Yaklaşık 40 dakikadır Bonnie'yle birlikte şehrin en işlek caddesindeki kaldırım boyunca, ev ödevlerimizi erteleyerek ve mağazaların vitrinlerine kaçamak bakışlar atarak yürüyorduk. İkimizinde işi sonuç olarak parası olmadığı için vitrinlere bakma yeteneklerimizi tazelemekti. Kaldırım sonuna varınca gözlerimiz her zamanki pastanemize takıldı. Yüzünü cama bastırıp şekerli çörek kutusuna bakarken neredeyse Bonnie'nin ağzının sulandığını işitecektim."Sanırım bir şeyler yemeyeli tam bir asır oldu." dedi. "Kremalı çörekler bekleyin biz geliyoruz."
Benden dört adım öndeydi ve kapıya asılmıştı bile. "Ben ısmarlıyorum."
"Bikini sezonu için kilo vermeye çalıştığını sanıyordum. Patrick'le birlikte sahilde güneşlenme hayallerine ne oldu ?"
"İnsanın tadını nasıl kaçıracağını çok iyi biliyorsun Carly. Herneyse küçük bir çörekten ne zarar gelebilir ki ?"
Bonnie'nin tek bir çörekle yetindiğini hiç görmemiştim ama çenemi tuttum.
Tam yarım düzine kremalı çörek siparişi verip pencere kenarındaki masalardan birine yerleşmiştik ki, bu masayı artık bizimmiş gibi sahipleniyorduk, camın diğer tarafında Jackson'ı gördüm. Camın arkasından bana bakıp gülümsüyordu.
Bana..
İrkildiğimde tüylerimin diken diken olduğunu uçlarına kadar hissederken, işaret parmağını kıvırarak dışarı çıkmamı işaret etti.
Bonnie'ye "Hemen dönerim." dedim.
Bakışlarımı takip etti. "Şu Kaçık Jackson değil mi? Seninle ne konuşmak istiyor olabilir?"
"Göreceğiz."
"Acele et, yoksa çöreğin nesli tükenen türler listesine giriş yapacak."
Pastaneden çıkınca köşeyi döndüm ve Jackson'ı en son gördüğüm yere yürüdüm. Baş parmaklarını ceplerine sokmuş, kaldırımdaki bir banka serilmişti. "Selam."
"Selam."
"Bakıyorumda derslerden kafanı kaldırabilmişsin Carly?"
Cevap vermeyip ne söyleyeceksen çabuk söyle mesajı vermek için sıkılgan bir ifadeyle parmaklarımı ritimle hareket ettirdim.
Mesajımı almış gibi konuya hemen giriş yaptı. "Pazar akşamı kumsalda bir parti var. Ne dersin? Eskisi gibi."
"Biz ayrıldık Jackson. Ve ne yazık ki şu aptal partilerde seninle gelecek bir kız arkadaşa ihtiyaç duyduğun için benimle çıktığını çok sonra anladım."
Yine başladık der gibi elleriyle yüzünü kapayıp indirdi.
"Bak bunu nasıl düşündüğünü bilmiyorum ama kesinlikle doğru değil."
Ayağa kalkıp önümde durunca her zamanki ağır içki kokusuyla karışık traş losyonu kokusu burnuma geldi.
Gerileyip burnumu çektim. "Sen yine mi içtin?"
"Geliyor musun? Gelmiyor musun?"
"Gelmiyorum."
"Ama ders çalışırsın. Senin gibi tipleri iyi tanırım. Karakterin iki kelimeyle tanımlanabilir. Sıkıcı ve inek."
Ağzım açık kalmıştı. "Pekala, evet ders çalışırım. Ama sıkıcı değil, o kadar değil." En azından olmadığımı umuyordum. "Belli ki beni hiç tanıyamamışsın."
Gülümsedi. Bu gülümseme geçmişte bana nasıl çekici geliyordu hiç bir fikrim yok.
"Bu doğru. Seni tanımıyorum. Akşam geliyor musun? Tanışırız. Tabi.. Eğer ders çalışmayacaksan."
Burada öylece durup onun bana inek ve sıkıcı demesine izin verecek değildim.
"Pekala."
"Pazar akşamı seni alırım." Kaşlarını kaldırdı ve bana bencilce, adeta alaycı bir gülümseme bırakarak uzaklaştı.
Şaşkın bir halde orada dikildim ve uzaklaklaşmasını izledim. Jackson'la kumsal mı? Aman Tanrım, çıldırmış olmalıyım. Şaşkın ve durgun suratımla pastaneye geri döndüğümde Bonnie'yi çöreğimin yarısı yenmiş halde beklerken buldum.
Bakışlarımın çöreğe kaydığını görünce muzipçe gülümsedi. "Seni uyarmadığımı söyleme." dedi. "Jackson ne istiyordu?"
"Beni pazar akşamı kumsala davet etti."
"Ah, Tanrım.."
"Patrick ve sende gelemez misin? Jackson'la baş başa kalmak istemiyorum."
Omzuma hafifçe vurdu. "Tabiki geliyorum!"***