Y-N: Arkadaşlar çalışıyordum o yüzden hikayeye devam edemedim.Bundan sonra bölümler sıklıkla gelecektir. Okuduğunuzu belli eden bir şeyler yaparsanız sevinirim. :)
GÜN 8
Bir yağmur damlasının savruluşunda ki çaresizliğin hissiyatı bürüyordu bedenimi. Yıldızları görmemi engelleyen bulutların karanlığında esirdim. Sisli bir akşamın içerisinde hiçbir şeyi görmeden savruluyordum oradan oraya. Ben ki yıldızları severdim. Göz kamaştırıcı bir parlaklığın sergilenişindeki hassasiyetin son ürünüydü onlar. Gecenin karanlığını delip geçerdi. Her zaman orada insanların içindeki karanlığı aydınlatmak için dururlardı.
Fakat bugün farklıydı.
Bugün o parlaklığı kapatan bulutlara minnettardım. Aydınlık canımı yakarken karanlığın en ücra köşesine çekilmek istiyordum. Tek başıma, parmak uçlarımda kimsenin duyamayacağı bir şekilde o karanlıkta ilerlemek istiyordum. Bağırmak istedim. İçimdeki sessiz çığlıklar birer birer dudaklarımdan dökülsün istedim. Tüm bu yalnızlığın ve perişanlığın içerisinde tek başımayken aslında biri beni duysun istedim.
"Çığlık atmak istiyorum." dedim. Burada durduğumuz bir saat bir asır gibi gelirken ve soğuk tenime işlerken hep aynı cümleyi tekrar ediyordum. Çığlık atmak istiyorum,diyordum.Ciğerlerimi parçalamak istercesine bağırmak içimdeki her şeyi kusmak istiyordum. Söylenmemiş kıyıda köşede kalmış her şeyin dökülmesini istiyordum.
"At o zaman." dedi. "Bağır, çağır, küfret." Ses tonu ortama hakim olan sessizliği yok etmek istercesine yüksekti. Gülümsedim. O kadar zordu ki bu. Yıllarca içimde biriktirdiğim onlarca şeyle birden bire yüzleşmek hiç olmadığı kadar acıtıyordu.
"Yapamam." dedim. Ona mesaj attığım an sorgusuz sualsiz gelip şimdi yanımda bekleyen adam bile canımı yakıyordu. Daha önce kimse bu kadar içten takip etmemişti beni. Daha önce kimse sadece gel dememle gelmemişti.
"Eğer yaparsam bir daha toparlanamam."
"Toparlanmak gerekmiyor zaten." Dedi. Ona baktım. Bakışları benden çok uzaklarda gökyüzünü kaplayan o kapkara bulutlara odaklıydı. Dudaklarından dökülen her cümleyi özenle takip ediyordum.
"Zaten yeterince dağılmışsın. Bazen bir şeyleri dağınık bırakmak çok daha iyidir." Dudaklarındaki belli belirsiz gülümseyişi takip edip dudaklarımdan ufak bir kahkaha dökülürken günlerdir ilk defa bu kadar içten güldüğümü fark ediyordum.
"Bir şeyleri aşmaya çalıştığının farkındayım." Gözlerini gözlerime sabitledi. "Ve seni buraya neden getirdim biliyor musun?" Başını geriye doğru atarak, yere uzanırken ona bakıyordum.
"Burası bir şeyleri aşmak için güzel bir mekan." dedi. Etrafa baktım. Güzel bir manzara beni selamlarken aşağıda kayalara vuran dalgaların sesini duyabiliyordum.Bir uçurumun kenarındaydım ve bu hayatım içinde geçerliydi.
Onun yaptığını tekrar ettim. Saçlarım, sert zeminle buluştuğunda tenime işleyen rüzgar, içimde hoş bir hissin uyanmasına sebep olmuştu.Ağaçların yapraklarının çıkardığı hışırtı dalgaların sesine karışıyor ve kulaklarıma ulaşıyordu. Naif bir his bütün vücudumdaydı. Yüksekten korkardım. Fakat şuanda kollarımı açıp kendimi uçurumdan bırakacak kadar cesur hissediyordum.
"Bağır." dedi tekrar. Yattığım yerden birden fırladım ve kollarımı açtım. Saçlarım geriye doğru savrulurken uçurum bedenimi çekiyordu. Kendimi teslim etmemek için çabalıyor,aynı zamanda teslim olmak içinde muazzam bir istek duyuyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Seninle 90 Günüm
ChickLitBuğulu bir geçmişin sarmaladığı hüzün yapraklarının arasında yerim yoktu benim. Ellerimi yüzüme kapatarak hıçkırıklara boğulamazdım. Durağan,törpüleyici,sıkıcı ve aşındırıcı duyguların istilasına uğramazdım. Gökkuşağının her rengiydim ben. Hayatımın...