Tam bir yıl önce Kelebeğin Rüyası kötü bir olay sonucu yayımdan kaldırılmak zorunda kaldığı zaman aklıma gelen ve aynı zamanda benden bir parça taşıyan UZAYLI'nın birinci yaşına merhaba diyin !
Bu kesiti aslında paylaşmayı istemiyordum. Sondan gayet memnundum fakat yine de arkada kalanların duygusal çöküşü bir nebze olsun yansıtmak ve öyle asıl konuya geçmenin en doğrusu olduğunu düşündüm. Kapağın değişme nedeni ikinci kitapla uyumlu olması, sizce güzel mi?
Bir şeyleri insanlara olduğu gibi kabul ettirmek var. Bir de olduğundan farklı görünmek var. Mükemelize edilmiş, kusursuzluk...
➰
"Basına ne diyeceğiz?"
Çözüm üretmem mi gerekiyordu yoksa içimdeki boşluğun acısını çekmem mi? Gözlerini dikip bana bakan insanlara verecek cevap ararken dudaklarımdan farkında olmanda süzülen "Bi-bilmiyorum." kelimesinin getirdiği çaresizlikle tutnacak bir yer aramıştım.
Şoku atlatmam gerekiyordu, etrafımda dönen bu olaylar bana şaka gibi geliyordu. İnsanların garip bakışları ile hapsolurken, bilim-kurgu filmlerden fırlama gibi görünen bu sahne içimi parçalıyordu. Vogel destek olmak iste gibi kolumu sıktı.
"Bir şeyler düşüneceğiz."
"Yirmi dört saat içinde basına aktarmamız gerekiyor. Zaman kavramının farkında olun."
Nasıl bu kadar soğuk kanlı olabiliyordu? Sinirlerimi kabartan bu cümlenin sahibinin Sally olması zaten şu an saçma gelirken kurduğu cümle ne kadar doğruydu?
Kapıyı çarpıp çıktım, onlarla aynı ortamda bulunmanın anlamı yoktu. Birde böyle bir lükse sahip değilken, ne kadar çirkin bir davranış olması düşüneceğim en son işti.
Boş bir koridora saptığımda duvardan yardım alarak derin bir nefes aldım. Yüreğimden kopup akmayı bekleyen yaşları kurutacak kadar acıyordu içim. Bu acıdan dolayı ağlamak için biriken göz yaşlarımı kuruyordu ve bunu yine aynı acı oluyordu.
Şimdi o-o neredeydi?
Milyonuncu kez belkide yine aynı soruyu sordum kendime, nasıl mümkün olabilirdi?
Mantık, mantık... Mantık... Mantığım yatmıyordu. Koskoca bir mekiğin birden yok olmasını aklım almıyordu. Açıdan o kadar hızlı sapamazlardı, bu imkansızdı. O hız neredeyse ışık hızıyla eş değerdi.
Başımı yasladığım duvarın bulunduğu koridorun başından adım sesleri yükselirken, birazda kalbimi dinlemeye vaktim olmuştu Vogel yanıma gelmeden.
Kalbim yorum yapmıyordu, belki de susuyordu. Belki de o görüntülerde yok olan mekik ile yok olmuştu. Belki de boşluğun nedeni de oydu. Az önceki izlediklerimden sonra bu fikir bile bana olur geliyordu.
"Diego?"
Yaslandığım duvardan kafamı kaldırdım. Yetki bendeydi, telaşe vermem küçük bir kıvılcımı yangına çevirebilirdi. Soğukkanlı durmam gerekiyordu, yalnız kalana kadar soğukkanlı olmam gerekiyordu.
"Efendim?"
Surat ifademi kestiremiyordum. Yıkılmış mıydım yoksa ciddi mi? Mahvolmuş mu? Umursamaz mı?
Vogel'in şaşırmış halinden tahmin yürütür isem, beklediğinden farklıydım. Benden beklenilen neydi peki? Üzülmem mi? Yıkılmam mı? Eğer öyleyse tam beklenen gibi olmuştu, her ne kadar yansıtmıyor olsam da.
"Bir şey mi oldu?" Sorduğum soruya gülmek istedim. Hunharca kahkahalar atmak istedim. Bir şey mi olmuştu? Daha ne olabilirdi ki!? Daha ne olabilirdi? Yanlış soru. En kötü ne olabilir ki?
En kötü dediğim şey olmuştu. Daha kötü ne olabilir derken onu bulmam ile ellerimden kayıp gitmesi de bir olmuştu.
Soruma cevap vermesine fırsat vermeden, "Ofise dön, geliyorum." dedim. Arkasını dönüp gitmeden kendime çoktan çeki düzen vermiştim. Tatmin olmak için tekrar arkasını döndüğü zaman, şaşırıp önüne döndü.
Biraz rol yapmam gerekiyordu. Sonra zaten tüm gece benimdi.
Bütün bir gece acım ve benimdi. Belki de o yıldız kaydığı geceki yıldızların altında, gece acım ve benimdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UZAYLI
Science FictionDüzenleniyor Uzay'ın en derinliklerinde, bir galakside ve o galaksinin bir gezegeninde, Dünya adında bir gezegende yaşayan bir çocuktu o... Belkide günün birinde tek ve en büyük hayalini gerçekleştirmişti bile. Ve belkide şu anda uzayın derinlikleri...