18. Bölüm KALPLERİN GÜNÜ

36 4 2
                                    

Sabah olmuştu. Savaş, uyandığında yanının boş olduğunu gördü. Komodinden telefonunu alarak saate baktı. Saate bakarken gözü tarihe kaydı ve telefonunu komodine koydu. Bir dakika, on dört şubat mı? Hemen telefonunu alarak tekrar baktı tarihe. Gerçekten de on dört şubattı. Aceleyle yataktan çıktı. İşe gitmek için hazırladığı kıyafetlerin yanından geçti. Bir kenara fırlattı onları. Bugün işe gidemezdi. Bugün sevgililer günüydü, bugün sevdalıların günüydü, bugün sevginin günüydü, bugün kalplerin günüydü...

Hızlıca Ömer'i aradı.
'' Alo Ömer ?''
'' Efendim ?"
'' Bugün günlerden ne biliyor musun ?''
'' Pazar.''
'' Hayır ya. Bugün sevgililer günü. Ezgi, sen, ben, Aslı kutlayalım mı ? Ne dersin ?''
'' Bilmem, Bana uyarda kızlara uyar mı bilemem.''
'' Uyar uyar. Sen merak etme. Bak şimdi şöyle bir sürpriz yapalım...'' deyip Savaş, planlarını anlattı.

Savaş eline ilk gelen giysileri giydi ve evden çıktı. Ömer'e gitti. Yapacakları şeyleri teker teker sıraladılar. Ellerinde kocaman bir listeyle kendilerini dışarıya attılar. O sokak senin bu sokak benim öğleye kadar gezdiler. İkisi de sevgililerini aradılar. Dedikleri yere iki saat sonra geleceklerdi. Aynı şekilde Aslı ile Ezgi'de sürpriz için uğraşıyorlardı. Savaş, siyah takım elbise giymiş, tıraş olmuştu. Ömer'de gri takım elbise giymiş jilet gibi olmuştu. Sıra gelmişti süprize. Dışarı çıktılar. Mükemmel bahçesi olan bir yere gittiler. Giriş kapısından bahçeye kadar yüz metrelik bir mesafe vardı. Oldukça büyük bir yerdi. Başladılar aldıkları mumları giriş kapısından bahçeye kadar dizmeye. Epey uzun süre sonra bahçenin tam merkezine geldiklerinde ufak iki tane masa getirdiler. Masalar çok bitişik olmasın diye ayrı ayrı koydular. Aralarında ki mesafe üç metreydi. Masaların üzerine bembeyaz örtü örttüler. Masaya her şey kondu. İkisi de geriye çekilerek harika masalara baktılar. Birbirlerine dönerek, Savaş,
'' Harika oldu.''
'' Bence de.''
Hava kararmıştı. Yapmış oldukları mumları yaktılar. Aslı'yla Ezgi'nin gelmesine dakikalar kalmıştı. Ömer, yanında getirdiği enstrümancıları da halletmişti. Aslı'yla Ezgi içeri girdiğinde müzikle gireceklerdi. Ve işte Aslı'yla Ezgi geldiler. Burası işlek bir yer değildi. Elindeki adrese bir daha baktılar. Burasını gösteriyordu. Bahçeden içeri girdiklerinde gözlerine inanamadılar. Yol boyunca devam eden mumlar vardı ve arkada grup gündoğarken-sen benim şarkılarım'sın  çalıyordu. Buranın doğru yer olduğuna karar verdiler. Heyecanla yürüdüler mumla kaplı yolları. Bahçenin ortasına geldiğinde Savaş'la Ömer'i öyle takım elbiselerin içinde görünce az kalsın bayılıyorlardı. Her kızın hayalindeki erkek modeli gibi olmuşlardı. İkisi de sevgililerini ilk defa takım elbiseyle görüyorlardı. Ezgi ile Aslı birbirlerine baktılar. Gülüyorlardı. Sonra Savaş, Aslı'ya doğru yürüdü ve elini uzattı,
'' Çok güzel olmuşsunuz. Böylesine güzel bir bayanla dans etmek benim için bir zevktir. Acaba benimle dans eder misiniz ?'' deyip göz kırptı Savaş.
Aslı da aynı şekilde,
'' Tabi ki.'' diyerek Savaş'ın elini tuttu. Hemen ardından Ömer'de Ezgi'ye yürüdü.
'' Peki ya siz hanımefendi. Siz benimle dans eder misiniz ?''
Ezgi, kahkahayı patlattı. Ömer'le hep ağabey-kardeş ilişkisi gibi konuşurlardı. Yeri gelir lan, yeri gelir kızım-oğlum diye hitap ederlerdi. Şimdi Ömer, böyle deyince Ezgi gülmeden edemedi. Ömer'de gülerek,
'' Lan Ezgi. Elim yoruldu. Hadi artık.''
Ezgi şimdi ciddileşerek,
'' Tamam ulan tamam. Dans ederim seninle.''  kendini düzelterek,
'' Yani ederim beyefendi.'' dedi gülerek.
Ardından onlarda Savaş'la Aslı'nın yanına gelerek dans ettiler müzik eşliğinde. Dans bitiminde herkes masasına oturdu. Aslı, Savaş'a o kadar mahçup olmuştu ki. Savaş, o kadar şey hazırlamış, Aslı ise sadece bir hediye alabilmişti. Savaş, ıslık çaldığında masaya hemen garsonlar geldi. Ellerinde tabaklar ile masayı saniyeler içinde donattılar. Aslı, olan bitene şaşırmış gözlerle bakıyordu. Garsonlar kırmızı şarabı da doldurduktan sonra yan masaya geçti. Aslı,
'' Savaş, bunlara hiç gerek yoktu. Gerçekten. Çok teşekkür ederim.''
'' Olur mu öyle şey tabi ki de gerek vardı. Hatta senin için az bile.''
Aslı, tebessüm ile Savaş'a baktı. Yemeklerini yediler. Ömer,
'' Ezgi, benim içim bayıldı. Gıy gıy gıy. Çağırıyorum şu kemancıları.Çalsın Ankara'nın bağlarını.''
Ezgi gülerek,
'' Benimde öyle.''
Ömer, yan masaya dönerek,
'' Bölüyorum ama bizim içimiz bayıldı. Müsaadenizle enstürümancıları alıyoruz.''
Savaş, Aslı'ya dönerek,
'' Sorun olmaz değil mi ?''
'' Yok. Olmaz.''
Savaş, Ömer' seslenerek,
'' Tamam o zaman Ömer, alabilirsiniz.''
Kemancılar diğer masaya gittiler. Ömer, bir şeyler dedikten sonra Ankara'nın bağlarını çalmaya başladılar. Anında Savaş ile Aslı oraya baktılar. Savaş, gülerek seslendi,
'' Ya bari burada yapma be.''
'' İçimiz bayıldı. '' dedi Ömer, gülerek.
Savaş, masaya döndü.
'' Aslı, bazen hayat hiç olmadık zamanlarda hiç olmayacak şeyler sunabiliyor. Zamansız zamanlarda aniden bir karar hayatımızın düzenini bozabiliyor. Her şey monoton giderken birdenbire karşımıza biri çıkıyor ve hayat denen kavramı aslında hiç bilmediğimizi fark ediyormuşuz. Ta ki o kişinin gelmesine dek. Ben seni tanımadan önce hayatın de demek olduğunu bilmiyormuşum. O gün seni o barda gördüğümde şuana kadar geçirmiş olduğum bütün vakitler boş bir ömür gibi geliyor. Sen benim kararımsın. Sen zamansız zamanlarda aniden hayatıma giren ömrümün kalan kısmısın. Sen hayat denen sözcüğün ne demek olduğunu bana hatırlatan kişisin. Sen hayatımsın. Seni seviyorum Aslı. Seni seviyorum.''
Aslı, gözleri dolmuş Savaş'a bakıyordu. Gözlerini kırptığında bardaktan boşalırmışcasına döküldü yaşlar gözünden. Bir şey diyemiyordu. Dili tutulmuştu sanki. Savaş, ayağa kalktı. Aslı'ya öyle şefkatli sarıldı ki. Sıcacık kollarıyla. Elleriyle yüzündeki yaşları sildi.
'' Şş. Ağlama.'' deyip öptü. Yan masa olan bitende haberdar bile değildi. İkisi de çoktan sarhoş olmuş kahkaha atıyorlardı.
'' Savaş, eve gitsek olur mu ?''
'' Tabi ki de olur.''
'' Ömer'le Ezgi ne olacak ?''
'' Tamam ben onları ayıltıp eve götürürüm.''
Yan masaya gittiler. Ömer'i Savaş, Ezgi'yi Aslı taşıdı. Arabaya kadar zorla yürüdüler. Taşımaları çok zordu. Nihayet arabaya geldiklerinde Ezgi'yle Ömer'i arkaya otutturdular.  Yol boyunca Savaş'la Aslı saçma sapan konuşmalara razı kaldı. Ömer Ezgi'ye,
'' Hayır sen daha güzelsin. ''
Ezgi,
'' Hayır sen daha güzelsin. Pardon yakışıklısın.'' deyip kahkaha attı.
Böyle böyle daha bir çok konuşmaları vardı. Konuşup konuşup öpüşüyorlardı. En sonunda Savaş, bir kafeye girdi. Herkese kahve aldı. Zamanla Ömer ve Ezgi ayılmaya başladılar. Tamamen ayıldıklarında kafeden kalktılar. Savaş, Ömer'i daha sonra Ezgi'yi evine bıraktı. Arabada baş başa kaldılar. Her zaman ki olduğu gibi sessizdi. Derin sessizliği Savaş bozdu,
'' Aslında bugünü böyle hayal etmemiştim.''
'' Üzgünüm. Eve gitmek zorunda değiliz. İsters...''
Savaş, Aslı'nın lafını keserek,
'' Hayır hayır. Eve gidelim. Başka günde dans edip, şarkı söyleyebiliriz.''
Aslı, heyecanla,
'' Şarkı mı söyleyecektik ?''
'' Evet.''
'' Ya Savaş. Ne olursun bugün şarkı söyleyelim. Ben bayılırım şarkı söylemeye.''
'' Bu saatte dışarıda olmaz. Evde söyleriz olur mu ?''
'' Olur.''
Aslı, mutluluk saçarak arabada söylemeye başladı bile,
'' When your legs don't work like they used to before...''  Ed sheran- thinking out loud söylüyordu. Savaş, büyülenmiş gibi Aslı'ya bakıyordu. Sesi o kadar hoştu ki. Dinledikçe dinleyesi geliyordu. Aslı'da Savaş'ın öyle bakması karşısında daha çok mutlu oluyordu.
''  And I'm thinking bout how people fall in love in mysterious ways...''
Yol boyunca şarkı söylediler. Savaş'ta ara sıra eşlik etti. Eve geldiklerinde şarkının vermiş olduğu sarhoş etkisi vardı Savaş'ta. Eve girdiklerinde Savaş Aslı'yı  öptü.
'' Sevgililer günün kutlu olsun.'' dedi gülerek.
Aslı'da öpmenin vermiş olduğu sarhoşlukla ,
'' Seninde. Hadi gel kaldığımız yerden devam edelim.''
'' Ne söylemek istersin bakalım.''
'' Ne olursa.''
Gece yarısına kadar şarkı söylediler ve Savaş Aslı'ya annesinin yokluğunu unutturabiliyordu. Belgin Hanım'ın sözlerini bir bir yapıyordu. Yapacaktı da. Ömür boyu.

Geriye kalanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin