Jeffrey yirmi sekiz dakikadır buradaydı ve hiç gitmeyecekmiş gibi geliyordu.
Pencereden dışarı bir umut ışığı arar gibi bakınıyordum. Ne olurdu yani bir umut olsada evimden defolsaydı? Ayrıca kimya çalışmayıda unutmuştum.
İç çekip başımı soğuk cama yasladım.
"Carly," Bonnie usulca yanıma geldi."Benim gitmem gerekiyor. Az önce annem aradı."
Ona korku dolu gözlerle baktım. "Bir bahane bul. Beni onunla yalnız bırakma."
"Az önce inanki elimden geleni yaptım. İtiraz istemiyorum, vıdı vıdı dedikten sonra telefonu kapattı."
"Pekala."
Onu kapıya kadar eşlik edip sarıldım. Kulağıma son uyarısınıda fısıldamadan gitmedi. "Yarın bütün ayrıntılarıyla anlatmanı istiyorum. Seni seviyorum bebek, görüşürüz."
***Kimya kitaplarımı ve fotokopilerimi masaya yığdım. Kaşlarını kaldırdı.
"Her gün bunları mı çalışıyorsun?"
Onu duymazlıktan gelip çubuk krakerimi ağzıma attım ve fotokopileri okumaya başladım. En azından bu ortamdan sıkılmasını umuyordum.
"Televizyon rahatsız ediyor mu?"
Gözlerimi fotokopiden ayırmadan "Sen rahatsız ediyorsun." dedim ve bir kraker daha aldım.
Küçük bir kahkaha attı. Kahkahası ne kadar hoştu. İnsanın yüreğini gıdıklıyor, onunla birlikte gülesini getiriyordu.
Birden televizyondaki haber dikkatimi çekti. "Sesini aç."
´Eric Hudson, bugün 22.10 civarında Davies Caddesi'nde çöp konteynırının yanında cansızca uzanırken Tim Follo tarafından bulundu. Dedektifler otopsi sonucunu bekliyor ve bunun bir tür ci-´
Televizyonu kapatınca sertçe ona baktım.
"Aç şunu!"
"Seni neden bu kadar ilgilendiriyor?"
"Çünkü burada yaşıyorum ve en az benim kadar seni de ilgilendirir."
Birden pencereden bir ışık yansıdı. Üstümdeki kırıntıları etrafa saça saça pencereye koştum.
"Aman Tanrım! Babam geliyor."
Hızla kolundan tuttum ve çekiştirerek yönlendirdim.
"Ne yapıyorsun?"
"Kapa çeneni!"
Mutfaktaki bahçeye açılan kapıyı açtım ve onu dışarı ittim. Vay canına, bunu neden daha önce yapmamıştım ki?
"Hemen buradan kaybol."
Şaşkın bakan yüzünü daha sonra hatırlayıp gülecektim. Ellerini iki yana açtı.
"Ceketim?"
Alnıma bir tokat attım ve babamın bahçeye girdiğini tahmin ettim. Hızlı hızlı soluk alıp verirken son hızla koltuğun üstündeki siyah deri ceketi aldım. Mutfağa girerken kapının sesini işittim. Ceketi ona fırlatıp mutfağın kapısını sertçe çarptım. "Kaybol!"
"Tatlım?"
Az önce hızdan dağılmış olan saçlarımı elimle toparlayıp sahte bir gülümsemeyle salona girdim. "Babacım?"
Gülümsedi. "Bugün nöbeti benim yerime Ryan Amcan aldı."
Derin nefes verdim. "Harika."
Salonda gözlerini gezdirdi. "Ders mi çalışıyordun?"
"Ah, evet. Bonnie'de az önce gitti."
Ceketini çıkarıp kendini az önce Jeffrey'in oturduğu koltuğa attı.
Bütün bedenim az önceki maceramın etkisiyle karıncalanırken fotokopilerimin başına geçtim. Kalbim çılgınlar gibi atıyordu. Ya babama yakalansaydı? Babam bir daha bana asla güvenmezdi.
"Neden üç tane milkshake bardağı var?"
Bir bardağa bir de babama bakıp yutkundum.
"Bonnie milkshake'e bayılır biliyorsun. Kendine bir tane daha koydu."
Az önce babamın yüzüne baka baka yalan söylemiştim. İki dakika utanıp gelsem hiç fena olmazdı.
Kalkıp alnımdan öptü. "Peki, iyi geceler birtanem."
"İyi geceler baba."
Merdivenlerden çıkınca derin bir nefes verdim.
***