#3

498 51 23
                                    

Sabah alarmın nefret ettiğim sesiyle uyandım. Bir gözüm açık bir şekilde anlarmı kapattıktan sonra, yataktan kalktım.

Odadan çıktıktan sonra, uyuşuk olduğum için her zamanki gibi yüzümü yıkamayacaktım.

İçeriden müzik sesi duyduğumda, Sam'in uyandığını anladım ve yanına gittim. Kapıdan içeri girdiğimi gördüğünde bana baktı.

"Günaydın prenses." Dedi ve güldü.

"Günaydın sürtük."

"Kahven masanın üstünde."

"Şu saatte nasıl uyanıyorsun dostum? Gerçekten anlamıyorum."

"Dean saat on iki."

"Hayır, gece on iki." Dediğimde kahkaha attı.

"Sabah sendorumun devrede."

"Aynen öyle."

"Dostum, moralini bozmak gibi bir amacım yok ama Lisa konusu kafama takıldı."

"Neyi takıldı?" Dedim kaşlarımı çatarak.

"Buna en az senin kadar bende şaşırdım. Yani senden istediğim mutsuz olduğun zaman, mutlu rolüne bürünme. En azından benim karşımda. Anlatabiliyor muyum Dean?"

"Anladım Sam. Merak etme." Diyerek hafif bir gülümseme ile ayağa kalktım.

"Ben gidiyorum Sam."

"Nereye?"

"Biraz hava alıcam."

"İstersen gelebilirim."

"Sanırım yalnız kalsam iyi olur." Dediğimde tamam dercesine gülümsedi.

Odaya gidip, dolaptan aldığım kırmızı kareli gömleğim ile kot pantolonumu giydikten sonra çeketimi, giyerek evden çıktım.

Ceplerimi karıştırdığımda telefonumu bulamadım. Ah, Lanet olsun evde unuttum!
Cebimden anahtarı çıkartıp, kapıyı açtım.

Odaya doğru gittiğimde Sam seslendi.

"Rujunu mu unuttun güzellik?!"

"Kapa çeneni aptal"

Yastığımın yanından telefonu aldım ve Sam'in kahkaha sesleri eşliğinde evden çıktım. Doğrusu böyle olmayı özlemiştim. Sam'i, evi, atışmalarımızı...

İnsan nişanlıda olsa,evlide olsa,başka bir şehirdede olsa anılırını özlüyor.
Hangi anında olsa, geçmiş çağırır.

Gidilen,varılan yer neresi olursa olsun hatıralar bazen bir pranga bazen de bir gül demeti kıvamında kişiyi tutsak eder.

Yetmişine gelse bile, çocukluğun ilk yıllarının etkisiyle bir şeylere dokunulur. Neredeyse hep o zamanlar anlamdırılmaya çalışılır.
Yani hayallerin ve hayal kırıklıklarının başkentleri, dokunulan, dokunulmayan, dokunduğunda kaybedilen, hep orada, insanın yanında olacak duygusuyla davranılan, birdenbire göçüp giden insanlar ve o eski tatlar...
Gelir gelir de isanın yakasını bırakmaz.

İşte Sam ile beraberken, hep aklıma eskiler gelir.

Yolda yürürken cebimden telefonumu çıkarıp, Castiel'i aradım.
Biraz bekledikten sonra açtı.

Castiel: "Merhaba Dean."

Ben: "Selam. Müsait misin?"

Castiel: "Akşam geleceksin sanmıştım."

Ben: "Eğer meşgulsen, akşam gelirim."

Castiel: "Şaka yapıyorum. Tabiki gel."

Ben: "Pekala, birazdan oradayım."

Castiel: "Bekliyorum." Dedi ve telefonumu kapatarak, cebime koydum.

Samimi tavırları gülümsememe sebep oluyordu. Bu kişilikteki insanları bulmak zordu. Ben şanslıydım. Onu tanımak istiyordum. Bu yüzden, erken saatte yanına gitmeye karar vermiştim.

On beş dakika süren yoldan sonra barın önüne gelmiştim. Kapısını açarak içeriye girdim. İçeri girer girmez bana seslendi.

"Hoşgeldin."

"Merhaba Castiel." Dedim gülümseyerek.

"Gel benimle şöyle oturalım." Diyerek, eliyle bir masayı gösterdi. O önde yürürken arkasından onu takip ettim. Masanın yanına geldiğimizde de ikimizde oturduk.

Masanın üstünde duran iki birayı eline aldı.

"Hiç sabah içtin mi?"

"Çok."

"O zaman şimdi benimle iç." Dedi gülümseyerek. Bende ona gülümsedim ve sol elindeli birayı alıp, açtım.

"Sana bir şey sorabilir miyim?" Dedim.

"Elbette."

"Seni tanımak istiyorum. Biraz kendinden bahseder misin?"
Birasından bir yudum içti.

"Aslında bakarsan ailem yok. Tek başıma büyüdüm. Her türlü insan yüzü gördüm yani. Bay Henry, ben sokaktayken kolumdan tutarak buraya getirdi. Bana çoğu şeyi o öğretti. Manevi olarakta. Şuan işimde ismimin, bilinen en iyisi olmasını ona borçluyum."

Susarak ona bakıyordum. Mimiklerini, her söylediği sözde inceliyordum.

"Klasik bir yaşam hikayesi anlayacağın."

"Eminim yaşayınca klasik olmuyordur." Dedim. Bana öylece şaşkın ama samimi bir şekilde baktı.

"İnsanlar 'klasik" diyor. Ama o zorluğu bilmiyorlar. Seni anlıyorum, gerçekten. Şu an en iyisi olman da senin başarın. Buna sevindim." Dedim.
Birasından bir yudum daha içti.

"Seni sevdim dostum. İyi birisin."
İçten bir gülümseme ile ona karşılık verdim.

"Böyle düşünmene sevindim."

"Kendini toparlayabildin mi Dean?"

"İyi hissediyorum her ne kadar bu duruma şaşırsamda."

"Güçlüymüşsün Dean."
Bu sözünden sonra gözlerine baktım.

"Sen değil misin?"

"Yerine göre diyelim." Dedi ve göz kırptı.

"Eminim arkadaşın çoktur." Dedim ve biramı içerken, bana baktı.

"Buda nerden çıktın şimdi?"

"Bu kadar yürekten ve doğal tavrın,samimi oluşun için söyledim."
Gülümsedi.

"Güzel iltifattı."
Güldüm.

"Bunu kendin içinde söylemelisin sert çocuk." Şaşırmış bir yüz ifadesiylr ona baktım.

"Sert çocuk?"

"Ben mavi gözlü çocuksam, sende sert çocuksun."
Bu lafı nedense hoşuma gitmişti. Söylediğim lafı unutmamıştı.

"Bu iyiydi. Dışarıdan böyle mi görünüyorum Castiel?"

"Evet ama böyle olman çekici."
Beraber gülümsedikten sonra, biralarımızı tokuşturduk.

"Arkadaşlığımıza."

"Arkadaşlığımıza Castiel."



Love, EverywhereHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin