GİRİŞ
Ölümü transparan bir elbise giyer gibi giyiyordum üstüme. Ruhumun en derinindeki sarsıntıyı hissediyordum.Gözyaşlarım akmıyordu. Ölüm anında gözlerimin önünden geçmesi gereken hayatımı her detayıyla şimdi görüyordum. Eski fotoğraflarla dolu bir albümdeydi hayatım. Gözümün önünden onlarca yüz geçiyordu. Hayatıma girip çıkan onlarca hayatı yaşıyordum. Onlarca insanın arasında kayboluyordum. Yeniden seviyordum. Yeniden ağlıyordum. Yeniden gülüyordum. Yeniden hissediyordum her şeyi. Yeniden ben oluyordum sanki. Yeniden özlüyordum. Tekrar tekrar sarılıyordum bazı insanlara. Bu sefer daha çok seni seviyorum diyordum. Bu sefer daha çok dokunuyordum. Bu sefer daha az korkuyordum. Bana bir adım gelene koşuyordum. Kollarımı korkmadan açabilmenin huzurunu yaşıyordum. Elimi tutanın ellerini bırakmıyordum. Daha sıkı sarılıyordum. Elimin tersiyle ittiğim her şeyi bu sefer avuçlarımda saklıyordum. Gerçekten yaşıyordum. Bu sefer gerçekten yaşamaya çalışıyordum.
Bir başka hayatın kapılarını çalmaya çalışıyordum. Yapamadığım yapmadığım her şeyin ağırlığı bir tokat gibi çarpıyordu yüzüme. Son bir şans için yalvarmanın ağırlığını yaşıyordum. Çaresizliği iliklerime kadar hissediyordum ilk defa. Sıcak bir his etrafımı sarmalarken,omzuma çarpıp giden,bana anlamsızca bakan insanları umursamıyordum. Kollarımı açıyordum gökyüzüne doğru. Ölüyordum. En kötü acıların bile bu hissin yanında ufak bir kırıntı kadar önemsiz kaldığını fark ediyordum.
Ölüyordum.
Doksan gün sonra.
Sadece üç ay sonra.
Yine de bütün bu sisin etrafında bir kabulleniş anıydı bu benim için. Böyle bir şeyi kabullenmenin imkansız olduğunu düşünsem de zor olmamıştı. O kadar basit bir şekilde dökülmüştü ki dudaklarımdan adeta sıradan,günlük hayatta yaptığım herhangi bir eylemi söyler gibiydim. Uykum var,demek gibi. Acıktım,demek gibi.
"Ölüyorum."demiştim. "Doktorlar üç ay zamanım kaldığını söylüyorlar.Şanslıysam belki bu süre on gün daha uzar." Anlamsız bakışların arasında hapistim. Boş bakışlar çehremde dolaşıyordu. Bunun kötü bir şaka olduğunu söylememi bekleyen yüzleri görüyordum. Şaşırmışlardı. İşte böyle diyordum içimden. Hayat bu kadar basit.
"Ne?" İlk tepki annemden gelirken bakışlarım onu bulmuştu. Gözlerinin derinliğinde yatan tüm o duygular tarafından istila edilmiştim. Sonrası karanlıktı benim için. Herkes bir şeyler söylerken anneme bakabiliyordum sadece. Gözlerinin dolmasını,ellerinin titremesini izliyordum. Dudaklarından tek bir cümle dökülmüyordu. Etrafımdaki uğultu çoğalmıştı. Dışarıda hızlanan yağmurun sesini duyabiliyordum. Gözler...diyordum içimden. Ne kadar da çok şeyi anlatıyorlar. Ve biz insanlar bakışların ardındaki şeyleri neden göremiyoruz?
"Şaka." dedim,birden. "Şaka yaptım." Birden bire uğultu arttı. Annemin ellerinin titremesi durdu. Hüzünle bezenmiş gözyaşları yerini mutluluk gözyaşlarına bıraktı.
"Deli kız." dedi bana. "Böyle şaka mı olur?" Dudaklarıma içten bir gülümseme yerleşirken onun gözlerinin içine baktım. Anlamasını istiyordum. Çünkü ben anlamıştım.
O bakışlarıyla bana şaka yaptığımı söylemem için yalvarırken ben bakışlarımla bana yardım etmesi için yalvarıyordum.
"Anne.." diyordum gözlerimle. "Ölüyorum.Yardım et."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Seninle 90 Günüm
ChickLitBuğulu bir geçmişin sarmaladığı hüzün yapraklarının arasında yerim yoktu benim. Ellerimi yüzüme kapatarak hıçkırıklara boğulamazdım. Durağan,törpüleyici,sıkıcı ve aşındırıcı duyguların istilasına uğramazdım. Gökkuşağının her rengiydim ben. Hayatımın...