"Çok yakışıklı gözüküyorsun." dedi Taehyung, Namjoon elit bir yerdeydi, menüye baktıkça 'kaçsam mı lan' diye düşünmeden edemiyordu, sonuç olarak hesabı o ödeyecekti, bir çay dört liraydı. Sarışın olan ve can yoldaşı Hoseok dört lirayla yedi gün geçinebilirdi. Kahveler dokuz liradan başlıyordu, sevdası için her şeyi feda edebilirdi bu yüzden susmayı seçti ve karşısındakine gülümsedi.
"Teşekkür ederim, sen daha yakışıklısın." dediğinde Taehyung, dirseklerini masaya koyup ellerini birbirine geçirdi.
"Sağ ol." diyerek gülümsedi. Namjoon kendini bayağı bir kastırmıştı, yine de rahatsız görünmemek için çaba sarf etti. "Eee..." dedi ve karşısındakini kopyalayarak ellerini masanın üzerinde birbirine geçirdi, yüreğinde dombra çalıyor olsa da karizma gözükmek adına her şeyi yapabilirdi. "Konuşacak mıyız?" deyip tamamladığında diğeri garsonun getirdiği tepsiden yaklaşık bir on iki lira olan americanosunu aldı, ardından gülümserken devam etti. "Eğer konuşmazsak, sen beni ararsın ya da kapıma dayanabilirsin galiba.."
Namjoon bunu duyduktan sonra, yeniden nasıl bir keko olduğunu hatırladı. "Ya Taehyung valla özür dilerim ya, yerim göğüm bir olsun bilinçli yapmadım." diyerek kayan şivesiyle pişmanlığını diline getiriyordu.
"Seni rahatlatacaksa söyleyeyim, Jaehwan benim yakın arkadaşım hyung." lafın arasına sıkıştırdı Taehyung.
"Sende gözü var onun." diyerek sözünü kesti uzun olan. Elinde olsa o laleyi öldürürdü, sinirli bir şekilde bakıyordu
"Şey eski sevgilim o benim, yani artık aramızda öyle şeyler yok. Çok kısa sürdü zaten.." dedi ve gözlerini devirdi.
"Al işte amına koyim bok yok ya.." dedi içindeki Adanalıya yenilirken.
Taehyung onun bu ani küfürlerine utangaç bir bakış fırlattığında düzeltti kelimelerini.
"..içi gidiyo sana.. horoz ötmeden onu öttürürdüm ama sen varsın işte.""Off Namjoon ya.. boşver şimdi Jaehwan'ı." dediğinde diğeri beynine sıçrayan kanla konuştu "Haklısın evet, artık bana cevap ver, ne diyorsun? Evet mi hayır mı?"
"Haa şey..?" diyerek duraksadı kahverengi saçlı olan, diğeri çok sabırsız duruyordu. Bu yüzden rahatsız olmuştu. Namjoon ise bir süre onun kahvesini gerginceyudumlamasını izlerken, keko hormonlarına engel olamamıştı. "Seviyorum ulan." dedi sessizce, Taehyung on iki liralık kahveyi az daha püskürtüyordu yüzüne.
"Ne?" dedi yüzünü ekşiterek.
"Seviyorum seni, seni seviyoruM SEVİYORUMMM." Namjoon keko meterı arttıkça daha da sesli bir şekilde konuşuyordu. Kahverengi saçlı olan yanakları kızarırken etrafına bakıyordu. Bakan varsa buradan kaçardı çünkü. Ardından diğerinin ellerine uzanarak onu susturdu.
"Tamam Namjoon.. sakin ol lütfen tamam." deyip ona baktı, diğeri tut yemiş bülbül gibi suspusken devam etti. "Hoseok gibi ol istemiyorum tamam mı? Buraya seni çağırdım çünkü konuşmak istedim." dedikten sonra ellerini bıraktı Namjoon'un. Diğeri de kibar barzo kimliğine geri dönmüştü. "Kusura bakma ya.. cidden üzgünüm" dedi ve kahverengi saçlı olanı dinlemeye koyuldu. "Önemli değil.." dedikten sonra kahvesinden bir yudum daha aldı, tekrar sarışın olana baktı ardından. "Namjoon hyung seninle, uzun zamandır tanışmıyoruz belki ama.. cidden şu süre içinde birbirimizi tanıyabildiğimizi düşünüyorum." dedi ve gülümesemesi mahçuplaşırkem bakışlarını sabitleyerek devam etti. "Yani ben de senden elektrik alıyorum..""Sen benim için santralsin." dedi Namjoon gülümseyerek. Kekoish sözler yine dudaklarından dökülüyordu.
Taehyung utançtan yerin dibine giriyordu. Uzun olan fazla coştuğunu anlayıp, beyninden aldığı uyarıyla yeniden sustu. "Seni seviyorum ben de yani.." derken gözlerini kaçırdı tekrar, Namjoon artık seçim arabasından el sallayıp göğsüne eliyle vuran bir millet vekili gibi hissediyordu. Huzurun nirvanasındaydı. Dili tutulmuştu, ne diyeceğini bilemiyordu. Şimdi sevgili mi olacaklardı? Ne olacaktı?
"Bu kabul ediyorsun mu demek?" diyerek heyecanla sordu. Diğeri de engel olamadığı sırıtmasıyla gülümsemişti ona.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MACARONI
HumorJung Hoseok'un kader ortağı Kim Namjoon ile üniversite hayatı için geldiği, ıssız ve sayko bir mahallede hayat mücadelesi zordu. Makarna onlar için gecenin felç rüyasıydı belki de. O kabusu, o kısır döngüyü bozan şey, bir tencere zeytinyağlı dolma...