Akşam eve döndüğümde babam başta olmak üzere 'ev halkı' telaş içinde beni bekliyordu. Kapıdan içeri girmemle üstüme , bir çığın ilk etkileri gibi teker teker yığılmaya başladılar:
-Kızım neredeydin bu saate kadar?! Telefonun neden kapalı?
Meşhur baba soruları.. Sıradaki lütfen.
-Berenciğim çok merak ettik seni. Arkadaşlarını da aradık onlarla da değilmişsin.
İkinci bingo. Arkadaşlarımı neden psikolojik kaçışlarımdan haberdar edip, bulunduğum ezici mevkiyi daha da dibe sokmaya uğraşırlar? Hiç bir şey söylemeden odama çıkmayı düşünsem de, babamı merak içinde bırakmak istemedim:
-Özür dilerim baba. Şarjım bitti. Şehir kütüphanesindeydim.
Babam derin bir nefes alıp içtenlikle gülümsedi:
-Beren bizi endişelendirme bir daha lütfen. Derya ablan çok merak etti seni.
Babama ilgili görünebilmek için telaşlanmış kadın rolünü oynadığını düşünürsek, elbette ki etmişti. Bir kaç cümle daha geveleyip odama çıktım. Ben babam ve Derya'yla başa çıkmaya çalışırken Berk koltukta sessizce oturuyordu. İfadelerimden iyi olmadığımı anlamış olacaktı ki ben odama henüz girmeden yanıma geldi.
-Neyin var?
Umutsuzca başımı salladım. Şuan kimseyle konuşabilecek gibi hissetmiyordum.
-Daha sonra konuşalım Berk, olur mu?
Hayal kırıklığına uğramış olsa da yüzüne aceleyle kapattığım kapının ardından, odasına girdiğini duydum. Yapabileceğim bir şey yoktu. Duygularımın yoğun olduğu zamanlarda yalnız başıma kalamazsam çevremdekilere hiç olmadığım kadar farklı davranabiliyordum çünkü. Bu yoğunluğu atmaya bütün gün yalnız başıma deniz kenarında oturmuş olmam yetmemişti. Göğsümün üstündeki o koskocaman ağırlık nefes almamı zorlaştırıyordu. Emre görmüştü... Uzun zaman sonra dostum diyebileceğim bir o varken, onu da kaybetmiştim. En çok korktuğum konu ise bunu babama söyleme ihtimaliydi. Bunu dışarıdan birine anlatsam, asla söylemeyeceğini düşünürdü. Ama Emre öyle değildi. Emre 18 yaşında bir yetişkindi. Emre babam gibiydi. Büyük düşünür, büyük hareket ederdi. Ve sabah onun odasından çıktığım andan itibaren içimdeki bu korkuyla hayatıma devam etmem çok zordu. Berk'e anlatmalıydım. Ancak şuan bunun için uygun değildi. Melih'i düşündüm. Dün, ona yazdığım mektuba son olanları da aktararak ilaveler yapmıştım. Beni bir tek anlayabilen oyken bana bu kadar uzak olması da canımı yakıyordu. Melih'in ardından yaz kampını düşünerek istemsiz bir heyecana kapıldıktan sonra puf koltuğuma yerleşip Bayan Garnet'da dahil bütün ekibi arayıp uzun uzun hepsiyle konuştum. Berk'i anlatmadım. Anlatamazdım. Ancak seslerini duymak bile bir süreliğine içinde bulunduğum durumdan beni uzaklaştırmıştı. Bin bir türlü hayalin ortasına dalarak yorganıma sıkıca sarılıp gözlerimi kapattım.
*****
Bir haftalık bir aranın ardından tekrar okula dönmüş olmam , arkadaşlarım karşısında hissettiğim küçük düşmüş konumumdan daha utanç vericiydi. Her zamanki masamızda oturduklarını görerek sessizce yanlarına ilerledim. Yeşim beni görünce heyecanla atıldı:
-Beren! Döndün sonunda.
Her zamanki sıcakkanlılığıyla karşımdaydı. Bana sıkıca sarıldıktan sonra oturmam için kenara kaydı.
-Hoşgeldin sarışın.
Selim okuduğu kitaptan başını kaldırarak yüzüme baktı. Ona gülümsedikten sonra masaya oturdum. Aslı saçlarımı karıştırarak gülümsedi:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Küçük Kalbin Büyük Hikayesi
Novela JuvenilHerkes düşlediği hayatın kuklalarıdır gerçeğin kolları arasında. Bizleri o her şeyin rengarenk olduğu , göz yaşının tarifinin yapılamadığı bir dünyaya uçurabilecek hiç bir melek yoktur. Elimizde olan acıya sımsıkı sarılarak, kalbimizi kanatan herşey...