Küçük Kalbin Büyük Hikayesi 6. Bölüm

875 43 1
                                    

Hayatı daha yaşanılabilir kılmak için alışkanlık haline getirdiğimiz şeyler vardır. Benimki ise tamamen kendi etrafımda kurduğum hayal çemberimden ibaret. Başımı her yastığa koyduğumda birer birer karşımda beliren karelere asla karşı koyamıyorum. Koyamıyordum. Uzun süredir hayal kurmayı bırakmıştım. Düşünmeyi, düşlemeyi... Ulaşamayacağımı bildiğim halde simsiyah bir pencereden güneşi aramak gibiydi bu. Gerçekleşmeyeceğini bildiğim hayallerin peşinden koşmak...

Ancak bu gece, uzun zamandan sonra ilk kez hayal kurdum. Bir gün gerçek olacaktı. Hissetmiyor, umut etmiyor adeta bunu biliyordum. Gözlerimi kapadım ve rüyalar aleminde annem ile birlikte gezintiye çıktık.

***

Oldum olası çok uyuyan bir insandım. Tatil günleri, ziyaret günleri, özel günler... Ailem her zaman yatağımın başında debelenir, beni içine gömüldüğüm yumuşak dünyamdan dışarı çıkarmak için büyük bir çabaya girerlerdi. Bu sadece kendi evimde değil, burada da geçerli olan bir durumdu. Her sabah ya Gülşah'ın kahkahalarıyla, ya Burcu'nun şarkı söylemesiyle ya da Bayan Garnet'ın aniden yerimde sıçramamı sağlayan sesiyle uyanıyordum. Neyse ki bu seferki diğerlerinden daha hafif oldu.

-Beren? Beren çabuk kalkmalısın. Bunu görmen lazım!

Birisi yatağımın başına çökmüş hafifçe beni dürtüyordu. Uyku ve sinirle karışık bir homurtu çıkardıktan sonra gözlerimi araladım. Burcu gözleri heyecanla parlayarak beni bekliyordu. 

-Çabuk çabuk kaçırıcaksın. 

Ayılmama fırsat vermeden kolumdan tuttuğu gibi tuvalete soktu beni. Tam ağzımı açacaktım ki, tuvalet penceresinin önüne iteklemiş olduğu tabureye çıkmamı işaret etti.İtaatkar bir çocuk edasıyla söylenileni yerine getirdim. Başımı azıcık ileriye iterek pencereden dışarıya baktım. Sanırım zamanlama tahmin ettiğimden farklı ilerliyordu. Şuan sabah olmalı ve ben kahvaltıya uyandırılmış olmalıydım. Ne yazık ki gökyüzü simsiyahtı. Burcu'ya ne olduğunu sormak üzere dönecektim ki, az ileride ağaçların arasında bir karaltı farkettim. Biraz daha dikkatli baktığımda...

Aniden Burcu'ya döndüm. 'Sana demiştim' dercesine ellerini beline koydu ve başını yana yatırdı. Gördüğüm manzara her ne kadar tekrar bakılası olmasa da merakıma yenilip, tekrar başımı cama dayadım. Evet oradalardı. Gülşah ile Kağan. Öpüşme eylemini her zaman romantik bir biçimde hayal etmiş biri olarak karşımdaki manzaradan iğrenmiştim. Sandalyeden indim ve Burcuya döndüm:

-Neden tuvalette olduğumuzu daha iyi anladım. Kusmak için ideal. 

Birlikte kahkaha atmaya başladık. Saat gecenin üçüydü ve bu kadar yüksek sesle gülmememiz gerekiyordu. Dedikoduları sabaha saklayarak tekrar rüyalarıma geri döndüm.

***

-Bize anlatmamasına şaşırdım. Bilmediğimiz bir şeyi yoktu. 

Burcu bir yandan yarısı yere inmiş çarşafını düzeltmeye çalışıyor bir yandan da dün gece hakkında konuşuyordu. Yatak örtümü de katladıktan sonra yavaşça oturdum ve cevap verdim:

-Sorun internetti. Kızcağız hiç bir bloguna giremediği için bize twitter muamelesi yapıyordu. 

Perçemlerini geriye iterek güldü Burcu.

-Yani en azından söyleyebilirdi. Gerçi hepimiz az çok tahmin ediyorduk. Dua edelim de Bayan Garnet'ın kulağına gitmesin. 

Onu onayladım ve kahvaltıya inmek için merdivenlere yöneldik. Kağan ile Koray şiddetli bir futbol muhabbetine tutuşmuş gözüküyorlardı. Pencerenin kenarında oturan Melih'in yanına ilerledim. 

-Günaydın. 

Kalın gözlüklerini çıkarıp, kitabının üzerine bıraktı. 

-Günaydın.

Yavaşça yanındaki sandalyeye yerleştim. Sormak ve sormamak arasında bir yere sıkışıp kalmıştım. Tavrımı anlamış olacak ki ben sormadan söyledi:

-Daha uyanmadı. Büyük ihtimal Bayan Garnet'ın uyandırmasını bekliyor. 

Gülümsedi. Bana karşı her zaman böyle nazik olacak mıydı bilmiyorum ama kendimi sürekli ona borçlu hissediyordum. Bayan Garnet'ın uyarısıyla hepimiz kavaltıya yöneldik. Yemek yerken çok fazla muhabbet edemiyorduk. Bayan Garnet sofrada konuşulmasından hoşlanmıyordu. Her şeyde olduğu gibi bunda da katı kuralları vardı. Yemek bitiminde her zaman olduğu gibi herkes bir köşeye çekildi. Sofradaki tabakları dikkatle topladıktan sonra mutfağa yöneldim. Sanırım Bayan Garnet'a yardımcı olmak isteyen tek kişi değildim. Çatal ve bıçakları elindeki süngerle köpüklerken çok komik görünüyordu. İster istemez güldüm. Biraz sesli gülmüş olmalıyım ki başı aniden çevrildi. Bakışlarından varlığımdan rahatsız olduğunu anlamıştım. 

-Yardımsever öğrencilerime bir yenisi daha eklenmiş. Ver bakalım tabakları Beren. 

Bayan Garnet elimdeki tabakları nazikçe aldı. Söylediklerine bakılırsa Berk'in ona yardım ettiği zamanların bununla sınırlı olmadığı anlaşılıyordu. Bunun nedeninin Kağan yüzünden edindiği izlenim olduğunu düşündüm. Bunu düzeltmeye çabalıyordu ancak buna şahit olmamı istemiyor gözüküyordu. Bayan Garnet ellerini önlüğüne silerek mutfaktan çıktı.

İkimiz kalmıştık. Etrafta sadece tabakların mermer yüzeyde bıraktığı sesler duyuluyordu. Anlaşılan ilk konuşmaya başlayan ben olacaktım. Ellerimden destek alarak yanı başındaki mermer tezgahın üzerine oturdum. 

-Bunu her zaman yapar mısın? 

Elindeki bardağı durularken yüzüme bakmadan konuştu:

-Hayır.

Biraz fazla kısa olmuştu. İç çekip sorularıma devam ettim. 

-Burada neden yapıyorsun peki?

-Hatalarımı telafi etmek için.

Tahminimde yanılmamıştım. Kağan meselesi yüzünden buradaydı. 

-Her zaman böyle basit çözümlerin hataları telafi edeceğini mi düşünürsün?

Dikkatini çekmiş olmalıyım ki başını kaldırıp bana döndü.

-Her zaman değil. Bazı hatalar bir kaç tabak yıkamakla hallolur. Bazıları için kırdığın kalpleri yıkaman gerekir.

Verdiği cevap hoşuma gitmişti. Kendi kendime gülümsedim. Bir hamle daha yapabilirdim veya sessizce uzaklaşabilirdim. İkincisini yapacağımı kestirmiş olmalı ki devam etti:

-Özür dilemenin bir şeyi çözmeyeceğinin farkındayım. Sadece üzgün olduğumu bilmeni istiyorum. Yani sen öyle karşımda ağlayınca..

İşte yine başlıyorduk. Beni zayıf bir kız olarak görüyordu. Kesinlikle. Şuan hissettiği her şey acıma duygusunun ötesine gitmiyordu. Başımı sinirle salladım:

-Sorun değil. Gerçekten. Şuan ihtiyacım olan en son şey birinin bana acıması. Özellikle de senin.

Son cümlem ile ona küçümseyici bir bakış attım. Mermerin üzerinden tahta zemine sıçradım. Odadan çıkmak için kapıya yöneldim ve kapının kolunu tuttuğumda elimin üzerinde hissettiğim ürperti titrememe neden oldu. Başımı çevirdim ve oradaydı. Yanımda. Eli elimin üzerindeydi. Ne yapacağımı bilmiyordum. Kalbim çarpmaya başladı. Nefes alıp verişim yine düzensizleşti. Belli etmemeye çalışsamda bir kaç saniye sonra kolundan destek alarak güçlükle nefes almaya başladım. Bir erkeğin karşısında yapılacak ikinci en berbat şeyi de yapmak üzereydim. Kısa bir sürenin ardından her yer karardı.

Bayılmıştım. Uyandığımda bir oda dolusu meraklı göz etrafımı sarmış olacaktı.

***

(Okuduktan sonra görüş bildirirseniz çok mutlu olurum. Bölümleri günlük yazıyorum. Bu yüzden herhangi bir isteğiniz varsa hikayeyle ilgili dikkate alabilirm. Teşekkürler. 100 kişi okuduktan sonra yeni bölümü koyacağım.)

Küçük Kalbin Büyük HikayesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin