5
"Başkasından üstün olmanız önemli değildir.Asıl önemli olan şey, dünkü halimizden üstün olmamızdır."
Hint Atasözü
Ev sahibim sonradan bir şart daha koymuştu. Sanırım buna açık bir emrivaki demek doğru olurdu. Sevinç'in bildirdiğine göre yalıya kendi mobilyalarımı hiçbir şekilde getirmeyecektim. Kişisel eşyalarım dışında hiçbir şey oraya giremezdi. Buna gerekçe olarak da yalıdaki parçaların çok kıymetli antika sınıfına dâhil olması ve yerlerinden asla oynatılmaması zorunluluğu ileri sürülmüştü. İyi de o kadar kıymetli eşya varsa orayı bana kiralamaya nasıl cesaret etmişti? Bu da beni hoşnutsuzluğa sürükleyen bir diğer şeydi. Bu adam kendini ve sahip olduklarını, herkesten, her şeyden üstün görüyor olmalıydı. Kendimi müzede gibi hissedecek ve öyle davranacaktım demek ki...
Sevinç'e: "Ya bir şeyi kırarsam?"diye yakınmıştım. O ise her zamanki yatıştırıcı gülümsemesiyle bana bakmış: "Haydi ama Seden, ikimizde senin hiç de sakar olmadığını biliyoruz. Bir şeyi kıracağın yok, merak etme." demişti.
Beyaz yalıya -oraya bu adı vermiştim- tam ortadaki kapıdan giriliyordu. Diğer yanlarda yer alan iki kapının artık kullanılmadığı söylenmişti. Altında anahtar deliğinin gizlendiği pirinç plakayı kaldırıp anahtarı deliğe soktum. Kalbim yerinden çıkacak gibiydi. Bu derece heyecan duymamın mantıklı bir açıklaması elbette yoktu. Zaten son dönemlerde yaşadığım tüm olayları mantıklı denebilecek bir sebebe bağlayamıyordum. Her zaman kendimi şanslı insanlardan sayardım. Kabul etmem gerekir ki bir miktar da züppece davranmış olabilirim. Eh, her şeyin bir bedeli vardır. Züppeliğimin bedeli de bana yöneltilen, hiç unutamayacağım, ilahi bir adaletle verilen dersti.
Hafif kabartma desenli beyaz kapıyı iterek içeri girdim. Beni kocaman, loş ve yabancı bir salon karşılamıştı. Kapının hemen girişinde sağ tarafta elinizdeki fazlalıkları üzerine koyabileceğiniz oymalı bacaklarla birbiri üzerine raptedilmiş üç katlı, koyu kahverengi, çok parlak görünecek şekilde iyice cilalanmış sehpa kombinasyonu vardı. Sehpanın üçüncü ve en üst katına üç kollu pirinç bir şamdan yerleştirilmişti.
Karşı sol köşede yere oturtulmuş bir kaidenin üzerinde yükselen mine işlemelere sahip çok büyük ve sarkaçlı bir saat gözüküyordu.
Gözlerimin ağır brokar perdelerin yarattığı loşluğa alışmasıyla daha çok ayrıntıyı seçmeye başlamıştım. Yine de perdeleri tamamen açmak ve gün ışığının içeri girmesini sağlamak nedense hiç aklımdan geçmemişti. Salona dolacak ışıkla eve ait bir şeyler yok olabilir gibi gelmişti bana.
Etrafımı incelemeye devam ettim. Koltuklar berjer stili, eski ve zarifti. Üstleri mor renkli kadife bir kumaşla kaplanmıştı. Yerde el dokumasına benzeyen ve koltuğun renkleriyle uyumlu, çok değerli olduğu açıkça belli bir taban halısı vardı. Renkleri ve desenleri daha önce gördüklerime hiç benzemiyordu.
Salonun tam ortasında dört bacağı üzerinde zarifçe yükselen ve aldığı tüm ışığı yansıtarak gölgeli duvarlarda garip bir renk ve desen gösterisine sebep olan dikdörtgen şeklinde sedef kakmalı büyükçe bir sehpa vardı. Sehpanın kenarlarında anlayamadığım bir alfabeden fırlamış gibi görünen harflere benzettiğim şekiller sıralanmıştı.
O sırada salon giriş kapısının karşısına düşen duvara dayanmış dört çekmeli koyu kahverengi bir konsol dikkatimi çekti. Üzerine kenarları sedef kakmalı bir ayna oturtulmuştu. Aynanın tam önüne belli aralıklarla pirinç ayaklı ve beyaz üzerine çeşitli çiçek desenleriyle süslenmiş fanuslar gece lambası olarak sıralanmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kehanet
FantasyYaşamı tekinsiz olaylarla birden değişen ve hiç bir şeyin göründüğü gibi olmadığını anlayan genç bir kız... Kendi evrenini ve diğerlerini ölümcül bir sondan kurtarmaya çalışan bir adam... Bilinen dünya ve bilinmeyen evrenin ç...