GÜN 4

64 8 9
                                    


GÜN 4

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

GÜN 4

Bilinç kaybı...

Tüm uyarılara karşı tepkisiz kalınan durum.

Hissetmemek, düşünmemek ,canının yanmaması. Kocaman bir karanlığın içerisine hapsolmak.

Hiçlik anı... Cansızlık... Kayboluş...

Düşünmek için üstün bir çaba sarf ediyordum. Hissedememenin ağırlığını omuzlarımda taşıyor ve o dipsiz karanlıktan kurtulmaya çalışıyordum. Ölüme bu kadar yakınken , bu hissin nasıl bir şey olduğunu merak etmekten kendimi alıkoyamıyordum.

Ölüm böyle bir şey miydi? , diyordum kendi kendime.Birden bire tüm renkler solacak her şey cansız bir pastel boyayla boyanmış tablolara mı dönecekti? Neden acıyı hissedememek , hissetmekten daha fazla yakıyordu canımı? Biliyordum. Hisler yoksa anılar da yok demekti. Ve anılar yoksa hiçbir şeyin anlamı da yoktu. Buna dayanabileceğimi sanmıyordum. Buna dayanamazdım. Eğer ölüm böyle bir şeyse bununla baş edemezdim.

Bu düşüncenin ağırlığıyla başıma keskin bir ağrı saplanmıştı. Ve bu ağrı, şu anda ihtiyacım olan tek şeydi.

Başımdaki keskin ağrıyla bilincim yerine gelirken ilk başta nerede olduğumu anımsayamamıştım. Tüm duyularımı yavaş yavaş kazanırken onlarca iğnenin şakaklarımdan sokulduğunu hissediyor ve gözlerimi açamıyordum. İlk hissettiğim derinlerden gelen hafif bir müzik sesi olmuştu. O kadar kısıktı ki kulaklarıma dolan bu ezgiyi tanımak için oldukça çaba sarf etmiştim.Teoman "Birlikte ama yalnız iki yabancı." derken beni birazda olsa kendime getiren bu sözler olmuştu. Sonra sallantıyı hissetmiştim. Bir arabanın içerisinde olduğumu o an anlamıştım. Gözlerim istemsizce birden bire açılırken boğazıma doğru yükselen ağrıyı yeniden hissediyordum.

"Neredeyim?" dedim zorlukla. Bir arabanın arka koltuğunda öylece yatıyordum. Bakışlarım buğuluydu ve hiçbir şeyi net seçemiyordum. Vücudumun binbir parçaya bölündüğünü hissediyordum. O kadar yoğun bir sızı vardı ki doğrulmaya bile halim yoktu.

"İyi misin?" dedi bir erkek sesi. Ses tonundaki endişeyi hissedebiliyordum. İçimden neredeyim , neredeyim diye tekrarlıyordum. Başımdaki ağrı tahammül sınırlarımı zorlamaya başlamıştı. Mantıklı düşünemiyordum. İyiyim demek için dudaklarımı aralıyordum fakat hiçbir ses çıkaramıyordum. Halsizdim. Zihnimde şu soru yankılanıyordu. Hep bunu mu yaşayacaktım? Ölene kadar bu kadar acı mı çekecektim?

"Seni hastaneye götürüyorum. Sakın kalkma." Dirseklerimden destek alarak doğrulmaya çalıştım ve birden bire midemin ağzıma geldiğini hissettim. Hareket edemiyordum. Derin derin nefesler alıyor ve gücümü toparlamaya çalışıyordum. Ağlamak üzereydim. Hareket edememenin çaresizliği değildi beni üzen. Ölümün ensemde hissettiğim derin nefesleriydi. Derin derin nefesler alarak ona eşlik etmekten başka bir şey yapamamak ise benim acizliğimdi.

Seninle 90 GünümHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin