HALF

844 130 65
                                    

Namjoon hastahaneye girdi, gözleri efil efil tanıdıklarını arıyordu. Öksüren yaşlı yüzleri görmezden gelerek pek bir umursamaz halde sakız çiğneyen ve bilgisayara bakan hemşireyi hedefledi. Adımlarını olağanca hızlı tutup, ulaştı sonunda masaya. Nefes nefeseyken sordu.

"Pardon, bir bakma şansınız var mı? Yoğun bakıma alınan bir hasta var. Hoseok, Jung Hoseok." sakızı cak cak çiğnerken bir 'elbette' ile sıyrılıp, olağanca yavaş şekilde tıklıyordu her şeye hemşire.
Namjoon şimdi pat deyip patlayacaktı, beklediği cevap umduğu gibi geç gelmemişti çok şükür.

"On ikinci oda beyefendi, koridorun sonunda." Duyar duymaz bir atmaca gibi atıldı ve koşar adımlarla koridorun sonuna yürümeye başladı sarışın olan, tanıdık simaları yeniden arıyordu gözü.

"Ah be Hoseok. Annenlere nasıl haber vereceğim ben şimdi?" deyip kafasını kendi kendine sallarken kederlendi. Ölümün çaresi yoktu, ne deyip de teselli edebilirdi o anadoluvari yürekleri? "Keşke.." dedi Namjoon. "Keşke seni hastahaneye getirseydim. Amına koyim ya.." Kalbi kasvet dolarken sonunda koridorun sonundaki on iki numaralı odanın yakınına gelmiş gözüküyordu, çünkü ayaktayken elinde hem mendil hem kolonya tutan Taehyung'un yüzünü görmemek ve fark etmemek imkansızdı. Anlaşılan ayılıp bayılan biri vardı ve bu kişinin kim olduğu konusunda pek de meraklanmaya gerek olmadığını biliyordu, çünkü çoktan adımlarını yavaşlatmışken cümleler sarsmıştı kulaklarını.

"Ağlama lan artık! Sikiyim ya, ne oldu bu koyduğuma ki .." dedi Junghyun, kırmızı gözleriyle baktı küçük olan ona, oturuyordu elleri de gözlerinin çevresindeydi. Çemkirircesine konuştu.

"Senin yüzünden oldu! Halledecektik biz!"

"Siktir lan oradan! Halledeceklermiş de, yok bilmem neymiş de. Bak, demek ki hasta bu! İyi oldu. Neyin iti bu? Sen ne işler karıştırıyodun bunla?!" diyerek muhabbeti yeni bir boyuta taşımaya çalışıyordu kardeşine karşı olan, kaşları çatıktı, direkt olarak olayı hedef alıyor, Jeongguk'u kıstırıyordu. Namjoon ise donmuştu sanki bu tablo karşısında, demek durum cidden bu dereceye gelmişti, belli ki yeni hiçbir şey yoktu, tam yeniden adımlarını harekete geçiriyordu ki, Taehyung dayanamayıp kardeşini baskılayan ağabeyi hedef almıştı, yavaş adımlarla ona yaklaşıp tehditkar sesiyle savage kimliğini ortaya çıkarmıştı.

"Sen ne tür bir herifsin ya?! Rahat bırak çocuğu! Hala nefret ediyorsun, ölecek belki de hala konuşuyorsun! Adam can çekişiyor, hala kardeşine kızıyorsun, işin ne senin?!"

"Sen ne karışıyorsun?! Sen karar ver, Jungkook'un mu yoksa bu ibiğin mi arkadaşlarındansın?" diyerek sırıttı, aşağılayıcı tavrı karşısındakinin belli ki hiç hoşuna gitmemişti, sinirinden nefesinin sesi duyulurken konuşmaya tenezzül etti. "Senin.." sonunda beklenen kahraman Namjoon, onun sözüne dalarak, sevgilisinin elinden tutmuş onu stabil tutmak için yetişmişti. "Taehyung!?Dur bu gavata bir şey anlatmaya çalışma." dedi soğuk ve sikertici bakışlarıyla, Jeongguk onu görünce ayağı kalkmıştı, gözleri anlamsızcs trajedi bağırırken konuşuyordu. "Namjoon hyung! Gerçekten ölsün istemedim, uyanacak değil mi? Lütfen, sen onun en yakınıydın ya, uyanacak de." gözyaşları görmek Namjoon'a sik gibi hissettirse de şöyle bir düşününce, acı çeken kardeşinin suçlusu belliydi, bu yüzden sert bir tavır takındı.

"Ne bileyim lan ben?! Azrail'in defterini ben tutmuyorum ki amına koyayım.. Allah kahretsin ya, bu çocuğu bu hale sen getirdin, bak ölmek üzere şimdi, tebrik ediyorum seni tıp kazandın galiba? Kazanmış olman iyileştirecek mi şimdi benim can kardeşimi, kandaşımı geri getirecek mi?! " deyip gözyaşlarının birikmesine yavaşça izin veriyordu o da. Taehyung ise kahverengi saçları gözünün önüne dökürülürken iki tarafın da kırgınlığının farkındaydı, bu yüzden uzun olanı durdurdu. "Allah aşkına sakin ol bir ya?! Ne yapsaydı? Ders çalışması gerekiyordu elbet, olmuşa çare yok, onu suçlaman bir şey değiştirmeyecek."

MACARONIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin