Bölüm ~ 4

37 3 2
                                    


   "Gece Lambası mı?"
  Bonnie kahkahalara boğulurken gözlerimi devirdim. Bonnie'nin kahkahalara boğulması sinirime dokunuyordu. Komik olan neydi?
  "Neye gülüyorsun Bonnie?"
  Gülmekten gözleri yaşarmıştı.
  "Şu Jeffrey seni fena kandırmış."

  Kaşlarımı havaya kaldırıp gülme krizinin bitmesini bekledim. Ne demek beni kandırmış? Bonnie'yi omuzlarından tutup sarstım.
  "Konuşsana Bonnie! Gülmeyi kes."
  Gözlerindeki yaşları silerken yüzü kıpkırmızıydı. Derin nefes aldı ve bir sonraki gelecek olan kahkahayı alt dudağını ısırarak önledi.
  "Sen varya, çok safsın Carly."
  Kalp atışlarım ister istemez hızlanmıştı. Nasıl bir oyuna gelmiştim?
  "Oraya senin gibi saf kızları götürüp iş yaptırırlar." dedi.
  "Ne işi?"
  Derin bir nefes aldı ve gülmemek için gözlerini yumup uzun bir süre bekledi. Sonra kahverengi gözleri ışıldayarak bana baktı.
  "Bira dağıtımı, pokerler ve kart oyunlarında serseri erkeklerin boynuna kollarını dolamak, bilardo masasına uzanmak gibi işler."
  Donmuş bir şekilde Bonnie'ye bakıyordum. Yutkunmaya çalışsamda boğazımdaki kocaman bir düğüm buna izin vermedi. O işleri yaptığımı hayal ettim. Tanrım, tam bir kabus. Onun o aptal iyilik borcunu ödemek gibi bir niyetim hiç yok. Eğer yakışıklılığıyla beni alt edebileceğini sanıyorsa yanılıyordu.
 
  Şimdi görür o..

  Bonnie'nin omzuma elini koyup bana masumca gülümsediğini farkettikten sonra yerimden hışımla kalkıp öğrencileri yararak hızlı adımlarla merdivenleri çıktım.
  Evet inek olabilirim ama aptal değilim. Onu daha önce girdiğini gördüğüm sınıfa daldım. Gözlerim deliye dönmüşcesine onu arıyordu ama gözlerim amacına ulaşamadı. Ortalıklarda görünmüyordu.
  "Jeffrey nerede?!"
  Kimseden şaşkın bakışlar haricinde cevap alamadım. Eğer onlarında başına böyle bir şey gelseydi eminim böyle şaşkın bakıyor olmazlardı.
  Kimseden cevap alamayıp, Jeffrey'i bulamayınca kapıyı sertçe açıp yürüdüm. Ve tam o anda, başım sert bir şeye çarptı. Başımı acı içinde ovuşturarak kaldırdığımda o siyah gözlerle karşılaştım.
  Jeffrey.
  Yine, yine kalbime söz dinletemiyorum işte. Yine çırpınıp duruyor, göğüs kafesimi tekmeliyor, şımarık bir çocuk gibi zıplayıp duruyordu.
  Onun yakasına yapışıp bir güzel sarsmaya gelmiştim ama gözlerimiz buluşunca bir anlık her şey toz bulutu olarak uçuşup gözden kayboldu.
  Ukalaca gülümsedi. "Dikkat et küçük kız."
  Küçük kız mı? Kendini ne sanıyordu? Ondan yalnızca bir yaş küçüktüm ve bu kesinlikle küçük bir kız olduğumu kanıtlamıyordu.
  Ukalalığının şaşkınlığıyla ağzım açık kalakalmışken o konuşmaya devam ediyordu.
  "Eğer Salı akşamı ne giyeceğini bilmiyorsan sana yardımcı olabileceğimi sanmıyorum."
  Salı akşamı dediği anda tüm sinirlerim tekrar gerildi.
  "Beni oraya neden götürüyorsun?!"
  Ellerini kot pantalonunun cebine soktu ve dikkatle beni süzdü. Gözlerinin üzerimde olması göğsümün hızla inip kalkmasına neden olurken umarım bunu farketmemiştir diye içimden dua ediyordum.
  "İyilik borcunu ödemen için, unuttun mu?"
  "Bana baksana sen!" gözlerimi gösterdim. "Senin oyunlarını yiyebilecek göz görüyor musun? Ben o tür kızlardan değilim. Git kendine göre olan insanlarla eğlen, çok yanlış kıza saptın." sinirimden ellerim sakırdıyordu. Kendime gelebilmek için biraz soluklandım. "O aptal iyilik borcunuda ödeyeceğime karakola gidip araba masraflarını öderim daha iyi."
  Yüzü duygusuzdu. En ufak bir duygu belirtisi olmadan öylece bakıyordu. Hiç bir şey anlayamıyordum. Kızdı mı? Nefret mi etti? Ne?
  Omuzuna çarpıp hızla oradan uzaklaştım.
  Aptal.

                                       ***

  "Ama sen hazırlanmamışsın?"
  Bonnie babama gülümseyip selamlaşıktan sonra odama çıkmış yatağımı çoktan işgal etmişti.
  Kendimi pembe koltuğuma attım.
  "Tabikide hazırlanmadım."
  Bonnie tam ağzını açmış bana hiddetle bir şeyler söyleyeceği sırada babam başını kapıdan uzatıp gülümsedi.
  "Ben nöbete gidiyorum tatlım. Dikkatli olun, ben kapıları kilitleyipte gideceğim."
  Gülümsedim. "Tamam, baba."
  Bize uzaktan göz kırpıp kapıyı kapattı. Babamla yalnızca iki kişilik bir aile olabilirdik ama hiçbir zaman bana anne eksikliğini hissettirmemişti. Bana anne şefkatini baba sevgisiyle birlikte kat kat gösteriyor, daima yanımda oluyordu.
  Annemi daha önce hiç görmedim. Babama sorduğumda anlamsız bir tedirginlikle birlikte beni doğururken öldüğünü söylüyor ve hemen konuyu kapatıyordu. Doğum günlerimden nefret etme nedenimde buydu işte, o günü annemin ölüm yıl dönümüyle paylaşmak beni etkiliyordu.
  "Pekala, sen iyi değilsin. Beni yine dinlemiyorsun."
  Bonnie'nin sesiyle gözlerimi zorlukla kapıdan aldım. "Ben iyiyim."
  "Patrick bana bunu almış diyordum." elini havaya kaldırıp harika bir yüzük gösterdi. Yüzük, ince parmağında ışıl ışıl parlıyordu.
   Gülümsedim."Göz alıcı. Yıl dönümünüz müydü?"
  "Perşembe günü yıl dönümümüz. Patrick perşembe günü şehir dışına teyzesinin yanında olacakmış. O yüzden hediyesini şimdiden verdi." dudaklarını büzüp bana baktı. "Ne yazıkki birlikte olamayacağız."
  Onun bu masum haline bayılıyordum. Dudaklarını büzünce süt dökmüş kedi gibi usul usul bakıyor insana sarılma isteği uyandırıyordu.
  "Bana sarılmayacak mısın? Hep bunu yapardın."
  Oturduğum yerden kalkıp ona sımsıkı sarıldım. Kollarımın arasındaki varlığı bir kucak dolusu huzur veriyordu.
  "Bana derdini söyle Carly."
  İlk defa uzatmayacak, nazlanmayacak ve hemen konuya girecektim.
  "Aptal durumuna düştüm. Gece Lambası'na bu yüzden götürüldüğümü bilmiyordum."
  "Oh, bebeğim.."
  Tekrar sarılıp sırtımı sıvazladı.
  "Aptal durumuna düşen sen değilsin, o. Düşünsene o harika beden ve yakışıklı suratla bile seni kandıramadı. Onu alt ettin Carly."
  Tam o sırada kapı çaldı. Aynı anda birbirimize büyümüş gözlerle baktık.
  "Babamdır. Kesin evin anahtarını unuttu."
  Bu sadece bir avuntuydu. Babamın cebine koyduğu ilk şey her zaman anahtarlardı. Hırkama iyice sarılarak merdivenleri indim.
  "Sence kimdir?"
  Bonnie'nin sorusuna yalnızca omuz silktim. Bilmiyordum. Kapımıza çok nadir başkaları gelirdi. Kapıya yaklaşıp yutkundum.
  Nefesim tekrar düzensizleşmişti.
  "Kim o?"
  Bonnie'yle birbirimize bakarak pür dikkat gelecek yanıtı bekledik. Dışarıdaki rüzgarın uğultusu olmasa neredeyse kalp atışlarımız duyulacaktı.
  "Benim küçük kız."
  Jeffrey mi? Bütün bedenim karıncalanmaya ve uyuşmaya başladı. Ayakta duruyordum ama bacaklarımı hissedemiyordum.
  "Kapıyı açmayacak mısın?" dedi.
  "Neden buradasın?"
  Gece Lambası derse kapıyı açıp iddialı bir tokat atardım. Daha fazla sinirime dokunmadan gitse iyi olurdu.
  "Seni almaya geldim."
  "Gelmiyorum."
  "Kapıyı açar mısın?"
  Bonnie'yle birbirimize baktık. Gözlerimdeki ki şaşkın ve dehşet ifadesini Bonnie'nin gözlerindeki yansımamdan gördüm. Bonnie kapıyı aç diye bir işaret yapınca zoraki kapıyı açtım.
  Kapı açılır açılmaz yüzüme parfümünün havası çarptı. Ve yine, koku beni ele geçirmişti.
  Tüm endamıyla Jeffrey Maxwell kapımın önündeydi. Ancak rüyamda görebileceğim görüntü karşımdaydı.
  "Sen hazırlanmamışsın."
  "Sana gelmiyorum dedim."
  İç çekti. "Sana o duyduğun uydurma şeyleri yapmana müsaade edeceğimi mi sanıyordun? Yalnızca bana eşlik edecektin."
  "Sana eşlik etme fikri hiç cazip gelmiyor."
  Bir sessizlik oldu. "Saklanmana gerek yok Bonnie." dedi.
  Bonnie'yi nasıl farketmişti? Nasıl bir göz varsa artık.
  Bonnie kapıya yaslanıp gülümsedi. "Selam."
  "Beni içeri davet etmeyecek misin?" çoktan kapıdan içeri adımını atmış, siyah deri ceketini çıkarmaya koyulmuştu bile.
  "Jeffrey," seslenişim yerine gitmedi.
  Beni duymazlıktan gelip ceketini koltuğa attıktan sonra oturdu.
  "Seni evimde istemiyorum."
  Oturduğu yere iyice yerleşti. "Çok yazık. Bir Milkshake hiç fena olmazdı."
  Ukala. Kendini ne sanıyor? Dünyanın bir numarası mı? Tanrım ben kimi kandırıyorum. Gerçekten çok yakışıklı. Ama beni kandıramaz. En azından öyle umuyorum.
  Ellerimi belime koyup önünde dikildim.
  "Seni evimde istemiyorum dedim Jeffrey."
  Kumandayı kapıp kanalları değiştirmeye koyuldu.
  Telefonumu elime aldım. "Eğer hemen buradan gitmezsen polisi arayacağım."
  "Harika olur. Böylece arabama çarptı ve masraflarını ödemedi ihbarı için karakola kadar gitmek zorunda kalmam." diyerek göz kırptı.
  Tanrım, nasıl bir belanın içindeyim ben?
  Bonnie mutfaktan üç tane milkshake'le gelene kadar öylece dikildim. Bonnie'ye ne yaptığını sanıyorsun bakışı atsamda umarsızca milkshake'ini içmeye koyuldu.
  Ya Jeffrey geldiğinde babam daha işe gitmemiş olsaydı? Bu çocuk öldürücek beni. Ayrıca onu her gördüğümde yüreğim ağzıma geliyor.
  Gözlerim ister istemez ona kaydı.
  Doğruldu ve televizyondan gözlerini ayırmadan milkshake'i yudumlamaya başladı. Teni buğday rengiydi ve gözleri teninin aksine kopkoyuydu. Yapılı vücudu uzun ve ölçülüydü. Bardaktan bir yudum daha aldıktan sonra gözlerimiz aniden buluştu. Hemen gözlerimi kaçırdım.
  Arabasına çarptığım güne lanet olsun.

                                     ***
 
 

~ AŞK İÇİN ~Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin