8. BÖLÜM DENİZ

130 8 7
                                    

Savaş, hastahaneye gitmek için evden çıktı. Uzun süredir işini ihmal ediyordu. Seve seve gittiği bu yollarları şimdi sıkıla sıkıla gidiyordu. Sevinçle hastahaneye giderken şuan bir barda olmak istiyordu. Sevdiğinin yanında...

Hastahaneye geldiğinde Ömer, koşarak yanına geldi.
" Ooo, kimleri görüyoruz ?"
Savaş, gülerek,
" Özlettim sanırım."
" Sorma. O kadar özledik ki," Savaş, hastaneye geri gel !" diye yürüyüş yaptık hastahanedekilerle."
Savaş, tekrar gülerek,
" Ee, ben yokken bir şey oldu mu ?"
Ömer, yüzünü ekşiterek,
" Yok, her zaman ki gibi. Elindeki kahveyi göstererek, kahve ?"
" Hayır demem."
Yürümeye başladılar. Kahve makinesinin önünden bir kahve alıp, yürümeye devam ettiler.
" Ömer, sana bir şey diyecektim."
" Söyle."
" Şey, Aslı hakkında."
Ömer, arsızca sırıtarak,
" Pek hatırlamıyorum. Bir sürü Aslı gelip geçti."
" Çirkinleşme ! Barda ki Aslı'dan bahsediyorum."
" Hıı... Tamam. Hatırladım. Güzel kız. Ama arkadaşı daha güzel."
"  Ben Aslı'ya aşığım Ömer."
Ömer, ağızındaki kahveyi püskürtmek üzereydi ki, genzine kaçıp, öksürmeye başladı.
" Oğlum, ölüyordum lan. Pat diye söylenir mi ya ? "
Birkaç kere daha öksürdükten sonra,
" Harbimi ? Şaka falan yapmıyorsun dimi ? "
" Şaka yapmıyorum. Gerçekten. Aklımdan çıkmıyor. Her dakika, her saniye onu düşünüyorum."
Ömer, dudaklarını yukarıya kıvırarak tebessüm ile Savaş'a baktı.
" Oğlum, gerçekten sen böyle değildin. Bir şey olmuş sana. Bir Ahu'da böyleydin. Şimdi de Aslı'da."
Savaş, sinirle,
" Ahu'dan bahsetme. Onun adını duymak istemiyorum."
Oysaki unutmuştu Ömer, Savaş'ın aldatıldığını.
" Unutmuşum. Çok özür dilerim."
" Neyse."
" Evet, Aslı'dan bahsediyorduk."
Savaş'ın az önceki siniri tamamen kayboldu. Gülerek,
" Evet, ben onu çok seviyorum. Bir an olsun yanından ayrılmak istemiyorum. Hastahaneye kaç gündür gelmememin sebebi buydu."
Ömer, geçici bir şeydir deyip, kale almıyordu. Her cümlesinde biraz daha inanamaya başladı.
" İş ciddi desene."
" Ömer, bana yardım edeceksin dimi ?"
" Tabi oğlum. Ayıpsın. Sorman hata."
Savaş, gülümseyerek,
" Sen ne diyorsun. Aslı'da beni seviyor mudur ?"
Ömer, o geceye gitti. Aslı'nın Savaş'a nasıl baktığı aklına geldi. Bir başka bakıyordu Savaş'a. Tebessümle, sevgiyle, aşkla... Bakarken gözlerinin içi gülüyordu.
" Yani o gün bara gittiğimizde, Aslı, gözlerini senden alamıyordu. Bana sorarsan, bence o da senden hoşlanmıyor değil."
Savaş'ın içini bir merak sardı. Heyecanla,
" Öyle mi diyorsun ?"
" Bence öyle."
" Çıkışta bara gidelim mi ?"
" Şanslısın. Bugün nöbetim yok. Gideriz."
Savaş, gözleriyle gülerek,
" Hem bak Ezgi'yle de konuşma fırsatı buldun."
Ömer, hınzır bir bir bakış atıp,
" Evet." dedi.
" Sakına Ömer ! Bak bari bu kıza yapma. Aslı'nın çok yakın arkadaşı biliyorsun."
Ömer, baygın bir bakış atarak,
" Üff, tamam be !"
Karşılıklı bakıştıktan sonra, gülerek hastahanenin kafeteryasına oturdular. Kafeteryanın tam karşısında kocaman bir pencere vardı ve büyüleyici bir kar manzarası. Ellerinde ki kahvelerle pencereye en yakın yere oturdular. Konuşurlarken, Savaş'ın gözü pencereden ayrılmıyordu. Nazikçe yere düşen kar taneleri izliyor, sıcak kahvesini yudumluyordu. Ömer ise kahvesine bakıp, götürdüğü kızları anlatıyordu. Her zaman olduğu gibi. Tabi birde Savaş'ın dibinden ayrılmayan Deniz BİNGÖL... Savaş'a deli gibi aşık olan, bir an olsun peşini bırakmayan kız.
Ve yine Savaş'ı görür görmez yanlarına yürümeye başladı. Yapmacık gülümsemesiyle, harfleri uzatarak,
" Günaydonn." dedi ve Savaş'ın yanına oturdu. İkiside kafasını da Deniz'e döndü.
Ömer,
" Günaydın. dedi. Ayıp olmasın diye Savaş,
" Günaydın" dedi umursamaz tavrıyla. Her saniye burnunun dibinden ayrılmamasından hoşlanmıyordu. İki nedeni vardı. Ya gerçekten parasından yararlanmak istiyordu ya da gerçekten aşıktı. Deniz, ikinci nedendeydi. Savaş'a bayağı aşıktı.

Yine o çocuk sesiyle başladı konuşmaya,
" Savaş, kaç gündür ortalıkta yoktoon."
Savaş, içinden,
" He geliyim de götümün dibinde dolaş yine dimi ?" dedi.
" Evet, birtakım işlerim vardı."
Hı manasında kaşlarını kaldırdı Deniz.
" Ee, nasılsınız ?"
Ömer, hemen atılarak,
" İyiyiz sen ?"
Çocukça sesiyle somurtarak,
" İyi."
" Ne oldu ?"
" Hiç. Şey... Az önce ameliyattan çıktım. Maalesef hastayı kaybettik. Ona üzüldüm de."
Ömer, elini Deniz'in omzuna koyarak,
" Üzülme, sen elinden geleni yaptın."
Deniz, kızgın bir şiş omzuna dokunmuş gibi anında omzunu geriye çekti. Bunu Savaş'ın yapmasını bekliyordu. Ömer, bozularak elini çekti. İlk defa bir kız beni reddediyor diye kendine yediremiyordu. Sinirini belli etmemeye çalışarak,
" Anlat bakalım Deniz."
Sinir bozucu sesiyle,
" Ne anlatayam ki ?"
Savaş, Deniz'e baktı. Gözünü devirerek, dışarıyı izlemeye devam etti. Deniz'in de gözünden kaçmamamıştı elbet. Savaş'a biraz daha yaklaştı. Ardından pencereye baktı. " Kaç saattir şu pencereye bakıyor. Ne buluyor şu aptal pencerede ?" diye söyleniyordu içinden. Aslında, pencereye değil de dışarıyı, karın tane tane düşüşünü izlediğini anlayamıyordu.
" Nerelerdeydin Savaş ? Özlattin yani."
Savaş, kafasını çevirmeden,
" Buralardaydım." dedi.
" Ne yaptın üç gündür yoktun."
Savaş, bıkmış bir ses tonuyla,
" İşlerim vardı dedim ya."
Ömer, kafasını sallayarak,
" Deniz, neden bu kadar merak ettin. Merak ettim doğrusu."
Deniz, kekeleyerek,
" Şe... Şey. Neden olaca... Olacak canım. Üç gündür gelmeyince merak ettim."
Ömer alayla,
" Hmm." diye başını salladı.
Deniz,
" Bu arada yarın bir ameliyata gireceğiz. Bir yere kaybolmayın. Özellikle de sen Savaş."
Savaş,
" Hı hı." Diyerek geçiştirdi.
Ömer,
" Buradayız." dedi.
Sonra, karşı masadan Deniz'in arkadaşları çağırdı. Deniz,
" Görüşürüz." deyip gitti.
Savaş, izlemeyi bırakıp,
" Allah'ım. Bir an gitmeyecek sandım."
dedi bunalmış sesiyle.
" Oğlum, benim için hava hoş. Senin peşinde valla. Hedefine ulaşana kadar da pes etmeyecek anlaşıldı." dedi gülerek.
" Aman aman.  Geldiği günden beridir peşimde zaten. Bir gün karşıma alıp adamakıllı konuşacağım. Tamam sevsin bir şey demiyorum ama günün her saati de kuyruk gibi peşimden gelmesi rahatsız edici."
" Haklısın."
Bir süre sonra, acil bir hastanın gelmesiyle konuşma sona erdi. Savaş, durgun bir vaziyette ameliyatta gitti. Ameliyathanenin kapısından adımını attı. Yürüdü, yürüdü. Hastanın yanına geldi. Baktı. Baktı. Baktı...
Önlüğünü giydi. Eldivenlerini geçirdi. Hasta ile ilgilenmesi gerekirken dakikalarca sedyede yatan adama bakıyordu. Karşısında can çekişen birisi varken Savaş, sadece izliyordu. On-on beş Dakika'nın ardından bacağı uyuşturdu ve kopmuş olan bacağı dikmeye başladı.

Geriye kalanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin