"Sana ihtiyacım var Carly.."
Jackson'ın sözleri kulağımda tekrar yankılandı. Onun böyle mahcup olması beni üzüyordu. Hayatına devam etmesi ve mutlu olması gerekiyordu, doğrusu buydu.Ellerim tekrar terlemeye başlayınca telefon elimden az kalsın kayıyordu.
"Sana sarılmaya ihtiyacım var."
Sanırım yine içmişti. Sağlıklı bir kafayla konuşmuyordu.
"Lütfen, yanıma gel."
Derin bir nefes verdim. "Biz ayrıldık."
"Biliyorum, biliyorum." titrek bir şekilde nefes verirken ne kadar bana ihanet etmiş olsada içim acıdı. Her ne yapmışsa olsun, kendini harap etmesini istemiyordum.
"Ama sana sarılmak ve varlığını hissetmek istiyorum."
"Bak yine içmişsin ve aklına ben gelmişim tamam mı? Beni normal hayatında düşündüğün bile yok. Ben ilaç değilim, sadece ihtiyacın olduğunda hatırlanmam."
"Hiç aklımdan çıkmıyorsun ki bunuda nereden çıkardın?" dedi.
"Gelemem, gece yarısı oldu."
"Tek yapacağın şey şu külüstür arabana atlayıp gelmek Carly."
Tamda uyumak için hazırlanmıştım. Günlüğümü yazıp derin bir uyku çekmeyi planlıyordum.
Off.
Bonnie'nin Kaçık Jackson dediği kadar vardı.
Dar paça kot pantalon geçirip, üzerime bordo hırka aldıktan sonra arabama atladım. Babam benim bu saatte bir yere gittiğimi görse bana bir daha asla araba kullandırtmazdı. İlk başlarda babamın işine karşı çıkmış olsamda, benim işime geliyordu.
Jackson değerimi bilse iyi olur. Onun için birçok şeyi risk ediyorum.
Telefonum çaldı.
"Evine geliyorum Jackson."
"Evimde değilim, sahildeyim."
Motoru çalıştırıp derin bir iç çektim.
"Orada ne işin var? Sen kafayı mı yedin?"
"Ben hep buradayım."
Kesin araba kullanamayacak kadar çok içmişti ve beni de bu yüzden istiyordu. Çünkü onu bedava eve götürecek tek kişi bendim.
Boş anayolda gaza sertçe bastım.
"Birazdan oradayım."***
Büyük park alanında sadece benim arabam vardı. Neredeyse herkes gitmişti.
Sahile doğru yürürken hırkama iyice sarıldım. Hava soğumuştu. Dalgaların hırçın sesleri beni biraz ürkütsede, biraz ileride Jackson'ı görünce rahatladım. Kuma boylu boyunca uzanmıştı ve uyukluyordu. Daha yanına bile ulaşmadan yosun kokusunu bile bastıran alkol kokusu burnumun etrafında uçuştu.
Eğildim. "Jackson?"
Birden kendine gelerek gözlerini açtı.
"Carly?"
"Haydi, seni eve götürelim."
Sesi içine kaçmış gibiydi. "Eve gitmek istemiyorum. Burda seninle kalmak istiyorum."
"Ama ben istemiyorum."
Gözlerini yumdu ve derin bir nefes aldı.
"Hava harika kokuyor."
"Haydi Jackson, kıpırda biraz."
Kolundan tutup çekiştirmeye başladım. Gücüm onu kaldırmaya yetmiyordu. Birden kolumdan tutup çekmesiyle hızla savrulup kendimi onun yanında otururken buldum.
"Burada senin yanında olmaya gelmedim Jackson."
Masmavi gözleri gecenin karanlığında bile ışıl ışılken gözlerimi buldu.
"O halde neden geldin?"
"Çünkü seni evine bırakmalıyım."
"Hiç inandırıcı değil." derken tükenmiş içki şişesini dikti.
Başımı arkaya attım ve yıldızlara baktım.
"Eric Hudson cinayetinin sanada olmasından korktum tamam mı? O da senin gibi sahilde sabahlara kadar içerdi."
Ufak bir kahkaha atınca gözlerimi gökyüzünden alıp ona çevirdim.
"Komik olan ne?"
"Benim için endişeleniyor musun?"
Hemen savunma pozisyonuna girdim.
"Tabiikide hayır."
Ufak kahkahaları büyüdü. Sahilin ürkütücü sessizliğinde Jackson'ın kahkahaları çok gürültülü geliyordu.
Ayağa kalkıp kolundan çekiştirdim.
"Haydi, kalk!"
Bu sefer itiraz etmedi ve kalktı. Kolunu omzuma alıp kendimi ona destek yaptım. Sendeleyerek bütün ağırlığını bana veriyordu.
Ben arabaya kadar onu götüreceğim diye can çekişirken onun kahkahaları susmak bilmedi.
Onu arabaya sokmak taşımaktan daha zordu. Sürekli kafasını çıkarıp 'Carlyinne Cooper beni seviyor!' diye bağırıp durmaya başladı. Bunu nasıl becerdim bilmiyorum ama çenesini kapayamasamda arabaya sokabildim.