konuyu bilmesine rağmen Diego biraz endişeli görünüyordu. " Bir farklılık mı var dostum?" diye sordu Vogel ama cevap alamadı. Ayağa kalkıp elini Diego'unun omzuna koydu ve sorusunu yineledi. Diego bir 'Hı?' sesi çıkardıktan sonra Vogel'in sorusunu fark etti.
"Bir mucize yok gibi." dedi Diego, hüsranla.
"Nasıl bir mucize bekliyordun ki?" dedi Vogel.
"Güneş fırtınasının basit bir hata olması gibi. Ancak değilmiş."
Buruk bir tebessüm oluştu Vogel'ın yüzünde. Aynı burukluk kalbinde de olmuştu. Vogel elini arkadaşının omzuna koydu. "Hadi öğle yemeğine gidelim." dedi. Derin nefes alan Diego onayladı ve kağıtları düzeltip beraber dışarı çıktılar.
Umutlanmıştı birazcık da Diego. Her gün onlara gelen bu günlük rapor özetlerini okuyup duruyordu. Bir kaç gün geçmişti ve sürekli umutlanıp durmaktan sıkılmıştı Diego. Şakaklaranı ovarken kafeteryadaki bir masaya oturdular.
"Canını sıkıp durma." dedi ve ekledi Vogel, "Onlar iyi."
Ardından masalarına yemekleri geldiğinde konu otomatikman kapanmıştı. Sadece tabağa çatal ya da kaşığın vurma sesleri bütün o kafetaryanın uğultusuna karışıyordu. O sırada Diego'nun aklına bir soru geldi ve soruyu Vogel'e yöneltti, "Bize bu yüzden mi kızgın Lisa?" dedi.
"Tam olarak neye sinirlendiğini ben de anlamış değilim, boş ver. Oldum olası zaten o kızı anlayamadım." diye onu cevapladı Vogel.
Ardından her ikisi de yemeklerine odaklandılar. Derin bir nefes aldı Diego. Sakin olamıyordu. Ve de en çok kendisinde hata buluyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UZAYLI
Science FictionDüzenleniyor Uzay'ın en derinliklerinde, bir galakside ve o galaksinin bir gezegeninde, Dünya adında bir gezegende yaşayan bir çocuktu o... Belkide günün birinde tek ve en büyük hayalini gerçekleştirmişti bile. Ve belkide şu anda uzayın derinlikleri...