Bölüm 1

39 8 0
                                    


1

"İnsanların mutlulukları ya da mutsuzlukları talihin olduğu kadar, kendi karakterlerinin de eseridir."

La Rochefoucauld

          Gözyaşlarım o kasvetli öğleden sonrasında bardaktan boşanırcasına yağan yağmurla yarışır gibiydi. Kırılmıştım, tükenmiştim ve yorgundum... Her şey, ama her şey yanlış gidiyordu.

          Geriye dönüp baktığımda, romantik hayallerimde on dört yaşımdan beri yer alan ve neredeyse on bir yıldır aradığım aşkı bile daha bulamamıştım. Artık ruh ikizi saçmalıklarına da inanmıyordum. Üstelik ne yazık ki insan tanıma kabiliyetimi de kaybetmiş gibiydim. Tam iki kez hayatımın aşkını bulduğumu düşündüğüm sırada her şey tepetaklak oluvermişti. Lisedeyken bir arkadaşımdan çok sık duyduğum ve kendisine ait bir özlü söz olduğunu iddia ettiği cümleyi doğrulayan bir abide gibiydim. "Üç kuruşluk adama beş kuruş değer biçersen, aradaki iki kuruş seni satar." Son zamanlarda kafama kakılan bir çivi gibiydi bu cümle.

          Çok sevdiğim mesleğim bile artık bana monoton gelmeye başlamıştı. Oysa daha kısa süre öncesine kadar ne büyük bir heyecan ve hevesle yapıyordum turist rehberliğini. Yerli ya da yabancı yeni insanlar, yeni çevreler ve onları durmaksızın bilgilendirmek, ufuklarını genişletmek... Bu işten coşku duymak...

          Aynı şeyleri yeniden hissedebilecek miydim? Hiç sanmıyordum. Bir yıldır benim tavizlerimle yürüyen ilişkim artık bitmişti. Belki de sevinmeliydim. Çünkü sürekli beni yönetmeye ve yönlendirmeye çalışan statü ve üst seviye diye nitelendirdiği yaşam düzeyine takıntılı, asla kendisi gibi olamayan bir mahlûktan kurtulmuştum.

          "O elbiseyi değil de bunu satın alsan daha iyi olur." (Sen bilirsin ama...) "Orada söylediklerine dikkat edersen sevinirim." (Tabii bunları sen de biliyorsun ama...) "O ayakkabı bu çantanla pek iyi durmamış galiba." (Mutlaka sen de fark etmişsindir...) "Ne olur biraz daha ileri gidersek?" (Zamanın değiştiğini sen de biliyorsun...) Vesaire, vesaire...

           Boğulmak üzereyken ve artık onu istemediğimi, yüreğimden geçenin böyle bir ilişki olmadığını söyleyecekken, sinsi bir yaratık olan kendini beğenmiş erkek arkadaşım gidişatı anlayıp, benden önce davranarak egosunu kurtarmak adına asil bir tavırla birbirimize uygun olmadığımızı vurgulayarak ve yine beni alt ederek, benim bitirmeyi düşündüğüm ilişkiyi sanki fikir kendisine aitmiş gibi bir çırpıda bitirivermişti. İstemediğim, nefret etmeye başladığım bir ilişkiyi bitirmenin bile hazzını yaşayamamıştım. Doğru ya! O her zaman kazanan tarafta olmalıydı.

          Rahatlamıştım, boşlukta kalmıştım, üstümden bir yük kalkmıştı. Yalnızlığı azıcık yadırgamıştım. Ama kesin olan duygu tek kelimeyle ÖZGÜRLÜKTÜ!

          Yönlendirilme ve yönetilme artık bitmişti. Yaşasın yalnızlık! Peki, niye ağlıyordum?

          Aslında ağlamamın elbette ki daha iyi bir sebebi vardı. Çalıştığım tur şirketi maddi sıkıntılar nedeniyle kapanmış ve gönül yarama bir de ekonomik yaralar eklenmişti. Ne yapacaktım? Tabii ki silkinip yeniden başlayacaktım. Ben hep küllerimden doğarım! Ne kadar trajikti...

          İşte o öğleden sonra akıtabileceğim kadar gözyaşımı akıtıp, çok yakın arkadaşım Sevinç'in verdiği telefon numarasını cep telefonumdan buldum. Şu anda oturduğum ev, bu tarz yaşam, artık benim için çok pahalıydı. Yeniden toparlanıp, işlerimi yoluna koyana dek daha basit bir yaşama ve kirası daha az olan bir eve ihtiyacım vardı. Sevinç, bana önerdiği evin sahibi olan yaşlı adamın oturduğu evden hiç çıkmadığını, beni hiçbir şekilde rahatsız etmeyeceğini, zaten bana kiralayacağı evin onun oturduğu semte uzak düştüğünü ve kirasının sudan ucuz olduğunu söylemişti. Sevinç böyleydi işte... Tam bir iyilik meleği... İnanın abartmıyorum, onu her an birilerine yardım ederken, birilerinin sorununu çözerken, kendisine ihtiyacı olanların yanına koştururken görebilirdiniz.

          Onun da eşi dışında ailesi yoktu bildiğim kadarıyla. Küçük, ama çok şık bir çiçekçi dükkânları vardı. Emin olmamakla birlikte, bana her zaman bu dükkân geçimini sağlamak için değil de, kendisine ihtiyacı olanların onu çabucak bulmalarını sağlayacak bir uğrak yeri gibi gelmiştir. Sevinç hep gizemlidir. Size çok yakındır, ama aslında onun hiçbir şeyini bilmediğinizi fark edersiniz. Eşinin de öyle... Son derece cana yakın ve gerçek bir dostluk sergileyen insanlar olmalarına rağmen kimse onları çok iyi tanıdığını söyleyemez, fakat kimse de bunu dile getirmez. Sevinç ve eşinin yaptıkları yardımlar ve iyilikler adeta kendi kişiliklerinin ve hayatlarının önüne geçmiş, varlık sebepleri olmuştur. Her neyse... Sevinç; "Git görüş." demişti. "Anahtarı al, yalıya (Yalı olması bana çok abartılı gelmişti.) bir bak. Şimdilik canım, yeniden iş bulana kadar idare edersin işte." Ben de hemen itiraz etmiştim "Ne yalısı Sevinç? Ben ucuz daire diyorum, sen yalıdan bahsediyorsun."

          "Sen yalı dediğime bakma, yolu biraz sapadır. Ayrıca adam ilgilenecek birini arıyor sadece. Para umurunda değil, inan. Sana gayet makul bir fiyat önerecektir, adım gibi eminim."

          Sonra telefonumu almış ve numarayı kendisi kaydetmişti. Cep telefonum, elime yüklü bir miktar parayla geri dönmüştü. İtiraz etmeme fırsat bırakmadan: "Sendekiyle birleştirip, iş bulana kadar idare edersin." diyerek parmağını sallamıştı. Bu arada ben ağzımı açamadan gitmek için hareketlenmiş ve aceleyle eklemişti: "Salı günü mutlaka yemeğe bekliyorum."

          Her zamanki telaşlı haliyle çıkıp gitmeden önce sanki unuttuğu bir şey varmış gibi duraksamış ve başını sallamıştı, gözlerime şefkatle bakarak: "İnan, sen de bir gün hakiki olmayandan hakikate, karanlıktan ışığa kesinlikle geçeceksin. Zamanı var..." Biraz dramatik olmamış mıydı? Bir süre ne kastettiğini anlamaya çalışmıştım, ama kafamın içi öyle doluydu ki bu cümlenin gizli anlamını çözmeye uğraşmak içimden gelmemişti.

          Şimdiyse ne yapacağımı bilmiyordum.Bir müddet numaraya baktım ve arama kararımı tereddütlü bir şekilde daha sonraya erteledim.

KehanetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin