Hayatın her ne kadar yerle bir olmuş olsa da, başını yukarıda tutabilmek için yükseğe bakman gerekirdi. Kendimle yüzleşebildiğim kısacık hafta sonu tatilimin ardından, hislerimden de ağır bir çantayla okul kapısından içeri girdim. Bahçe her zamanki neşesinde değil miydi, yoksa beni yanıltan bir düzmeceden mi ibaretti kestiremedim. Bir süre etrafıma bakınınca bizimkilerin her zamanki bankımızın üzerinde gülüşerek beni beklemediklerinin farkına vardım. Dersin olduğu sınıfa istemsizce ilerlerken, aklım başka yerlerdeydi. Sınıfa girdiğimde Duygu ve arkadaşlarının gülüşerek bana baktığını farketmem zamanımı almadı. Çantamı sırama bırakıp sınıftan çıkacaktım ancak Duygu sırasından kalkıp yanıma geldi:
-Ev hayatı nasıl cici kız? Üvey annen sana kötü davranıyor mu?
Gülerek umursamaz bir ifadeyle başımı salladım. Artık o kadar alışmıştım ki hepsine, umursamamak adeta yaşam tarzım olmuştu diyebilirim. En azından sadece bu konuda.
-Ne o küs müyüz?
Duygu dudaklarını abartılı bir ifadeyle büzerek, arkadaşlarının gülmesine sebep oldu.
-Konuşmaya değer insanlarla konuşurum.
Çantamı bırakıp çıakcaktım ki, Duygu kolumdan tutuverdi:
-Ne bu havalar ya? Sen iyice egoist olmuşsun bakıyorum.
Artık zoraki gülmüyordum. Kahkaha atarak kolumu ojeli ellerinden kurtarıp sınıftan çıktım. Bu kızlar her yerdeydi. Ve hayatımız boyunca her yerde olacaklardı. Okulda, iş yerinde, evde... Gülümsemem hala sürüyor olsa gerekti. Yeşim koşarak yanımda bitiverdi:
-Çok mutlusun bakıyorum. Kantindeyiz gel çabuk.
Bir şey söylememe fırsat vermeden beni peşinde yukarıya sürükledi. Kantine ulaştığımızda Efe hariç herkes masadaydı.
-Bizde seni bekliyorduk Beren.
Konuşan Mert'ti. Her zamanki sert mizacının aksine, bugün biraz daha katı duruyordu.
-Ne oldu?
dedim, merakımı giderek üst seviyelere taşıyarak. Yeşim iç çekerek konuşmaya başladı:
-Efe gitmiş. Az evvel haberimiz oldu. Müdür odasında babasını gördük. Tekrar eski okuluna dönüyormuş. Yurt dışındaki.
Yeşim konuşmasını bitirince, adeta koskocaman demir bir mızrak kalbimden içeri girmişçesine kendimi acının kollarına bıraktım. Benim yüzümden gitmişti. Birinin hayat çizgisinin üzerine basıp, yönünü eğriltmek ; o kişiyi öldürmekten bile beterdi benim gözümde. Ve şimdi bunu yapan bendim.
Aslı üzgün bir ifadeyle mırıldandı:
-Son günlerde zaten çok mutsuzdu. Belli ki alışamamış buraya. Belki de iyi olmuştur gitmesi.
Herkes onaylayan cümlelerle eşlik etse de Mert tuhaf bakışlarıyla bana bakmayı sürdürüyordu.
*************
Berbat geçen bir günün ardından okul kapısından çıkacaktım ki Mert'in koşarak yanıma yaklaştığını farkedince durdum. Soluk soluğa kalmış bir şekilde, cebinden açık yeşil renkli bir zarf çıkardı.
-Efe bunu sana vermemi istedi.
Gözlerimi kaldırıp hızla Mert'e baktım. Başını salladı.
-Her şeyi biliyorum. Seni suçlamıyorum. Ama Efe'yi de suçlayamıyorum. İkinizde böyle mutlu olacaksınız sanırım.
Anlayışla başımı salladım. Zarfı elime tutuşturduktan sonra geldiği gibi koşarak uzaklaştı.
*********
![](https://img.wattpad.com/cover/7142855-288-k24953.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Küçük Kalbin Büyük Hikayesi
Novela JuvenilHerkes düşlediği hayatın kuklalarıdır gerçeğin kolları arasında. Bizleri o her şeyin rengarenk olduğu , göz yaşının tarifinin yapılamadığı bir dünyaya uçurabilecek hiç bir melek yoktur. Elimizde olan acıya sımsıkı sarılarak, kalbimizi kanatan herşey...