9
"Tüm yaşamın bir rüya olmadığından nasıl emin olabilir insan?"
Descartes
Büyük ve antika mobilyalar, çok değişik aksesuarlar ve üzerlerinde anlamadığım bir alfabeye ait yazılarla çevrelenmiş salona girip, kapıyı kapadım. İşte... Artık burası bir süreliğine de olsa evimdi ve bu garip yalıda yaklaşık beş, altı saat sonra ilk akşamımı, ilk yalnız akşamımı geçirecektim. İçimde midemden boğazıma yükselen, beni hasta eden bir heyecan vardı. Bedenimde kendini hissettiren bu huzursuzluk, ellerimin buz gibi olmasına yol açıyordu. Bu geceyi atlatabilirsem her şey kolaylaşacaktı. Yoksa bana mı öyle geliyordu? Sırtımı yalıya girdiğim kapıya yaslamıştım. Salonu tekrar taradım. Bakışlarım, daha önceden eve geldiğimde üst kata çıkarken keşfettiğim merdiven altına adeta gizlenmiş olan abanoz kapıya yöneldi. Açıkçası o günden beri bu kapının ardını çok merak ediyordum. Ama oraya asla inemezdim. Asla! Korku filmlerinde hep öyle olmaz mıydı? Kahramanlar üzerlerine vazife olmayan kapıları açarlar, ürkütücü deliklere girerler, araştırma yapmaya kalkışırlar ve sonunda da... Tabii bazen de ne kadar uzak durulmaya çalışılırsa çalışılsın, bela gelip yapışırdı. Hayır! O kapıya yaklaşmayacaktım. Sonra kendime kızdım, ne yapıyordum ben? Yaşayacağım evi korku filmi platolarıyla mı kıyaslıyordum? Orası Ertuğ'un bahsettiği farklı elektrik düzeneğini çalıştıran yer olmalıydı. Şu anda da oraya girmeme gerek yoktu. Arıza varsa bir elektrikçi çağırabilirdim. (Bahane!)
Henüz gün ışığı varken kıyafetlerimi yerleştirip, birkaç işimi tamamlamak istiyordum. Elektrik olmasa bile etrafta bir sürü şamdan ve kandilin bulunması cesaretimi arttırıyordu. Aceleyle merdivenleri tırmandım ve yatak odama girdim. Cibinliğini kaldırarak şık yatağımın üzerine boşalttığım kıyafetlerimi gardıroba asmaya başladım. Birkaçını yerleştirmişken yine o değişik tarz kıyafetlere gözüm takıldı. Gerçekten çok farklı ve çekici duruyorlardı. Bana yakın olan taraftakini askıdan çıkarttım. Elbisenin etek uçlarında ve kol ağızlarındaki toplu iğne başı kadar turkuaz renkli boncukları da o anda gördüm. Elbise de renklenmişti. Artık turkuaza bakıyordu. Yakası U şeklini almıştı ve onun çevresinde de boncuk işliydi. Ayak bileğinin bir karış üstünde biten eteği birkaç kat tülle çevriliydi. Çöker gibi yatağa oturdum. Nasıl yani? Ben baktığımda bu dolaptaki elbiselerin herhangi bir rengi, süsü, hatta modeli bile yoktu. Bu kötü bir şakaydı... Şaka mı? Kimin yaptığı bir şaka olabilirdi? Benim akıl sağlığımla ciddi bir şekilde oynamak isteyen birinin mi? Hayır, hayır! Bu olsa olsa beni içine almış, yutup yok etmeye hazırlanan bir kâbus olabilirdi. Çöktüğüm yataktan fırlayıp, dolaptaki diğer elbiseyi çektim. Aman Allah'ım! O da değişmişti. O garip, modelsiz hali yok olmuştu. Kendimden uzaklaştırıp yatağa, diğerinin yanına serdim. Bunun rengi pastel bir turuncuydu. Kolları omuzdan dirseğe kadar dar iniyor,sonra bileğe dek bollaşıyordu. Vücuda tam oturduğu belliydi. Düz ve sadeydi. Amaçok seçkin ve şık görünüyordu her ikisi de.Bir süre ne yapacağımı bilmez halde onlara bakarak oturdum. Bir rüyanın içinde olabilir miydim şu fantastik romanlardaki gibi? Bunların hiçbir açıklaması yoktu ve ben daha önce ne gördüğümü çok iyi biliyordum. Ama ne yapabilirdim? Kalkıp elbiseleri dolabın dibine astım, sonra kendiminkileri hiçbir şey düşünmemeye çalışarak onların önüne dizdim. Bu anormalliği elbette düşünecek, bir açıklama bulmaya çalışacaktım. Sonra... Çok sonra... İçimdeki buna mantıklı bir açıklama getiremeyeceğimi söyleyen sinir bozucu sese rağmen.
Sıra kolilere gelince kafamı daha çok meşgul edecek bir şeyler bulduğum için sevindim. Zira kolilerde vazgeçilmezlerimden olan kitaplarım vardı. Onları başucumdaki konsolun üzerine ve boş olan her yere dizmeye karar verdim. Muhtemelen yer yetmeyecekti aşağı yukarı iki yüze yakın kitabım vardı. Ancak, geri kalanları gardıroba eklenmiş şık raflara dizebilirdim. İşimi bitirdiğimde saat altı buçuğa geliyordu. Zamanın nasıl geçtiğini anlayamamıştım. Son olarak, ayakucumda durup yattığım zaman görebileceğim ve bundan da rahatsızlık duyabileceğim aynanın yerini değiştirmeye karar verdim. Görüntümle çok ilgili olup, eski evimin her yerinde ayna bulundurmama rağmen nedense aynalardan bir ürküntü de duymuşumdur. Büyük ihtimalle fantastik romanları çok fazla okuduğum içindi. Aynaların içlerinde farklı âlemler olduğunu düşünürüm. Mantıklı bir insan olarak elbette ki bu düşüncemi başkalarının yanında asla dile getirmemiştim. Elips ayna oldukça hafif görünüyordu. Onu başucuma çekersem görüş alanımdan çıkarmış olacaktım. Fakat on dakika çabalamama rağmen yerinden oynatamadım. Hiçbir bağlantı bulamadığım halde zemine raptedilmiş görünüyordu. Daha fazla uğraşmayacaktım. Gardırobun çekmecesine yerleştirdiğim oldukça büyük şalımı alıp, aynanın üzerine kapattım. Tamam! Halletmiştim işte.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kehanet
FantasyYaşamı tekinsiz olaylarla birden değişen ve hiç bir şeyin göründüğü gibi olmadığını anlayan genç bir kız... Kendi evrenini ve diğerlerini ölümcül bir sondan kurtarmaya çalışan bir adam... Bilinen dünya ve bilinmeyen evrenin ç...