17 Nisan 2016 Pazar günü 21.si düzenlenen İZMİR KİTAP FUARI'NDA (Kültürpark), Salon 2, Stand 104-C' de, saat 16.00'da okurlarla buluşuyorum. Kitap temini ve imza için beklerim :)
31
"Bizim koyduklarımız hariç hiçbir kural yoktur."
Anonim
Durul'un Dalga Boyunu Ayarlama Merkezi olarak tanıttığı binanın kapısından girdiğim anda şaşkına dönmüştüm. Şimdiye değin yaşadıklarımdan sonra bu ruh hali içinde olmam gereksiz gibi görünebilirdi, ama burası, dışarının elle tutulabilirliğine, yani somutluğuna tezat, adeta bir düşler âlemiydi. Etraf hem vardı hem yoktu.
Yapının içindeki her şey eflatun, sarı renkli sislerin ardında kalmıştı... Ayaklarımın altındaki zemini göremiyor, sadece hissedebiliyordum. Taban, bembeyaz kalın bir dumandan oluşmuştu. İlerlemeye çekindiğimi fark eden Durul, elimi tutup beni cesaretlendirmek için "Gel." dedi. "Her yer bu şekilde değil. Biraz daha ilerlememiz lazım."
Elini sımsıkı kavradım ve eflatun, sarı sislerden başka hiçbir şey göremesem de dikkatle çevremi kolaçan ederek onunla yürüdüm.
Az sonra Durul, "Önündeki eşiğe dikkat et." diyerek beni uyardı.
Ben öyle bir şey görmüyordum. Yine de ayağımı dikkatle kaldırıp öne attım ve aynı anda bedenlerimizin etrafında dolanıp duran o tuhaf sis dağılıverdi.
Şimdi kelimenin tam anlamıyla yuvarlak bir odanın içindeydik. Odayı çevreleyen duvarlarda sayılar, işaretler ve bu koloniye ait alfabenin harfleri durmaksızın dönüyordu. Yuvarlak odada hiçbir eşya göze çarpmıyordu. Aniden tam tepemizden yani tavandan yengeç kıskaçlarına benzer aletler inmeye başladı. Yerimde huzursuzca kıpırdandığımı gören Durul eliyle omzumu sarmalayarak sakin olmamı söyledi.
Aletler bir süre daha üzerimizde gezindikten sonra geldikleri yerde kayboldular. Sonra Durul, ben ve Oktar yuvarlak odanın (Orada daha önce kapı olduğunu fark etmemiştim) yanlara kayarak açılan kapılarından bu kez daha büyük ama yine yuvarlak bir odaya geçtik. Oda bembeyazdı... İçeride duvarların kavislerine uygun bir şekilde monte edilmiş ekranların önünde rahat ve işlevsel taburelerine yerleşerek işlerine odaklanmış kadınlı erkekli bir grup vardı. Hepsinin üzerinde işlevi ve rahatlığı ön planda tutularak yapılmış sade tulumlar vardı.
Birden kendimi yorgun, bezgin ve şiddetli bir banyo yapma ihtiyacıyla dolu hissettim. Üstelik çok ama çok acıkmıştım. Bu steril, aydınlık ve sakin ortam garip bir şekilde kişisel ihtiyaçlarımı ön plana çıkarmıştı.
Çalışan grup, biz içeri girince derhal işlerini bırakıp önümüze dizildiler ve kendi tarzlarında önce Durul'u, sonra beni ve Oktar'ı selamladılar. Hatta beni daha özenle ve uzun süre selamlamışlar gibi hissettiğim için sorarcasına Durul'a baktım. O da bana doğru eğilerek, "Senin Seçilmiş olduğunu hepsi biliyor..." dedi.
Kendimi biraz gergin hissettim ve boğazımı temizleyip, "Merhaba, nasılsınız?" deyiverdim. Çok mu beceriksizce olmuştu ya da uygun kaçmamış mıydı?
Yine de oldukça naziktiler. Gülümseyerek başlarını salladılar.
Durul beni ürkütmekten çekinen bir ses tonuyla, "Onlar konuşamazlar. Biz yapının bu bölümüne Suskunluk Kalesi diyoruz." dedi.
"Nasıl yani?" diye atıldım. "Neden?"
Kızıl kahve gözlerini kısarak yapılabilecek en basit açıklamayı bulmaya çalıştı: "Burası, yani Suskunluk Kalesi, diğer evrenlerden gelebilecek düşmanca saldırıları önlemek amaçlı kurulmuştur. Koordinatlar sürekli değiştirilerek izinsiz girişler engellenmeye çalışılır. Burada görev yapanların ele geçirilmesi ihtimaline karşı konuşma yetenekleri yok edilmiştir. Aynı zamanda sahip oldukları bilgilere beyin okuyarak ulaşılması ihtimaline karşı da her gün bitiminde hafızayı temizleyen bir solüsyon içerler."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kehanet
FantasyYaşamı tekinsiz olaylarla birden değişen ve hiç bir şeyin göründüğü gibi olmadığını anlayan genç bir kız... Kendi evrenini ve diğerlerini ölümcül bir sondan kurtarmaya çalışan bir adam... Bilinen dünya ve bilinmeyen evrenin ç...