GÜN 5

59 7 6
                                    


GÜN 5

Mağrur ve kibirli bir yalnızlık türüyle baş başaydım artık. Kulaklarımda onlarca ses çınlıyordu. İsmimi söyleyen onlarca yüzü gözlerimin önünde görüyordum. Korkuyordum. Fakat bir yandan da bu korkuya ihtiyacım olduğunu biliyordum. Bir çeşit uyuşturucu bağımlılığı gibiydi. Korkmak istemiyordum. Fakat korkmam gerektiğini de biliyordum. İliklerime kadar duyumsadığım bu korku yaşadığımı anımsatan tek şeydi sanki. Bundan sonra sadece gölgem bana yoldaştı. Evimin duvarları ise sevgilim ... Yavrusunu kaybetmiş bir anne kadar yalnızdım. Bir o kadar üzgündüm... bir o kadar acınası...

Bıraktığım her şeyin özlemini hissediyordum şuanda. Halbuki daha saatler olmuştu. Yeniden istiyordum. Kaybetmemiştim belki. Fakat vazgeçmenin de bu kadar ağır olacağını düşünmemiştim. Evde yalnız kalmaya korkan ben ... ışıklar kapalıyken bile uyuyamayan ben artık tek başımaydım. Tüm bunların aksine beni yıpratan daha kötü bir şey vardı. Düşüncelerim...Düşünmek istemiyordum. Çünkü düşündüğüm zaman kendimle çelişmeye başlıyordum.

Bir yandan herkesi istiyordum. Bir yandan kimseyi istemiyordum.

Yalnız olmak istemiyordum.

Yalnız ölmek istiyordum.

Göğsümde çırpınıp duran kelebeklerin çığlıklarını hissediyordum. 'Kurtarın beni.' diyorlardı. 'Kurtarın.' Bu karmaşadan deli gibi kurtulmak istiyor fakat git gide bu karmaşanın içerisine çekiliyordum.

Yine de düşünmeye devam ediyordum.

Bir kelebeğin yardım çığlıklarını hangi insan duyardı ki?

Başımı yastığa koydum. Işık kapalıydı. İçeriyi belli belirsiz sokak lambasının ışığı aydınlatıyordu. Gözlerimi kapatmıştım. Duyduğum tek ses kendi içimdeki çığlığın sesiydi. Bu gece karanlıkta uyumayı önemsemiyordum. Bu gece karanlıktan hiç ama hiç korkmuyordum.

...

Büyük bir gürültüyle uykunun kollarından sıyrılıp gözlerimi aralamıştım. Kapım aralıksız olarak yumruklanıyor ve dışarıdan oldukça yüksek bir ses geliyordu. Ses bir şeyler söylüyordu fakat algılayamıyordum.Kendime daha gelememişken adımı haykıran erkek sesinin şaşkınlığı içersindeydim. Birkaç saniye boş boş tavanla bakıştım. Ses daha da yükselip yerini berbat bir şarkıya bırakırken birden bire doğrulmuştum. Başucumdaki saat gece üçü gösteriyordu. Adım kulaklarıma o kadar keskin geliyordu ki yüzümü buruşturmama engel olamamıştım. Yorgunluğu bedenimin her yerinde hissetmeme rağmen öylece yataktan fırlamıştım. Adımlarım hızlı ve seriydi. Sesin ise oldukça tanıdık olduğunu şimdi fark ediyordum.

"Geliyorum." dedim bağırarak. O kadar çok bağırıyordu ki bütün apartmanın ayağa kalktığını biliyordum. Kalbim göğüs kafesimi zorlamaya başlamıştı. Onu tanıyordum. Bu sesin sahibini tanıyordum.

"Geldim." diye tekrar bağırırken sesin kesilmesiyle sesimin ona ulaştığını anlamıştım. Vakit kaybetmeden kapıyı açtığımda ise bana öylece bakan bir çift kahverengi gözle karşılaşmıştım.

"Sen..."demiştim istemsizce. Dudaklarını arsız bir sırıtma kaplarken bütün vücudumun titrediğini hissediyordum. Dağılmıştı. Saçları bu sabahkinden bile daha dağınıktı ve burnuma çarpan yoğun içki kokusundan deli gibi sarhoş olduğunu anlayabiliyordum. Üzerinde beyaz bir gömlek ile siyah bir pantalon vardı. Gözleri kıpkırmızıydı. Sanki saatlerce ağlamış gibiydi.

"Hey..."dedi aptalca. Sesi o kadar yüksek çıkmıştı ki öne doğru atılıp ellerimle ağzını kapatmak zorunda kalmıştım. Alt kattan "Sustur şunu." diye bağırış sesleri geliyor ve ben ne yapacağımı bilmez bir şekilde ona bakıyordum.

"Burada ne işin var?" dedim. Ellerim hala ağzını kapatırken o ellerime bakmaya başlamıştı.

"Sana bir soru sordum." Kaşlarını istemsizce kaldırıp hala ellerime bakmaya devam ederken aptallığıma lanet okuyarak ellerimi ağzından çektim.

"Bugün muhteşem bir gün."diye bağırdı tekrar. Elimi başıma koydum ve şansıma lanet okudum. Bu da neydi böyle?

"Sustur şu piçi." Karşı dairenin kapısı açılıp yıllardır orada oturan emekli astsubay çıkarken bunun son olduğuna karar verip kolundan tuttum ve onu hızla içeri çektim. Kapıya yaslanıp derin derin nefesler almaya başlarken düşünmeye ve kendimi sakinleştirmeye çalışıyordum.

"Bütün apartmanı ayağa kaldırdın." dedim. Beni umursamadan salona doğru yönelmiş ve kendini kanepeme atmıştı. Ne yapacağımı bilmiyordum. Öylece kanepemde yatıyor ve yüzünde kocaman bir gülümsemeyle tavana bakıyordu. Biraz önce ortalığı ayağa kaldıran sanki o değilmiş gibiydi. Öylece salonun ortasında ayakta durmuş onu izliyordum.

"Burada ne işin var?" diye sordum tekrar. Bakışlarını bana çevirmedi . Hala yüzündeki gülümsemeyle tavanı izlerken ben odaya yayılan alkol kokusuyla baş etmeye çalışıyordum.

"Aklıma ilk burası geldi." dedi. Kaşlarım istemsizce çatıldı. Gözlerimle onu süzmeye başlarken onunla ne yapacağımı düşünüyordum.

"Burada kalamazsın." dedim. Bunu der demez gözlerini kapatıp beni öylece orada bırakırken sinirli bir nefes almama engel olamamıştım. Benimle dalga mı geçiyordu?

"Sana diyorum... Mete. Burada kalamazsın." Bana arkasını dönüp koltuğa daha da yerleşirken onun yanına gittim ve dürtmeye başladım. Defalarca dürtmeme rağmen en ufak bir kıpırtı bile elde edemezken gözlerimi sakinleşmek için birkaç saniye kapattım ve sonunda pes ettim. Sarhoştu ve onu bu şekilde evden atmam daha kötü şeyler doğurabilirdi.

"Sabah ben uyanmadan gideceksin.Anladın mı?" dedim. Birkaç saniye bekleyip herhangi bir cevap alamayınca başımı aptalca sağa sola salladım ve üzerine örtmek için bir şeyler almaya odama yöneldim. Yaşadığım tüm bu şeylerin saçmalığına inanamıyordum. Tanımadığım bir adam salonumda sarhoş bir şekilde yatıyordu ve ben o üşümesin diye ona battaniye arıyordum. Dudaklarımdan aptal bir kıkırtı dökülürken durumun garipliği karşısında o kıkırtı kahkahalara dönüşmüştü. Gülmemi durduramıyordum. Traji komikti. O kadar üzücü ve komikti ki ne yapacağıma dair en ufak bir fikrim bile yoktu.

"Sabahki iyiliğine karşılık." dedim üzerini örterken. Yüzünü benden tarafa dönmüştü.Güzel bir uykunun kollarındaymış gibi gözüküyordu. Dizlerimin üzerine çökmüş öylece ona bakmaya başlamıştım. Yüz hatları gergin değildi. Fakat kaşlarının ordaki hafif kırışıklık ondaki tüm o huzurlu havayı götürüyormuş gibiydi. Yavaşça ellerimi o kırışıklığa götürdüm ve düzeltmek istercesine dokundum. En azından ona karşı borcumu ödediğimi düşünüyordum. Hesaplaşmıştık.

O bana yardım etmişti.

Bende ona.

"Senin neyin var?"diye mırıldandım. Ellerim saçlarına giderken yavaşça saçlarını okşuyor ve oldukça dikkatli bir şekilde ona bakıyordum. Ne yaptığım konusunda hiçbir fikrim yoktu. Şuanda hiçbir şey düşünemiyordum.

"Ölüyorum."

Birden bire söylediği bu şeyle irkilip aniden elimi saçlarından çekerken boş bir şekilde ona bakmaya başladım.Zihnimde söylediği şey yankılanıyordu.

Ölüyorum,ölüyorum,ölüyorum,ölüyorum....

Gözlerim istemsizce dolmaya başlarken biraz önce kapalı olan gözleri açılmıştı. Oldukça dikkatli bir şekilde beni izliyordu. Dudaklarım kapanıp açıldı. Hiçbir şey söyleyemiyordum. Gözlerimiz birbirine kilitlenmişti ve dudaklarım adeta mühürlenmişti.

"Sormayacak mısın?" dedi. Gözlerimi kırpıştırmamla bir damla yanaklarımda yol almaya başlamıştı.

"Hasta mısın?" dedim. Bakışlarını bakışlarımdan koparmıştı.

"Hayır." demişti bana arkasını dönerken.

Sonra olduğum yere çivilenmemi sağlayacak o cümleyi eklemişti.

"Ama keşke hasta olsaydım."

BÖLÜM SONU

Not: Arkadaşlar yorum yaparsanız çok sevinirim :)

Seninle 90 GünümHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin