11. Bölüm TEDAVİ

49 4 4
                                    

Sabaha karşı konuşmaları bitmiş uyuyorlardı. Savaş, elindeki telefonun titreyip yere düşmesi üzerine uyandı. Arayan hastahanesiydi. Uykulu sesiyle,
" Alo ?"
" Günaydın Savaş Bey."
" Günaydın."
" Rahatsız etmek istemezdim ama bu konu hakkında bizzat bilgilendirmek istemişsiniz."
" N'oldu ?"
" Belgin Ekici hastamızı hastahaneye alıp ilk kemoterapi tedavisini yapmalıyız. Fakat Belgin Hanım bu tedaviyi istemiyor. Hastaneye uğramak dahi istemiyor."
" Nasıl ya ?"
" Az önce kızı ile konuştum. Annesini bir türlü ikna edemiyormuş. Ne kadar ısrar etsede bu tedaviyi istemiyor Belgin Hanım."
" Tamam ben hastahaneye geliyorum."
" Tamam Savaş Bey."
Hızlıca montunu giyip dışarı çıktı. Aslı'yı aradı.
" Alo Aslı ?"
" Alo ?"
" Hayatım n'oldu ? Belgin Hanım, tedavi olmak istemiyormuş."
Aslı, ağlamaklı sesiyle,
" Evet, saatlerdir tartışıyoruz. Tedavi olmak istemiyor. Nasıl olsa öleceğim deyip ağlıyor. Ne yapabiliriz ?"
" Hastanın izni olmadan hiçbir şey yapamayız bir tanem. Yapabileceğimiz tek şey Belgin Hanımı ikna etmek."
" O da mümkün gibi değil. Olmam da olmam diyor. Başka da bir şey demiyor. Hayır neden olmak istemiyor ? Onu anlamadım. Sen bize tedavi teklifi sunduğunda çok sevinmişti. Olmak istiyordu. Ne oldu da birden kararı değişti ?"
" Hiç bilmiyorum ki canım. Şimdi hastahaneye geçiyorum. Size gelmemi ister misin ?"
" İstersen gel canım. Ne olursa olsun ikna etmemiz lazım. Annem resmen oturmuş ölümünü bekliyor ya ! Eline bir fırsat geçmişken neden ? Neden olmak istemiyor ?"
" Sakin ol canım. Bu tip hastalarla çok karşılaşıyoruz. Korkuyor olabilir ya da saçlarının dökülmesini istemiyor olabilir. Bu yüzden tedavi olmak istememesi çok normal."
" İkna etmeliyiz Savaş."
" Edeceğiz canım merak etme."

Konuşmanın ardından telefonu yanındaki koltuğa fırlattı. Arabayı sertçe kırarak hızlıca sürmeye başladı. Yol boyunca bu gerçeği Aslı'ya nasıl söyleyeceğini düşündü. Annesinin ölümünü. Bunu o gün, tanıştıkları gün anlamıştı. Hastalığı ne ameliyat ne de tedaviler iyileştirebilirdi.

Aslı'nın evinin önüne geldiğinde arabasını parkedip indi. Apartmana adımını attığında aklına buraya ilk gelişi geldi ve gayriihtiyari gülümsedi. Merdivenleri çıkarken o gün ki heyecanı bir kez daha hissettiğini farketti. Kalbi hızlı hızlı çarparken kapı açıldı ve sımsıkı bir sarılma ile karşılaştı. Aslı, Savaş'ı görür görmez boynuna sarılmıştı. Dakikalarca öyle dururken Aslı, yavaşça kollarını Savaş'ın boynundan çekti. Ağlamaktan gözleri kızarmış, uykusuzluktan göz halkaları meydana gelmiş, mavi gözlerinin çevresi kanlanmıştı. Çok kötü bir vaziyetteydi. Savaş, sevdiğini ilk defa bu kadar kötü görünce bu sefer o kollarını Aslı'nın boynuna koydu, sımsıkı ve şefkatlice sarıldı. Kulağına fısıldayarak,
" Şşş... Bak görürsün Belgin Hanım'a bir şey olmayacak."
Bunun üzerine Aslı, hıçkırarak ağlamaya başladı. Göz yaşları Savaş'ın sırtını ıslatıyordu. Savaş, kapıyı kapatıp,
" Bak bakalım bana."
Aslı bakmadı. Savaş, elini Aslı'nın çenesine götürdü. Yukarı kaldırarak,
" Bana bak."
Aslı, gözlerini Savaş'ın gözüne çevirdi. Kanlanmış gözlerle bakarken Aslı,
" Savaş, ben..."  derin bir nefes aldı. "Savaş, ben ne yapacağımı bilmiyorum." Korkak sesiyle, " Ya ölürse ? Annem ölürse ne olacak ? "
Savaş, eğilip Aslı'nın yanaklarındaki ıslaklığı sildi. Kendine çekti ve alnına bir öpücük kondurdu.
" Bana inan. Belgin Hanım, hayatını hastahanede geçirmek istemiyor. Tedavi olmamasının nedeni bu."
" Tedavi olmazsa yaşayabilir mi ?"
" Sanmıyorum. Tedavi olsa bile..."
Aslı elini Savaş'ın dudaklarına götürdü.
" Lütfen söyleme. Bunu duymak istemiyorum. Lütfen."
Göz yaşları akmaya devam ediyordu gözlerinden. Hıçkırıkları olmasa bile arada sırada duyuluyordu.
" Savaş, o zaman ben annemin tedavi olmasını istemiyorum. Nasıl olsa tedavi olsa bile ölecek. Tedavi annemi daha kötü yapar. Saçlarının dökülmesi... Bun annemi epey üzer. Bırakalım da tedavi olmasın."
Savaş, ne diyeceğini bilemedi. Derin bir iç çekerek, Aslı'ya daha sıkı sarıldı. Kapıya yaslandı, yere oturdu. Aslı'yı da yanına çekti. Aslı, başını sevgilisinin omzuna koydu. Ağlamaya devam ediyordu. Savaş, ellerini Aslı'nın yanaklarına götürdü. Bu sefer göz yaşlarını silmedi. Aslı'yı kendine çevirdi ve ıslanan yanaklarını öptü. Dudaklarında tuzlu bir ıslaklık vardı. Savaş,
" Ağlamak yok artık. Ağlamıyorsun tamam mı ?"
Aslı, bir şey söylemeyince
Savaş,
" Tamam mı dedim."
Aslı, başını salladı.
Savaş,
" Duyamadım ?
Aslı, gülümseyerek,
" Tamam."
" Evet ya. Az gül. Yemin ederim gülmeyince ağlayan su aygırlarına benziyorsun."
Aslı yavaşça Savaş'ın omzuna vurdu. Gülerek,
" Sende çalışırken stetoskop takmış gorillere benziyorsun."
Aslı, goril taklidi yaparak,
" Şıkayatunuz nedur ?"
Savaş, kaşlarını kaldırarak,
" Demek öyle. Sen şimdi görürsün."
Dizlerinin üzerine kalktı ve Aslı'yı gıdıklamaya başladı.
" Demek gorillere benziyorum."
Aslı, gülerek,
" Evet, benziyorsun tabi."
Kahkahalar saçarken etrafa annesi uyanarak yatak odasından seslendi.
" Kızım, Aslı. Az sessiz olsana. Uyuyorum şurda."
Aslı, Savaş'ın ağzını eliyle kapattı. Fısıldayarak,
" Ses çıkarma."
Annesine seslendi,
" Tamam anne."
Elini, Savaş'ın dudaklarından çekti. Gülerek,
" Pardon goril Bey."
" Önemli değil bayan su aygırı."
Aslı, kaslarını çatarak,
" Hey !"
Savaş gülerek,
" Tamam tamam. Söylemem ama sadece bugün."
" Çok kötüsün !"
" Biliyorum."
Seslerden rahatsız olan Belgin Hanım,
" Kızım sen kiminle konuşuyorsun ?"
Aslı seslenerek,
" Kimseyle."
Belgin Hanım, " Allah'ım, sen şu kızıma akıl fikir ver yarabbim." diyerek söylendi. Yastığını başının üstüne koydu uyumaya çalıştı.

Aslı, Savaş'a dönerek,
" Gel içeri geçelim."
Yerden kalkarak salona yürüdüler. İkili koltuğa oturdular. Aslı fısıldayarak,
" Ee, ne içerdin ?"
" Sıcak bir şeyler varsa alabilirim."
" Sıcak çikolata var. İster misin ?"
" Olur."
" Tamam yapıp geliyorum."
" Bende geleyim."
" Sen bilirsin."
Mutfağa geçtiler. Savaş'ın aklına buraya yine ilk gelişi geldi. Tam durduğu yerde yukarıdan tabak almıştı. Gayriihtiyari gülümsedi. Ve yine o anlardan birisiydi.
Aslı, eliyle dolabı işaret ederek,
" Canım şurdan sıcak çikolatalıyı verir misin ?"
Savaş, dolabı açtı. İki paket sıcak çikolata alıp Aslı'ya uzattı.
" Al bakalım."
" Sağ ol."
Savaş, Aslı'nın arkasına geçti. Eğilerek, boynuna ufak bir öpücük kondurdu.
" Rica ederim."
Aslı, utanarak,
" Şurdan da kaşık verir misin ?"
Çekmeceyi açıp içinden kaşık çıkardı. Aslı'ya uzattı. Aslı, siyah kupalara sıcak çikolatayı döktü. Karıştırdı. Kaşıkla kupalara hafifçe iki kere vurduktan sonra,
" Tamamdır." dedi.
Salona geçtiler. İkili koltuğa oturdular. Birbirlerine dönük vaziyette oturuyorlardı. Aslı, kanepeden battaniyeyi alıp üzerlerine örttü. Birbirleriyle sohbet ederek sıcak çikolatalarını içmeye başladılar. Dakikalar önceki hüzünden eser kalmamıştı. Hüzün, yerini korumak istiyordu. Mücadele ediyordu. Sevinç ise hüzünü kale almayıp oracıkta boğuverdi. Ve sevinç, hüzüne galip geldi.

Sıcak çikolataları bitmiş, birbirine sarılmış uyuyorlardı. Savaş'ın telefonu çalmasıyla uyandılar. Ömer, arıyordu. Kolunu Aslı'nın belinden çekip telefonunu cebinden çıkardı.
" Alo ?"
" Alo ? Nerdesin Savaş ?"
" Aslı'ylayım."
" Oğlum, ne zaman geleceksin ?"
" Birazdan çıkarım."
" Tamam."
" Telefonu kapatıp cebine soktu.
" Noldu ?"
" Canım, Ömer aradı. Hastahaneye gitmem gerekiyor da. Senin için sorun olmazsa gidebilir miyim ?"
" Tabiki gidebilirsin."
Şavaş, Aslı'yı bırakıp gitmek istemedi. Böyle kötü bir durumda bırakıp gitmek hiç istemiyordu.
" Vazgeçtim. Gitmiyorum."
" Neden ?"
" Seni bırakıp gidemem."
" Hayır canım. Olmaz öyle şey. Git sen. Merak etme beni."
" Ama olmaz. Hep aklım sende kalır."
Aslı gülerek,
" Bir zahmet aklın bende olsun. Şaka bir yana sen beni düşünme."
" Bu mümkün değil." Savaş, Aslı'nın yanağını öptü. " Bu  mümkün değil."
Aslı,
" Peki. Şimdi gidiyorsun canım."
" Tamam."
Savaş, battaniyenin içinden çıktı. Gözlerini ovuşturarak, ayağa kalktı. Montunu alarak Aslı'ya döndü.
" Bak gidiyorum. Gidiyorum. Emin misin ?"
Gülerek,
" Evet."
" Peki gidiyorum."
Aslı'da battaniyeyi kenara çekerek ayağa kalktı. Kapıya yürüdüler. Aslı, Savaş'ın boynuna sarıldı. Utanarak öptü yanaklarından.
" Görüşmek üzere."
" Görüşürüz. Eğer işim erken biterse gelirim. "
" Tamam canım."
Savaş, dışarı adımını attı gidecekken geri döndü.
" Ya acaba gitmesem mi ?"
Aslı, tek kaşını kaldırarak baktı.
" Tamam o zaman gittim ben."
" Hoşçakal canım."
Kapıyı kapattı. Salona yürüdü. İkili koltuğa oturdu. Şimdi ise boğulan ama ölmeyen hüzün, ayağa kalkarak, sevinçten intikamını aldı. Sevinci oracıkta öldürdü. Hüzün, sevince galip geldi...

Geriye kalanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin