Medya: Mislina Aktaş ve Efil Gökay
İyi Okumalar...■ Mislina'nın Ağzından ■
Sinirden yerimde duramiyordum. Doruk, sözünden çıkmış, Efil'i daha da beter hale getirmişti. Ona değiştir demiştim. Efil şimdi kötü değil şımarık bir kız haline gelmişti. Iğıl ise kendini derslerden soyutlastirmis, sadece erkeklere adamış bir kız olarak hayatına devam ediyordu. Grup ise, dağılmak üzeriydi. Biz EMI grubu idik. Tamam bu ismi şimdi ben koymuş olabilirim, ama biz birbirimiz için kardeşten fazlası olmuştuk. Bir kaç yıldır beraberdik ve kısa bir süre içerisinde grubumuz hayatımızın merkezi haline gelmişti. Sınav zamanında bile eve kapanmak yerine bar da eglenirdik. Belki suan da tek sağlıklı düşünen bendim, ya da bilmiyorum işte. Doruk ile asla olmayacağız diyen Efil bile sözlerinden çıkmıştı. Ailem ise onlar yine hayir aslında sadece annem hayatına kaldığı gibi devam ediyordu. Babam ise her zamankinden daha farklı hayatındaki "aile" kavramının yerini işi almıştı. Benim için şimdiden planlar kurulmuştu. Kesinlikle lise sonda gidecektim. Yurt dışına. Efil'in hatta Iğıl'in bile beni kötü etkilediği yönündeydi bütün düşünceler. Ama böyle değildi, biliyordum işte. Bu konu hakkında konuşmaya çalışsam bile bana verilen cevap "Bu konu kapandı, planlar ise yapılmak üzere bitti." idi. Gelecek planlarınızi bile aileniz yapıyordu. Bir kaç saatir sahilde oturmuş bunları düşünüyordum. Iğil okula gelmiyordu. Efil kendini değiştirmiş, süslenmeye adamışti. Daha önceden pembenin "p" harfini bile anmayan kız şimdi pembe rujlar sürüyordu. Yalın'dan haberi yoktum ancak Caneser herseyi yaparak Iğıl'in ona dönmesini planlıyordu. Grup tam anlamıyla değişti. Herşeyi yapan ve sözünü geçiren ben olmuştum. Güya Efil'den korkardık. Telefonumun sesiyle kendime gelmiştim.
-Doruk Arıyor...-
"Hayırdır?"
"Aksam Efil ile yemeğe çıkacağız. Siyah ceket mi beyaz ceket mi?"
"Sana Efil'i daha da olumlu hale getir dedim! Şımarık yap demedim!"
"Tamam tamam. Şaka yapmıştım. Sahi sen bu olumlu Efil'i neden istiyordun?"
"Iğıl ve Efil değişti. Bilmem farkında misin? Iğıl okula gelmiyor, Efil ise beni aradı.."
"Efil'in seni aramasına niye bu kadar çok şaşırdın? Anlamadım doğrusu.."
"Sorun araması değil. Ruj numarasi Pembe-02 mi olsun yoksa -03 mü diye! 02 en açık renk. Ama o bunu anlamadı ve onu aldı."
"Benim anlayacağım dilden konuş lütfen. Ha. Ama bende hatami anladım."
"Neymiş senin hatan?"
"PES oynarken sizinle konuşmam."
İçimden gerizekalı diye geçirdiğim doğrudur. Hayır sorun ne ruj ne rujların numaraları ne de Doruk'un PES oynarken benimle -pardon bizimle- konuşması idi.
"Sorun PES dili mi yani?"
"Evet. Ama kol bozuldu. Gerçekten! Tuşların bazıları 2 dakika geç algılanıyor. 2 dakika 2 gol demek."
"Gerçekten çok üzücü bir durummuş."
"Kesinlikle. En azından yenisini alacağım. Ah birde! Söylemeyi unuttum. Kendimiz de tatil yapıp Efil ile yurt dışına çıkmayı planlıyoruz..."
"Ne!"
"Miami falan. Amsterdam da olabilir ama... bilmiyorum işte."
"Sorun Amsterdam ya da Miami değil yada her neyse işte! Efil ile İstanbul da kalacaksınız!"
"Allah allah? Nedenmis? Sen kimsin ki ne yapabilirsin!" dedikten sonra telefonu suratıma kapatmıştı. Sorun onların gezmesi değildi ya da sorun oydu. Bilmiyordum. Okul saatinin gelmesi ile ayağa kalktım, ve bir şekilde okula gittim. Iğıl bu gün beni -ya da herkesi- şaşırtacak bir hareket yaparak okula gelmişti. Beyaz diz çorap kırmızı -oldukça kırmızı- ayakkabısı ve makyajını saymazsak eski Iğıl gibiydi ya da bana göre öyleydi. Telefonum caldiginda arayan kişiyi ya babam ya da annem diye tahmin ederken bu isim beni şaşırttı.
"A..alo"
"Mislina..! Müsait isen bana iki dakikanı ayırır misin?"
Sınıftan dışarı çıktığımda kapanan kapının sıradan sesini duymadan telefona cevap vermedim.
"Ev...Elbette."
"Konumuz Doruk. Duyduğum kadariyla Efil ile çıkıyorlar. Bu işi sen duzeltirsin. Onlarin ayrilmasi gerek."
"Ortada düzeltilmesi gereken bir iş olduğunu bende biliyorum Yalın, ancak bu iş ayrılmaya kadar gidecek bir durum değil."
"Olaylara tek taraflı bakma artık... Efil değişti, Doruk değişti, sen ben Iğıl hemde herkes, herkes değişti. Bunun nedeni ise ikisinin çıkması. Mislina, eğer arkadaşlarının bu durumda olmasi seni memnun ediyorsa orasını ben bilmem. Ama ya sen duzeltirsin ya da ben...! Şunu da unutma: ben duzetlirsem üzülen sadece iki kişi ile sınırlı kalmaz."
"Sen bana baks...."
"Dıtdıtdıt..."
Yine o saçma erkeklere özgü tehditleri yaparak telefonu suratıma kapatmıştı. Bir yandan hatta direk söyledikleri haklı iken söyleme biçimi yanlıştı. "Onların ayrilmasi gerek" de ne demekti? Denge bozulmuştu. Efil her gün ailesinin yanında kalıyor ve anne-babasının durumuna seviniyordu ki ortada sevinilecek bir durum yoktu. Efil değiştikten sonra Yalın ve Caneser de özgürlüklerine -ne özgürlük ama!" kavuşmustu. Yine telefonum çalınca az önce arayan kişi olmaması için dua etmiştim. Efil....
"Naber?"
Benim aksime neşeli çıkan sesi, bedenim de şok dalgası yaratmıştı. Bu kız o olamazdı. O değildi.
"Sıradan sen?"
"Şimdi bırak naberi falan. (Bana soran o idi..!) Pembe çiçekli elbise mi yoksa mavi kırmızı elbise mi? Mavi ama açık mavi gökyüzü mavisi olarak geçiyordu. Ama gökyüzü mavi..."
"Efil renkleri anaokulunda bana da öğrettiler. Sen nereye gideceksin?"
"Doruk'un ailesi ile tanisacagim. Kuzeni gelecek Damla. Öyle yani."
"Efil! Sen çıldırdın sanırım.... Bir kaç hafta önceki Efil değil bu kız. Sen kendi aileni bile sevmezken şimdi böyle davranman..."
"Aşk insanı değiştiriyormus. Artık o kötü kız yok. Hatta Mafya Olmak da yok."
"Çıldırdın sen!"
"Ee, hadi ama elbiseler bekliyor." dedikten sonra değişen o gülüşünü duydum.
"Pembe çiçekli." Umarim sesimi duymuştur. Ben ne dediğimi bile bilmiyordum çünkü.
"Tam da benim beklediğim cevap. Seni çok seviyorum. (Şu konuya değinmek istiyorum bunu dedikten sonra telefondan öpücük sesleri çıkarttı..) Görüşürüz.."
Henüz cevap vermemi bile beklemeden telefonu kapattı. Bugün 3 olmuştu. Sabır dileyerek sınıfa girdim. Zilin çalmasına 3 dakika olduğunu görünce bu zamanin konuşmak için fazla olduğu kararına vardım. Iğıl'i ya da kolayca takma adıyla "ISIS" yanıma çağırdım. Çağırmam belki 2 saniyeyi bile almazken onun buraya gelmesi nasıl bir yıl sürebiliyordu merak ettiğim bir konu idi doğrusu. Yanıma geldiği zaman okulun -bana göre- en sessiz yerlerinden birine götürmüştüm. Ona zarar vereceğimi belki bir nebze olsa bile düşünmüş olabilirdi ama ne ben böyle bir insanım ne de Efil. Ah, lanet olsun! Yine aklımda yine ve yine... O ve pembe çiçekli elbisesi. Örgülü saçları ve pembe ruj belki de krem rengi babet ile benim ilk tanıdığım Efil farklıydı. Bu sadece benim düşüncem de değildi, bu herkesin düşüncesiydi! Önümde kafasını sağa sola haraket ettirirken bir yandan da şarkı söylüyordu ki bu şarkının ona göre olmadığını tek bir dinleyiste bile anlayabilirdim. Siz de anlardınız.
"Konu..."
"Konu dedikten sonra susmayacaksın herhalde. Seni buraya izlemeye gelseydim bu işi sınıfta bile yapabilirdim." Biraz düşündü ve işaret parmağını cenesine koyup gülümsedi. "Belki." Ona dayanma gücümün ağzından çıkan her lafta bir az daha azaldığını hissediyordum. Sanki ağzından çıkan sözcüklerin üstünde bir tek "Dikkat! Patlayıcı Mislina uyarısı..." yazmıyordu. Bu düşünceyi sonra kendimle tartisacaktim. Şimdi ise belki de kısa bir süre de yenik düştüğüm ve sürekli kendime "konuş!" diye emir verdiğim konuya donmeliydim-ki bu konuya dönmem doğru ya da yanlıştı. İkisinden biriydi ancak benim seçme şansım yoktu.
"Konu sizsiniz. Doruk sen ve Efil."
"Başladık yine! Yine, yine yine ve yine..." Bunlari söylerken bağırmak yerine sadece her lafın da gözlerini deviriyordu. Sanki ilk defa yapıyormuş gibi, ilginç.
"Igil değiştin. Eskiden bir erkeğe bağlıydın şimdi 1 değil bu sayı yüze çıktı. Ah pekala! Sorun o değil. Senin sorunun davranışların. Bu grup dağılmadan da inan bana bu hareketli yapabilirsin. Önce Efil'i şu bizim eski kızımız yaparız sonra da hersey eskisine döner." Oturduğu yerden kalkıp yüzüme baktıktan sonra -ki ayakkabılar sayesinde- konuşmaya başladı.
"Sen istediğin kadar eskiyi getir. Ama ben yokum.!"
İşte belki de bir günde yaşadığım sayısız bombanın en bombası buydu...
● Iğıl'ın Ağzından ●
Eskiymiş, değişmekmiş, Efil'miş. Ayakkabının renginde dolayi çıkan parlaklığa bakıp gözüm yana yana yürümeye başladım. İşte bizim de olayımız buydu aslında. Bu grupta herkes acı çekeceğini biliyordu, ya şimdi ya da eskiden ya da gelecekte. Ama özellikle Mislina buna and içmişçesine bu aptal oyunu sürdürmek istiyordu. Efil ile bu olaylar çıktığından beridir bir kez konuşmuştum. Sence pembe çiçekli elbise mi mavi kırmızı elbise mi konusuydu. En son Mislina sorduğunu biliyordum. Takma adımın söylediği yere baktığımda sınıfta konuştuğum ama adlarını bilmediğim kızları gördüm. Yanlarına oturduğum zaman düşünmeye devam etmiştim, ya da kısa bir süreliğine devam etmiştim diyelim. Çünkü her düşündüğüm de babama da arkadaşlarıma da yaptığım şeylerden dolayi vicdan azabı çekiyordum ya da buna her ne deniliyorsa. Kafamı kaldırıp erkeklerin araba konuşmasına kızların da hangi buluşma yeri konuşmasını dinlemeye çalıştım. Bu ben değildim biliyordum. Benim ilgimi çeken şey buluşma yerleri ya da erkeğin kullandığı arabalar değildi, çözdüğüm kitapların yayınevleriydi. Masadan kalkıp hiçbir şey yok gibi sınıfa doğru yürümeye başladım. Zil çoktan çalmaştı hatta ben burada oturarak zamanımı boşa harcamistim. Telefonuma gelen mesajı okumaya başladım.
-Helen...
-ISIS, okul çıkışı herkes dışarı çıkacağız. İtiraz kabul etmiyorum. Hatta seni de düşünerek yakışıklı erkeklerin olduğu bir mekan ayarladım. Öptüm...
Telefonu geri yerine koyduğum da okumamış olmayı diledim. Yorulmuştum.... Her gün şuraya gidelim buraya gidelim derken aldığım en yüksek sınav notum 55 olmuştu ki duyduğum da az kalsın bayılıyordum. Sevinçten. Eski ben değildim ve değiştim ama....
Ama neydi, onu da bilmiyordum. Biri gelipte "değiştin" dediği zaman niye bu kadar sinirleniyordum lanet olsun onu da bilmiyordum. Bilmiyordum bilmiyordum işte! Cem Abi ve annem niye bana böyle bilmiyordum. Daha bir hafta öncesine kadar takmadigim kızlar şimdi niye bana böyle bilmiyordum. Babam niye bana böyle bilmiyordum. Bunları düşünürken hala öğretmenin gelmediği sınıfıma girip sırama oturdum. Yanımda ön sıradaki iki çocuğun -büyük ihtimal kardeşin- kankalari oturuyordu. Adını bilmiyordum ya Enes'ti ya da herneyse işte. Yaklaşık 3 dakika sonra öğretmen geldiği zaman 30 dakikadan daha az bir zaman kaldığını görmüştüm. Rutin yapılan işlerden sonra nihayet tekrardan oturabildim. Adımın seslenmesi üzerine tahtaya çıkıp önümdeki matematik işlemini yapmaya çalıştım ama.. kuralı unutmuştum. Neydi kuralı? Neyle neyi toplayıp çıkaracaktık ya da hangi dört islemden birini yapacaktık? Herkesin -öğretmen de dahil- bana baktığını hissediyordum. Sınıfa geç gelen Mislina ile göz göze geldiğim zaman utancım daha da artmıştı. 1 hafta önceki ben miydim? Ya da şimdi neydim? Öğretmenin "çöz" ısrarları, erkeklerin gülmeleri ve kızların fısıldama sesleri. Bir de Mislina'nin bir sürü anlam taşıyan bakışları.... Nihayet düşüncelerden arınıp kalemi -bana göre yavas bir şekilde- öğretmen masasına bıraktım. "Bu soruyu çözeceğimden emin değilim." dedikten sonra bir cevap beklemeden yerime oturup başımı sıraya koymuştum. Belki kalan bütün dakika boyunca bunu yapmıştım emin değildim ama emin olduğum bir şey vardı o da hala benim hakkımda konuştuklariydi. Yanlış hatırlamıyorsam öğretmen bir kaç kere seslenmisti ama benim ne bir daha cevap verecek ne de bir daha o utancı yaşayacak cesaretim vardı. Teneffüs zilinin çalması ile var gücümle lavaboya doğru koşmuştum. Aynadayan yüzüme baktığımda bile eski beni göremiyordum. Sanki...sanki yaptığım makyaj kendime ulaşmama izin vermiyordu, bir duvardı adeta. Makyajı önemsemeden yüzümü yıkadığım zaman akan rimel, fondöten ve kırmızı rujum birbirine karışmıştı. Tekrar kendime bakacak cesaretim yoktu çünkü...utanıyordum. Teneffüsü fırsat bilen kızların bana acıyan bakışları vardı bir de tiksinen. Elinde ki telefonu ve siyah ojesiyle içeri giren Mislina idi. Belki bir daha hiç bir zaman onu gördüğüme bu kadar sevinmeyecektim. Beni gördüğün de o da bütün kızlar gibi olayları anlamaya çalışıyordu. Derste soruyu cozemeyen kız ve şimdi yüzünden makyaj akan kız aynı kişiydi. Olayı anca bir kaç dakika sonra anlamisti ya da anca kendine söz geçirmişti. Hangisi idi doğru olan suan düşünemiyordum. Kot ceketini hissettiğim zaman güvende olduğumu anlamıştım. Bir kaç kişiye çantalarımizi getirmesini söylemişti. Herkesin soru soran surat ifadelerini zihnimden atmak uzun bir süre gibi geliyordu, şimdi bana. Çanta gelince okulun yakınlarında bir durak olup olmadığını anlamak için yürümeye başlamıştık. 6-7 dakika gibi bir süre sonra bir taksi bulmuştuk. Bir asır gibi gelen o yolculuktan sonra nihayet makyajim silinmisti. Şimdi ise yanımda oturan Mislina ve Efil, önümde duran bir bardak su ile Mislina'nin odasında öylece oturuyorduk. Konuşacak yüzüm varmıydı... . Efil konuşmaya başladığı zaman dediklerini anlamamıştım. Ya beni teselli ediyordu -ki böyle bir şeyi düşünmek bile midemi bulandırıyordu- ya da eski Efil geri dönmüştü. Ancak üstündeki pembe çiçekli elbisesi iki topuz yapılmış saçı ve toz pembe babetleriyle nasıl eski olabilirdi ki? Bana soru sormasınlar diye önümdeki bardaktan su içtim ama bu onların cenelerini açmıştı, sanki ikisi de benim su icmemi bekliyormuş gibi. Bardağı geri yerine koyduğum da derin bir nefes alıp Mislina ve onun sorularına hazır hissettiğim de onlara döndüm. Ancak beni şaşırttilar, Mislina susmuş bu sefer de Efil başlamıştı.
"Tanışma yemeğini de kaçırdım."
...
"Hayır niye bu tür sacmaliklar yaparsın ki?"
...
"Beni niye çağırdınız?"
...
"Ben ne yapacağım ki sanki annesiyim."
...
"Soru da sormayacağım."
...
Ve artık sanırım Mislina'nın patlama zamanı gelmişti.
"Tanışma yemeği eğer senin için bu kızdan daha önemliyse gidebilirsin Efil. Zira ben burada durup onun sorunlarını dinleyeceğim ama sıra sana geldiği zaman ağlaman bile umrumda olmayacak." diyerek onu tehdit eden Mislina'yı bile hiçe saydı Efil, bir tanışma yemeği için. Efil'in babetlerinden çıkan ses git gide azalıyorken, kapının açılıp kapanma sesini duyduktan sonra Mislina derin bir nefes almıştı. Bana dönüp konuşmaya başlamak ya da konuşmamak arasında kararsız kalmıştı, bunu anlamıştım.
"Neden?"
Anlamamamistim. Bunu da yüz ifadelerimle anlatmıştım bana göre.
"Neden değiştin? Ah pekala.! -ellerini alnına götürdü ve tekardan birleştirdi.- Değişmek demeyelim buna. Neden Iğil sen böyle biri değilsin? Neden.."
Odada dolanarak kendine göre sinirini atmaya çalışıyordu ama bu bir şekilde kendinden izinsiz kelimelerine yansıyordu.
"Ben..." Ayağa kalktım. "Ben Caneser'den sonra değiştim. Eğer o bana böyle davranıyorsa bende ona öyle davranırim. İşte hiç bir zaman olamazsın dediği kızı oldum..."
"Dediği kız mı? Hiç bir zaman olamazsın dediği kız sürekli erkeklerin yanında olup yüzüne bir ton makyaj yapan plastik kız mı?"
Belki eskiden olsa bu lafa gulerdim. Eskiden olsa, eskiden olsa, eskiden olsa... Mislina'nın sinirlenip kapıyı çarpıp gitmesi an meselesiydi diye düşünürken o anında bunu yapmıştı. Bir ayna bulup karşına oturmustum. Sanki yüzüm bana yabancı gibi dokunmaya başlamıştım. Öyleydi zaten, bu ben değildim..Sürekli erkeklerin yanında olup yüzüne bir ton makyaj yapan plastik kız... Eskiden olsa... İçtiğim su bardağını aynaya fırlatmıştım. Kafayı yemek üzereydim yada yemistim belkide. Kapıyı açan iki abla ve bir de Mislina vardı. İki abla yanıma gelirken, Mislina kapı eşiğinde öylece kırılan aynaya bakıyordu. Biliyordum, o bu tür olayları asla konuşmaz ya da kavga çıkartmazdı. Şuan yüzüme bakmak istemiyordu. Hala ayakta olduğumu yeni farketmistim. Girişe doğru gitmeye -aslında koşmaya- başlamıştım. Çantamı alıp hiç bir şey demeden evden dışarı çıkmıştım. Bana bakan iki ablayı, Mislina'yı ve Selin Abla'yı fark ediyordum. Bahçelerinden çıkıp boş ve sadece arabaların park edildiği sokakta yürürken gözyaşlarim benden izinsiz yavaş bir şekilde düşüyordu. Sürekli erkeklerin yanında olup yüzüne bir ton makyaj yapan plastik kız, Eskiden olsa, Neden değiştin...
●Efil'in Ağzından ●
Yok bu kız daha önemli yok git yok bu yok şu... Tanışma yemeğini yarım saat gibi bir süre ile kaçırmıştım. Evlerine girdiğim zaman giriş kapısının tam önünde duran ayna da kendimi görünce garip hissetmistim. Pembe çiçekli elbise, iki topuz saç ve babetli kişi ben olamazdim. Yemeğe oturduğumuz zaman tam caprazima annesini, karşıma Doruk ve yanıma da Damla oturmuştu. Okul ve gelecek ile ilgili konuşurken -pardon onlar konuşuyordu ben dinliyordum-, Damla bana soru sormaya başlamıştı.
"Okuyor musun? Çünkü Doruk'tan büyük görünüyorsun..."
"Aslında aynı yaştayız. Ama ben eğitimi bıraktım." Bir bakıma doğru idi ama bırakmak yerine atılmak yerine daha uygun bir kavram olurdu, sanki. Benim bu cevabıma Doruk'un annesi Hale Teyze elindeki çatal ve bıçağı anında bırakmıştı ancak bakışları hala masada idi. Bana bakmadan konuşmasını beklerken bu görevi yine Damla üstlendi.
"Demek bıraktın." Bir kaç yudum su ictikten sonra soru sormaya devam etti. "Neden?"
"Annem ve babamın biraz sorunları vardı. Bende onların aralarını düzeltmek için okulu bıraktım."
"Sorun mu yoksa mafya kızlar yüzünden mi?" dedikten sonra zafer kazanmış bir şekilde gülmeye başladı.
Doruk da bende şok olmuş bir şekilde ona bakıyorduk, ah pardon, Hale Teyze de dahildi.
"Tabii ki de şaka yaptım. Sadece sosyal hesapların yok. Okuduğum kitaplar da... bilirsin işte." Rahatlama hissi buydu sanırım.
"Sadece fazla göz önünde olmak bana gereksiz geliyor." dedikten sonra yarım yamalak gülümsemeye başlamıştım. Damla ise başını hareket ettirerek "anladım" demeye çalıştı, veya bana öyle geldi. Hale Teyze ise bana hiç bir şekilde soru sormamisti. Bana bir ömür gibi gelen 4 saatin sonunda o evden çıkmıştım. Rutin işleri yaptıktan sonra nihayet arabama binmistim. Kırmızı ışıkta durunca elbise bakmıstim. Pembe ve çiçekli... Basımı kaldırınca aynada kendimi görmüştüm. Pembe ruj ve topuz saç. Aklıma Iğil gelmişti birden bire, ha bir de Mislina. Ne oluyordu bize? Ben ve pembe ruj, takvimlere 30 Şubat'ın eklenmesi gibi bir şeydi. Yeşil ışık yanınca normal bir hızda sürmeye başlamıştım. Çalan telefonumu arayan kim diye bakmadan bir kaç kere reddetmistim. Ancak arayan kişi ya önemli bir şey için arıyordu ya da inatçı idi. Nihayet telefonu kaldırınca "Iğıl" yazısını görmüştüm, ve anında açmıştım.. Ağlıyordu. Ve ben bir şey demeden ağzından sözler dökülmüştü.
"Babam intihar etti..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kızlar Mafya Olursa?
Genç Kız EdebiyatıHer zaman sevdiği kadınları kaçıran mafya erkekleri okuduk. Peki ya bu sefer sevdiği erkekleri kaçıran mafya kızlar olursa? ~ Kızlar Mafya Olursa? ~